Amerika‘da yapılan birçok ulusal ankette şu sorular soruluyor: “Başarı için hangisi önemlidir: yetenek mi, çaba mı? Amerikalılar çabayı görmezden gelip yeteneği iki kat daha fazla önemli buluyor. Atletik becerilerle ilgili soru sorduğunuzda da aynı durum geçerli oluyor. Amerikalılara “İşe yeni bir çalışan alacak olsanız, aşağıdaki özelliklerin hangisinin daha önemli olacağını düşünürsünüz?” diye sorulduğunda ise Amerikalılar “zekâ”yı çalışkanlıktan beş kat önemli buluyor.
Gün geçmiyor ki yetenek kelimesini görmeyelim veya duymayalım. Gazetelerin, televizyonların her bir bölümünde (spor sayfasından ekonomi bölümüne, sanatçı ve müzisyenlere kadar) yetenek öyküleri dillendiriliyor. Herhangi bir insan anlatılmaya değer bir başarı edinmeye görsün, o insanı hemen “üstün yetenek” olarak duyurmaya can atıyoruz.
Bir çoğumuz yeterince yetenekli olmadığımız için hayatta başarılı olamayacağımızdan korkarız…
Florida Üniversitesi Psikoloji Profesörü K. Anders Ericsson, bir işin ustası olmanın, doğuştan gelen genlere mi, sonradan alınan eğitime mi, yoksa iş başında geçen süreye mi? bağlı olduğunu araştırıyor.
Sorularına cevap bulmak için “bilinçli pratikle” (düzenli ve akılcı egzersiz) kişinin yüksek performansa ne kadar sürede erişebileceğini ölçmek istiyor.
Ericsson aradığı cevabı bulmak için Keman virtüözleri, müzik öğretmenleri, piyanistler, satranç sporcuları, golf sporcuları ile çalışmalar yapmış. Yapılan uzun çalışmalar sonunda, 20 yaşına kadar 10 bin saat “bilinçli pratik” yapanların zirveye çıktıklarını görmüş. Ericsson’un araştırması sonucunda 10 bin saatten daha az çalışarak zirveye çıkan, üstün performansa ulaşan olmamış. (En iyi virtüözler 10 bin saat, iyi keman virtüözleri 8 bin saat, Müzik öğretmenleri 4 bin saat çaloşmış olacak)
Ericsson’un 1993’teki çalışmasından yıllar önce 10 bin saat kuralını destekleyen araştırmalar yapılmış. Herbert Simon ve William Chase adlı bilim adamları tarafından müzik, matematik, tenis, yüzme, uzun mesafe koşu, bilim ve yazarlık gibi alanlardaki başka araştırmalarla da 10 bin saat kuralı doğrulanmış.
Ericsson bilinçli pratiği, “kişinin performansının belirli yönlerini etkin bir şekilde geliştirmek amacıyla, uzman bir öğretici tarafından akılcı, bilinçli ve metotlu tasarlanan faaliyetler” olarak tanımlıyor. Ve profesyonel desteğin çok önemli olduğunun altını çiziyor.
Bilinçli pratik; önce hedef seçimi yapılarak başlıyor. Sonra eyleme geçme, her gün çıtayı biraz daha yükselterek ilerleme, sürekli bilimsel metotlar öğrenip uygulama ve bir uzmandan geri bildirim almanın önemli olduğunu ifade ediyor.
Üstün performansa giden yolda olmazsa olmazları ise şöyle sıralıyor;
- Bir adımı başardıktan sonra biraz daha zorlu adıma geçme
- Çok sık tekrar
- Odaklı çalışma
- Bol ve hızlı hata yapma
- Hızlı geri bildirim alma
- Kendini samimi bir şekilde eleştirme
- Dışarıdan uzman gözden düzenli değerlendirmeler alma
Silikon Vadisi’nde kullanılan “Hızlı hata yapmak” kavramı da kritik bir nokta. Başaranlar hatasız değiller, sadece hızlı hata yapıyorlar! Bunun için hatayı hızla görüp düzeltecek profesyonel geri bildirim sistemleriyle çalışıyorlar.
Zirvedeki kişilerin kariyer hikayelerine bakıldığı zaman 10 bin saat kuralının sadece teoride kalmadığı açıkça görülüyor.
Mozart, müzikle ilgilenmeye başladığında 3 yaşındaydı. ilk başyapıtı olan Dokuzuncu Piyano Konçertosunu 21 yaşında besteledi. Henüz altı yaşındayken çoktan üç bin beş yüz saatlik pratik yapmıştı.
Efsane golfçü Tiger Woods, golfe başladığında 3 yaşındaydı. 15 yaşındayken “Amerika Genç Amatörler” yarışmasının en genç şampiyonu oldu. 18 yaşından önce 10.000 saatlik sıkı bir çalışmayı geri bırakmıştı.
İngilizlerin efsane müzik grubu Beatles, dünyayı yerinden oynatmadan önce haftanın 7 gecesi bir barda şarkı söylüyordu. Öyle ki, bir gecede yaklaşık 8 saat çalışıyorlardı. Şöhrete ulaşmadan önce 1200’ün üzerinde konser vermişlerdi. Beatles’ın yeteneğinin temeli, şans mı çaba mı adını siz koyun!
Dünyaca ünlü satranç dehası Gary Kasparov, satranç eğitimine 6 yaşında başladı. İlk uluslararası başarısını 16 yaşında elde etti. Aradan geçen süre yine on yıl! 1985 Dünya Şampiyonası’nda Karpov’u yendi dünyanın en genç satranç şampiyonu oldu.
Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Harvard’ı ikinci sınıfta bıraktıktan sonra şirketini kurup anında milyarder olmadı. Microsoft’u 20 yaşındayken kurmuş ama 13 yaşından itibaren aralıksız program yazmış. Üniversite yıllarında evlerde bilgisayar olmadığı için evden kaçıp gece 02.00-06.00 saatleri arasında üniversitenin bilgisayarlarını ücretsiz kullanmış.
Ünlü piyanist Pederevski, “Bir gün pratik yapmasam, bunu ben bilirim. İki gün pratik yapmasam, bunu eşim bilir. Üç gün pratik yapmasam. Bunu tüm dünya bilir” demektedir.
Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar, “40 yaşıma kadar günde 18 saat çalıştım, 40 yaşından sonra bu 12 saate düştü. Türkiye‘de, ABD‘de nerede olursanız olun, çalışanlar başaracak. Başarı hiçbir zaman tesadüf değildir” demektedir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Diğer taraftan, Michigan Üniversitesi Psikoloji Doçenti David Hambrick de doğal yeteneğin önemini savunanlardan. Hambrick, yüksek performansa ulaşmak için “herkesin aynı miktarda pratik yapması gerektiği” fikrinin bir genelleme olduğunu öne sürüyor. Hambrick, bazı kişilerin daha az pratik yaparak da aynı performansa erişebileceğini savunuyor.
Hambrick’e göre herkesin yüksek performans göstereceği alan farklı. Ve önemli olanın onu bulmak olduğunu söylüyor. Kişinin hangi alanda başarılı olabileceği konusunda gerçekçi ve dikkatli olup, doğal eğilimleri üzerine mesleki eğitimler alması gerektiğini ifade ediyor.
Hambrick’in zirveye, üstün performansa ulaşabilme formülü: Doğal eğilim+ doğru eğitim+10 bin saatlik alıştırma.
Sports Gene (Spor Geni) kitabının yazarı David Epstein da, sporda doğal yeteneğin zorunlu olduğunu belirtiyor. Ve doğal yeteneğin 10 bin saat nitelikli-doğru çalışmayla birleştiğinde mucize yaratılabileceğini söylüyor.
Değerli Antrenör ve Öğretmen Arkadaşlarım;
Genetiğin önemli olduğunu savunan bilim insanları bile 10 bin saat çalışılmadan zirveye çıkmanın, üstün başarılara ulaşabilmenin mümkün olamayacağını ifade ediyorlar.
Yeteneğin önemini abarttığımızda geri kalan her şeyin önemini azımsıyor aşağı çekiyoruz. Ve yeteneğin başarıya giden tek yol olduğuna içten içe inanıyoruz.
Yeteneğe çok fazla odaklanmanın zararlı olmasının en büyük nedeni son derece açık: Spot ışıklarını yeteneğin üzerine yönelttiğimizde, diğer her şeyi gölgede bırakma riskimiz var. Dolaylı yoldan içinde azminde bulunduğu diğer birçok faktörün o kadar önemli olmadığının mesajını vermiş oluyoruz
Kısacası hangi alanda olursa olsun, üstün başarılara imza atanlar iki açıdan ciddi kararlılık sergiliyorlar. İlk olarak sıra dışı bir dayanıklılığa ve çalışkanlığa sahipler. İkinci olarak ne istediklerini çok ama çok iyi biliyorlar. Sadece kararlı değiller aynı zamanda kendilerine bir rota çizmiş durumdalar.
Üstün başarılara imza atanları özel kılan en önemli durum, tutku ile sebatın birleşimi yani tek kelimeyle ifade edecek olursak “AZİMLİ” olmalarıdır.
Aslında hepimizin çalıştırdığı takımlarda da yetenekleri az olmasına rağmen, azimleri ve büyük çabaları sayesinde başarılı olmuş sporcularımız vardır. Bu çocuklarımız takımlarının en iyisi olmasalar bile kendi en iyi hallerini bulmayı başarmışlardır.
Çok kıymetli Antrenör ve Öğretmen Arkadaşlarım;
Herkesin Albert Einstein, Wolfang Amadeus Mozart, Stephen Hawking, Leonardo da Vinci, Aziz Sancar, Usain Bolt, Mıcheal Jordan, Tiger Woods, olması mümkün değildir.
Ülkemizin önemli sorunlarından birinin “verimli çalışma-üretme” olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bu çerçevede; bizlerle çalışan gençleri etkileme gücüne sahip antrenör ve öğretmenler olarak, onlara azimli, tutkulu, sabırlı olmaları gerektiğini, çok ve doğru çalışmalarını, kendilerine hedef koymalarını bizleri duyabilecekleri bir şekilde büyük bir sabırla anlatmaya çalışıp, çocuklarımıza rehberlik yapmak en önemli görevimizdir.
Yazımı Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar’ın çok beğendiğim sözleriyle bitirmek istiyorum;
“ÇOĞU İNSAN ZEKAYA İNANIR, BEN İNANMIYORUM. BİZİ BİRBİRİMİZDEN AYIRAN EMEKTİR. BEN ÇALIŞMAYA İNANIYORUM”
Saygılarımla..
Kaynaklar;
“Azim” Angela Duckworth
“Başarı Bilimi” Mümin Sekman