Oyuncu yetiştirmenin, daha doğrusu bir insanı eğitmenin ne kadar zor olduğunu hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bugün gelinen noktada en kısa yoldan başarıya ulaşmak adına kulüpler, yabancı oyuncuya yöneldi. O anlık başarılar uğruna altyapılar yok oldu gitti.
Kulüplerin en önemli sorunlarının finansman olduğunu kabul ettiğimizde, kulüp yetkililerinin günü kurtarmak yerine ileriye dönük sağlıklı bir şekilde planlama yapması gerekir. Olaylara ekonomik açıdan bakıldığında da, en güçlü yanlarının altyapılarının olması gerekmektedir.
Eğer bugünkü yabancı oyuncu politikaları geçmiş yıllarda da olmuş olsaydı sevgili Kerem Tunceri ve Hüseyin Beşok gibi oyuncularımız ortaya çıkmış olur muydu?
Larkin ve Wilbekin gibi oyuncuların Türk oyuncu yapılabilmesi için harcadığımız çabayı altyapılardan oyuncu kazanmaya, basketbolu ülke geneline yaymaya ayırsaydık bugünlerde farklı şeyler konuşuyor olurduk.
Ülkemiz nüfus olarak 85 milyona ulaşmış durumda. 85 milyondan ülkemizi temsil edecek sporcular, antrenörler çıkaramıyorsak hepimizin çok ciddi bir şekilde nerelerde hata yaptığımızı düşünmesi gerekir.
Sırbistan ın nüfusu 6.9 milyon, Litvanya’nın nüfusu 2.8 milyon… Dünya basketbolundaki yerleri ortada. Her iki ülke de sporcu ve yetiştirici antrenör fabrikası gibi çalışıyor.
Büyük Kolej’de görev yaptığım yıllarda rahmetli Özdemir abi (Ekti) beni aradı ve bana “Naci, ilkokullar düzeyinde Ankara’da basketbol müsabakalarını oynatamayacak gibiyiz, oynatmamız için 10 ilkokul takımı olması gerekiyor, siz dahil 7 takımın başvurusu var. acil olarak 3 takım daha bulmamız lazım.” dedi.
Bunun üzerine arkadaşlarımla görüşüp devlet okullarımızdan iki İlkokul takımının katılımını sağladık. Özdemir abinin gayretleriyle toplam 11 İlkokul takımına ulaşıp Ankara’da okullar arası müsabakalar oynatılabildi. Aynı yıl Ankara’da ilkokullar düzeyinde hentbol 39 takımla müsabakalara katılmıştı.
Daha Antrenörlük yıllarımın henüz başındayken Yakovas Bilek Ankara’da TED Kolejl’nde bir sohbet konuşması yapmıştı. Konuşmasında Almanya‘da basketbolun gelişmesinde, beden eğitimi öğretmenleriyle yakın çalışıp, çok büyük destek aldıklarını anlatmıştı.
Bugün Almanya son Dünya Şampiyonası’nda almış olduğu birincilik için; Dirk Nowitzki ve arkadaşları, Yakovas Bilek ile değerli Beden Eğitimi Öğretmenlerine çok şey borçludur.
Ben basketbol antrenörlüğünün yanı sıra bir beden eğitimi öğretmeni olarak yıllar boyu Basketbol Federasyonu’nunda görüştüğüm her yetkiliye beden eğitimi öğretmenleri ile mutlaka temasta olmamız, onlardan olabildiğince destek almamız gerektiğini tekrarlara düşerek defalarca söyledim. Çoğu yetkiliden duyduğum yanıt inanılmaz derecede üzücü oldu: “Naci, onlar basketboldan anlamaz.” Aslında şu soruya da cevap bulmamız gerekir. Beden eğitimi öğretmenlerinin basketboldan bir antrenör kadar anlaması gerekir mi? (Beden eğitimi öğretmenleri basketbolun onlara olan olumsuz bakışını maalesef bilmekteler)
M.E.B her Eğitim-Öğretim yılı sonunda Türkiye‘deki başarılı beden eğitimi öğretmenlerini bir şehirde toplayıp eğitim aldırıyordu (Hala devam ediyor mu? Bilmiyorum) Üç ayrı yıl bu eğitimlere basketbol alanında konuşmak, ders anlatmak üzere katıldım. Orada yapmış olduğum sohbetlerde beden eğitimi öğretmenlerinin çoğunun okul spor yarışmalarında basketbolu tercih etmediklerini, basketbola uzak olduklarını, bizleri benimsemediklerini, bizlerin onlara tepeden baktığımızı ifade ettiklerine üzülerek şahit oldum.
Beden eğitimi öğretmenleri okullarda hangi branşlarda yarışmalara katılacaklarına kendileri karar vermektedir. Bizlerin onlardan uzak duruşu, “Sizler basketboldan anlamazsınız.” yaklaşımımız öğretmenleri bizden tamamen uzaklaştırmıştır.
Sanırım bu arada devlet okullarındaki beden eğitimi öğretmenlerinin, çocukların çok sevdiği branş olan basketbolda okullar arası müsabakalara neden katılmak istemediğine de cevap bulmuş oluyoruz.
Kulüp takımlarımız son yıllarda Avrupa kupalarında şampiyonlukları kazanmış, finaller oynamışken, bu başarıların milli takımlara yansımaması kolaylıkla kabul edilebilecek bir durum değildir. Üstüne üstlük Dünya sıralamalarında da hem kadınlar, hem de erkekler düzeyinde ciddi gerilemeler önemli sorunların olduğunu göstermektedir.
Hepimizin gayet iyi bildiği gibi liglerde rol alan Türk oyuncu sayısının azlığı, Türk oyuncularının oynama süresi bulamamaları ve basketbolu ülke geneline yayamamamız basketbolun buralara gelmesinde ciddi düzeyde etken olmuştur. Maalesef ligimiz yabancı oyuncuların ligi haline gelmiştir.
Ülke basketbolunu yönetenlerin eş, ahbap demeden doğru pozisyonlara doğru insanları ataması çok büyük önem taşımaktadır. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu en temel sorunun liyakat olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Basketbol sporunu okullara, geniş kitlelere yaymadan ne yeni Kerem Tunceriler, ne de Hüseyin Beşoklar çıkaramayız. Basketbolu geniş kitlelere yaymanın en doğru, güçlü, temel ve kalıcı yolu okullardan geçmektedir.
Bugün ülkemizde resmi-özel okul sayımız 70 bin civarıdır. Bu okullarda yaklaşık 50 bine yakın basketbol yetkililerinin beğenmediği, iş bilmez olarak nitelediği değerli Beden Eğitimi Öğretmeni arkadaşımız görev yapmaktadır. Ve bu okullara bağlı olarak yaklaşık 12 bine yakın spor salonumuz mevcuttur.
Çok basit bir matematik hesabı ile, bizler bu salonların her birinden sadece birer basketbolcu çıkarsak, (bakın sadece birer basketbolcu dedim) sonuç nerelere varır, oturup bir düşünün.
Sonuç olarak, ülkece, günü kurtarmak yerine kendi yağımızda kavrulmayı, oyuncu üretmeyi, çok çalışmayı, sabırlı olmayı ilke olarak benimsememiz gerekir.
Yazımı ülkemizin kurucusu deha Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle bitirmek istiyorum.
Saygılarımla.
“ÇALIŞMADAN, YORULMADAN VE ÜRETMEDEN, RAHAT YAŞAMAK İSTEYEN TOPLUMLAR, EVVELA HAYSİYETLERİNİ, SONRA HÜRRİYETLERİNİ DAHA SONRA DA İSTİKLAL VE İSTİKBALLERİNİ KAYBETMEYE MAHKUMDURLAR.”