Paris Basketbol geçen sezon Eurocup‘ı kazanmasının yanı sıra, izleyenlere keyif veren hızlı basketbolu ile dikkat çekmişti. Euroleague‘deki ilk yıllarında ve özellikle koç değişikliğinden sonra hiçbirimiz ligin ortası yaklaşmışken onları ilk sırada göreceğimizi tahmin edemezdik…
Ligin flaş takımını bir bilene, sevgili Ahmet Çakı’ya sorduk… Ve izlerken keyif aldığımız Paris‘i, Çakı’nın keyifli yorumundan daha yakından tanıyıp anlamaya çalıştık…
Lisalo Başlattı, Spliter Sürdürüyor (Ahnet Çakı)
Euroleague’de Ocak ayı gelmeden taşların tam olarak yerine oturmadığı genel olarak bilinse de Paris Basketbol takımının Avrupa’nın en zor liginde 14 maçın sonunda en çok kazanan takım olması ve bunu kendi tarzlarını rakibe kabul ettirerek yapabilmeleri tüm basketbolseverlerin onların maçlarını merakla ve keyifle izlemesine neden oldu.
Basketbol Kültürünün Oluşturulması
Herşey Paris Basketbol takımının başarısız olduğu 2022/23 sezonunda Telekom Bonn ile Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Finlandiyalı Tuomas Lisalo’nun Paris Başkanı David Kahn tarafından 3 yıllık kontrat ile göreve getirmesi ile başladı. Hedef bu 3 yıl içerisinde Euroleague’de olmak ve bunu coachun uygulattığı şekilde tempolu, lideri belli ama etrafı rolünü kabul edip enerji ve sertlik veren 12 kişilik bir takım basketbolu ile başarmaktı. Bu geçişin kolaylaşması için coach Lisal, TJ Shorts basta olmak üzere 6 oyuncusunu beraberinde Fransa’ya getirdi. Bu oyuncuların yanına Nadir Hifi gibi yerli oyuncuları ekleyerek hem EuroCup’ı kazanıp Euroleague biletini aldılar, hem de Fransa Kupası’nı kazandılar.
Onlar adına en tehlikeli sayılabilecek şey oldu ve bu mütevazi kadrodan takım oyunu ile beklenenden erken şampiyonluk yakalayan coach Isallo, NBA takımlarından Memphis’ten gelen asistan coachluk görevini kabul etti. (5 yıl kontrat; büyük ihtimalle birkaç yıla head coach olur diye düşünüyorum.)
Burada David Kahn’ın hakkını vermemiz gerekiyor. Oluşan kimyayı ve basketbol kültürünü bozmama kararı vererek, mevcut sistemi devam ettirecek tarzda bir coach arayışına girdi ve Tiago Spliter ile anlaştı. Eurocup’ı kazanan takıma Kevarrius Hayes, Maodo Dolo ve Yakuba Ouattara gibi 3 parçayı da ekleyerek şu anda izlediğimiz Paris Basketbol kadrosunu Euroleague için oluşturdular.
Paris’in bu yılını konuşmak için 3 yıl öncesinden başlama nedenim bu; şu anda gelinen nokta ve yakalanan başarı 3 ayda yakalanan bir uyum gibi gözükse de gerçek bunun planlı bir şekilde çok daha uzun zamanda oluşturulmuş olması.
Seçilen oyun modeli
(Tereddütsüz/alışkanlıklar üzerine kurulmuş basketbol)
Seçilen oyunun temeli enerji ve tempo üzerine kurulu. Müdafaada takım eforu ile bıreysel müdafaa eksikliklerini kapatmak ve rakibi tek yönlü hücuma yönlendirmek. Örneğin Euroleague’de köşe 3’lüğünü rakibe vermek çok yaygın olmasa da; ikili oyunların hepsine agresif olmak adına uzunu da çıkartıp köşelerden gömülüyorlar. Bu tercihin 2 basit nedeni var:
Birincisi tek kural var, her oyuncu için aynı. Bunu uygulayarak tek seslilik ile takımınıza müdafaada bir alışkanlık kazandırıyorsunuz (Euroleague’de coachlar bir maçta genelde 3 ya da 4 tane ikili oyun müdafaası tercih ediyor)
Paris için ikinci nedeni ise şutu atan genelde aynı oyuncular ve sadece köseden olduğu için rakibe tek yönlü hücumu dikte ettikleri için bunu avantaj olarak görüyorlar.
Shorts, Hifi ve Hayes’e sırtı dönük hücum edip faul problemine sokmak isteyen çok takım oluyor. Orada da yine günümüzde eski tarz sayılan alan müdafaasına dönüp dış şuttan risk alıyorlar. Ama bunu tam takım ve yüksek enerji ile yapıyorlar ve uzun süredir yaptıkları için otomatıkleşmiş seviyede uygulayabiliyorlar. Bu da onlar adına fark yaratıyor. Yani söylemek istediğim; basit ve defosu olan müdafaa tercihlerini inanç, alışkanlık ve başarı ile uyguluyorlar.
Hücum Felsefesi…
Ama fark yarattıkları asıl nokta müdafaa değil; hücumda… Bunu sayıdan sonra, ribaunddan sonra da olsa çok hızlı bir şekilde gelerek; mümkünse ilk 4 saniyede bir atış bulmak için yapıyorlar . Buradaki çıkış noktası da analitik araştırmaların son yıllarda ortaya koyduğu şut süresinin başlarında bulunan atışların yüzdesinin çok daha yüksek olduğu; bir boyalı alan turnikesi olmasa bile üçlük atışlar için de yüzdeler gayet yüksek. Bence Paris basketbolu seyretmesi keyifli kılan en önemli bölüm bu. Eğer burada bir şey çıkmamışsa işte orada TJ Shorts gerçeği ortaya çıkıyor. Üçlük atışı zayıf ama ligin en iyi orta mesafe oyunu olan kısalarından birisi. Ve etrafına yaratan tek kısa diyebirim. Onun yanındaki bütün kısalar kendi skoruna oynayan bitiriciler. Maodo Lo bile bu role evrilmiş.
TJ Shorts’un geçiş hücumundaki ikili oyunu ya da yarı sahadaki ikili oyunu. Ve bunu hep 5’lerle oynuyor. Bu basit ama çok etkili ikili oyunlar ile bütün takımın yaratıcılık işlerini hallediyorlar ve 4 oyuncu da aynı hızlı hücumda olduğu gibi çemberi gördükleri anda 3’lüğü yolluyorlar. Büyük bir özgüvenle… Ve şutu atmayan diğer 4 kişi delicesine hücum ribaunduna atak ediyor . Genelde de alıyorlar ve hemen dışarı çıkarıp tekrar 3’lük deniyorlar. Ve aynen müdafaada olduğu gibi hücumdaki bu anlayış ile rakiplerini de bu basketbola çekiyorlar. Kazandıkları Barcelona ve Olympiacos deplasmanları tamamen böyle oldu. Resmen rakiplerin dengesini bozuyorlar (Dün Fransa liginde Monaco’ya 19 sayıdan gelip kazandılar) Kendilerinin alışkanlıkları bu yönde olduğu için çok büyük bir özgüvenle bu tempoya giriyorlar. Bu güven nereden mi geliyor ? Takım olmaktan ve birbirlerine hissettirdikleri arkadaşlıktan. Bu yüzden en başından paylaşan, bundan keyif alan; sadece topu değil süreyi de paylaşan oyuncular seçiliyor takım kurulurken. Ve oyuncu değişiklikleri maçtan önce belli. Kim ne zaman girecek, çıkacak? Bunu oyuncular da biliyor. Amaç tabii ki maçın her anında rakipten daha enerjik ve hızlı olmak.
Burada Tiago Splitter’a da parantez açmam gerekir. Sistem çok net ve uygulanabilir gözükse de oluşmuş ve başarılı olmuş bir düzeni yeni coach olarak aynı oyuncularla Euroleague gibi bir arenada sürdürmek çok zor. Üst düzey iletişim becerisi ile o da harika bir iş çıkarıyor.
Şu anda herkes onları konuşsa da Euroleague’de gerçek bir şey başarmak için hayat yeni başlıyor. Hep kaybedecek bir şeyleri yokmuş gibi oynadılar; tereddüt etmediler. Ama şimdi rakipler onları yenmek için he rşeyi yapacaklar. Ve şimdi kaybedecek bir şeyleri de var. Bundan sonrasını izlemek ve gözlemlemek bizler için çok daha keyifli olacak. Şimdiden Eurocup ve altı sevüyesi için insanlara bir yol çizdiler bile. Ama en güçlü ligde kalıcı birşey başarmak için yeterli mi, merakla beklıyoruz. Coach Isollo NBA’de head coach olursa belki bu tarzın orada da başarılı olup olamayacağını gözlemleriz.
İzlemeye devam…
Sadece anlattıklarının yok Paris in oyununda hem bazı NBA takımlarının hucumlarindan bazı da futbol takımlarının mentalitelerinden izler barındırıyor,Tiago Hoca çok fazla değiştirmeden küçük dokunuslarla girmiş seneye,hücum evet ancak savunma da bahsettiğiniz ötesinde bir kollektivite barındırıyor,saygılar..
Olimpiyakos_Paris maçını izledim. 2. takım olarak tuttuğum Olimpiyakos yani Georgios Bartzokas bu takımı yener diye düşünüyordum ancak kadro derinliği yetmedi. Özellikle dış atıcıları yetersiz kaldı yine de çok keyifli bir maç izlettiler. Paris ilginç takım. Euroleage denince akla gelen savunma basketbolü. Georgios Bartzokas müthiş dirençli oyunu ile her zaman son saniyeye kadar mücadele ediyor, ettilerde ve 20 sayıdan dönselerde Paris’i yenemediler. son çeyrekte önde top çıkartırken yaptıkları baskıyı, 40 dakika yapmaya kalkarsanız Paris’in oyun tarzını bozarsınız ve yenersiniz diye düşünüyorum TJ Shorts uzun süredir izlediğim iyi 1 numaralardan biri ve önümüzdeki yıl Carsen Edwars’ı da alırlarsa bu takım bir tık daha üst oynar. TJ Shorts için, Clathes gibi bir guard onu tam olarak durdurur diyebilirim.. Fenerbahçe Clathes’i vermekle hata yaptı, Zagars-Clathes müthis ikili olurdu. 19 Aralıkta Paris basketbol maçını merakla bekliyorum.
Aleyhimize ne varsa yapan bir ülkenin takımını 2. takım olarak tutmak nasıl bir kafadır, acaba orada buradan gidenler haricinde bir Türk takımı tutan var mıdır? Ayrıca Calathes ağır, Tj gibi hızlı oyuncuyu tutamaz üstelik 35 yaşında ve Monaco’ya gitmeyi de kendi istedi Fb vermedi bunun da en büyük sebebi burada takım ve oyunculardan aşırı beklenti ve talebin olması bunun da stres yaratması. Şehrin trafik başta kaosu ve suç oranı yüksekliği gibi diğer sorunlar da cabası…
Sevgili hocam, Yunan takımının başında Ergin Ataman var takımda 2 tane de milli basketbolcu. Hakikaten hangi mantıkla Fenerbahçe’den sonra Olimpiyakos takımını izlememden keyif aldığımı(Euroleage de2. takımım dememi) eleştiriyorsun merak ettim. Clathes’i geçen yıl takımda tutmayanlar kendi isteğiyle gitmesine de yol verenler olsa gerek.TJ yi tutar veya tutamaz, Monako maçı olduğunda sahada Clathes varsa görürüz. Zagars genç Clathes 35’inde ve idda ediyorum çok iyi ikili olurlardı. Fener yönetimi Carsen Edwars’ın geliyorum diye parıl parıl parladığını göremeyecek kadar ilginç Carsen savunma yapmıyordu yada yanlış yapıyordu hatta savunma da nerde duracağını bile bilmiyordu ancak Euroleage için çaylaktı ve sabredilmesi gerekirdi sabretmeyenler kendi bilirler. Hatta Carsen içeriye cesurca dalıp bitiremiyordu ama şimdi bitiriyor. baskebol izleyicisi olarak fikrimi yazıyorum doğal olarak katılıp katılmamanızı da doğal karşılıyorum Hatta bir tık ileriye gideyim saygın bir kişilik ve çocukluğumun en iyi oyuncusu Erman bey de lütfen ya canlı yorum yapmasın yada mantıklı yorumlar yapsın diyorum.
O şahsın ve diğer sözde Türklerin görev yaptığı takımın yöneticileri İstanbul’da Fb pana maçında açılan Kıbrıs bayrağından rahatsız oldular Fb’yi ve Türkiye’yi şikayet ettiler bu şahıslar tepki veremedi daha önce de yine pana maçında Türkiye aleyhine asılan pankart olayı oldu milli dediğin,milli takıma keyfe keder gelmeyen oyuncular da o pankartın asılı durduğu yerdeki taraftarlarla birlikte sevindiler daha öncesinde de Atatürk paylaşımı yaptılar diye geçen sene pana’dan ve paok’tan yollanan Ataman Güneyligil ve Samet Akaydın olaylarında güya Türk ve milyonlarca euroya milli takım koçluğu yapan bu arkadaş ağzını açıp da tepki veremedi. Ayrıca tuttuğun takımın futbol şubesine transfer olan Yusuf Yazıcı’yı o takımın taraftarları ve sunucu paçavrası Atatürk paylaşımı yapmaması için uyarıp,tehdit ettiler yine kimseden ses çıkmadı. Bütün bunlar senin için değersiz ve önemsizse o takımı izlemeye de tutmaya da pana’daki sözde Türklerle gurur duymaya da devam et. Calathes konusunda fikrimi belirttim ve Carsen konusunda da seninle hem fikirim, ona maalesef sabır gösterilmedi sanıyorum ki önümüzdeki yıllarda bol sıfırlı teklifle geri almaya çalışırlar…
iki kelime ile söylersek, “ugly basketball” oynuyorlar. EFES maçının sonlarında gördük : çember altında boş kalan poirirer’a gelen topu engellemek için üç oyuncu bilerek poirirer’in ellerine vurdu. bunu istekle ve bilinçli yapıyorlar. müdafaa anlayışı, sürekli temas, sürekli rahatsızlık yaratma ve hücum eden oyuncunun konsantrasyonunu bozma üzerine kurulu. bildiğimiz “ugly” tek pota mahalle basketbolu müdafaası. kazanmak için çirkinleştirmek. kazanmak için herşey mübah anlayışı … bu “kazanan” takımı seyredip, kazanan basketbolun bu olduğunu sanan yüzbinlerce çocuk olacak. AVRUPA basketboluna büyük kötülük yapıyorlar. övülecek tek bir yanları yok.
Euroleague de hocalarda çok deneyimli ve kurnaz.Paristen kimse bu başarıyı beklemediği için onlara göre hucum ve savunma setleri oluşturmadılar Kendi oyunlarını oynamaya kalktılar.Ancak Euroleague hocaları buna bir çözüm bulacaklardır.Önemli olan ocak sonrası performansları.
Sn Ahmet Çakı, ülkemizdeki basketbol özelinde konuşmak gerekirse öğesi planlama olan yazılar, söylemler ve duruşlar, anlamsızdır, abartılmıştır, ve gereksizdir. Birbirimizi kandırmayalım. Mevcut durumumuz budur. Bir sezonu bile planlamaktan aciz yönetim uzmanlarımızı ve duayen koçlarımızı bizzat siz çok daha iyi bilirsiniz…
Murat y. ye cevaben; Size katılıyorum savunma da temas ederek oynuyorlar ancak buna ugly basketbol demek yanlış olur. Asıl Gergin bey ugly basketbolü yıllardır tercih ediyor (kişiliği ile)