1982 yılı nefis bir korku filmidir The Thing. Ne olduğu belirsiz bir şeyin, belirgin bir bölgede bulunan insanları tehdit etmesi, öldürmesinin anlatıldığı kült bir film. Esas 1951 yılında çevrilmiş ama 1982’de tekrar çevrilen bu film birçok insanı uykusuz bıraktı. 34 yıl geçti. Akşam Abdi İpekçi Salonu’na girdiğimde gene görüverdim: The Thing. Hem de en ön sırada oturuyor ama oturmuyor. Parayı vermiş koltuğu almış, erkenden de gelmiş ve sahada ne var, ne yok hiç ilgilenmeden LigTV Murat Murathanoğlu’na küfür kıyamet. Dedim ki, evet tam da o filmdeki gibi ne olduğu belirsiz şey bu idi. Bu yere çok para verdim ama oh be… Ne güzel küfür ediyorum, kimsenin de bir şey dediği yok. Normal zamanda bırakın para vermeyi, bunun onda birine bayağı içeride yatarım diye düşünürken bir de tuvalete gitme bahanesiyle fiili tacizde de bulunmasın mı??!! Tam ben bu insan müsveddesiyle ara ara göz teması kurarken maalesef o elim, o korkunç görüntüyle karşılaştım. Bu küfürleri, salyaları etrafa saçarken elinin altında 8 – 9 yaşında bir çocuk olduğunu farkettim. Çocuğun surat ifadesi inanılmaz kötü. “Bir an önce maç bitse, de ben buradan çıksam” diyor. Hadi bakalım söyleyin bu çocuğun büyüdüğünde söz yazıp piyano çalma ihtimali mi fazladır, yoksa babası gibi The Thing olma ihtimali mi???
Galatasaray taraftarı küfür, sahaya yabancı madde atma (benim de omzuma çakmak düşüverdi !) ve fiili tacizde boyut atlamış durumda. Hatta utanç konusunda nirvanaya bile ulaşmışlar diyebiliriz. Maç başlamadan önce hep beraber gayet senkron bir şekilde söyledikleri bir çoğunun yeni beste olduğu (hatta geceden evlerinde tekrar bile yapmış olabilirler) o muhteşem(!) dörtlüklerini maçta ve özellikle 3. periyodun sonuna kadar bayağı itina ile söylerken içlerinde bunlardan biraz daha akıllı(!) olan biri, koç Obradovic’e beyaz bir şarj aleti fırlatıverdi. Kıyamet koptu. Oyuncular ve hakemler içeriye kaçtı. Fenerbahçeliler o kadar da kolay kaçamadılar çünkü maçı hiç çalışmamış (belki de çalışmak istememiş) sevgili(!) yetkililerimiz rakip oyuncu çıkış körüğünün dibinde onlarca Galatasaray taraftarının oturduğunu unutmasınlar mı? Ne olduğunu size söylemeyeyim, onu da siz anlayın. Esas şunu dinleyin: Tv yorumcuları, Fenerbahçeli çalışanlar, şube sorumlusu, kadroya giremeyen oyuncu grubu ve Ömer Onan’ın oturduğu yerler bilin neresi? Hepsi saha içinde oturan GS taraftarının kullandığı tuvalet ve kafe yolu üzerinde. Devre arasında tuvaletlerin orada Fb TV çalışanı Aslı Duru’nun omuzuna yumruk attılar, takım tercümanı Defne Patır da tacizlerden payını aldı . Murat Murathanoğlu ve Murat Didin her ayağa kalkıp ortak alanı kullanmaya gittiklerinde küfür kıyamet ve taciz. İki korumayla dolaştılar.
Serideki ilk maçtan sonra yazdığım yazıda bir kısım Fenerbahçe taraftarının utanç küfürlerinden dolayı fanatiklerden tepki almıştım, Galatasaraylılar böyle şeylerin bir daha yaşanmamasıyla ilgili güzel geri dönüşleri olmuştu. Eee ne oldu şimdi? Bu yaşananlar tam bir FACİA. Tarihte bu ve bunun gibi yaşanan facialardan sonra birileri çıkıp bir şeyler yapmıştı. Bizde de bu gidişe dur diyecek bir THATCHER çıkmayacak mı? Çıkmayacak mı ‘biz bu spor denen eğlenceyi çok abarttık. Birbirimize, kadına, çocuğa, spora ve sporcuya büyük zarar veriyoruz. En iyisi bir kapatıp açalım, fabrika ayarlarımıza geri dönelim’ diyecek bir kişi. Bunu söyledim ama aklıma, yakın zamanda Trabzon’da taraftarların sahaya inip hakemi dövmesiyle ortaya çıkan o dünyaya rezil olduğumuz futbol maçından sonra alınan kararlar geldi. Aman Allah’ım ne yaratıcı, ne dahiyane kararlardı onlar. Tüm Türkiye hatta dünya bile şaşırdı (benim etrafımdaki en az 500 taraftar bir daha sahaya inmeyi bırak, küfür dahi etmeyeceğiz diye bizzat bana açıklama yaptı, hatta ağlayanı bile oldu bize bu ceza nasıl verilir diye!!!). “MAÇLAR 2 DAKİKA GEÇ BAŞLASIN”. Kim bunu düşünüp, kimlerin emeği geçtiyse onları tebrik ediyorum !!!!!! Onlar orada kalsın, ben THATCHER dedim zaten.
Biz gene küçük dünyamıza geri dönelim. Salı akşamı oynanacak olan serinin 4. maçı için en azından yetkilileri bir kez daha dikkatli davranmaya davet edelim. Gene orada olacak gibi görünen maalesef bu Thing’lerin malum kişilerle sıcak temasta olmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir.
En güzelini maçtan sonra Ömer Onan söylemiş, sahada olan oyuncuların tamamı iyi niyetliydi diye. Gerçekten hepsi öyleydi. Ev sahibi Galatasaray “öleceksek çarpışarak ölelim” dercesine 7 kişilik kısıtlı rotasyonuyla kanının son damlasına kadar savaştı. İçlerinden McCollum – Schilb ve Lasme ayırmak lazım. Çok iyi oynadılar. Sinan – Davis ve Micov onlara ayak uydurunca bu kısıtlı ama yürekleri büyük adamlar maçı kazanmayı başardılar. Koç Ergin Ataman, olumsuzluklara ve kadro zafiyetlerine rağmen negatifi pozitife çeviren o büyük konsantrasyon ve hamle becerisiyle seriyi 2-1 getirdi. Fenerbahçeli oyuncular belli ki ortam, ambianstan çok etkilendiler. Çok yumuşak oynadılar. Her boş şut pozisyonunda şutu kullanmayıp tüm atışları el üstü ve zor bir şekilde tercih edince yüzdeler çok düştü (bir ara pası alan önünde hiç müdafaa yokken bile feyk atıp penetre etmeye çalıştı).
Bir ufak not: Maalesef ülkemize gelen 1 numara (point gardların) çoğu sokak basketbolu zekası ve yeteneğiyle oynuyorlar (Wilbekin – McCollum – Heurtel). Bu da maçların sonunun değişkenliğini gösteriyor. Bakınız dün akşam McCollum’un son 1 dakika kala kaptığı topla yaptığı bire dört hücum felaketi az daha Galatasaray için trajediye dönüyordu.
Salı akşamı oynanacak maçın sadece sahanın içini konuşacağımız bir maç olması dileğiyle,
Herkese iyi bir hafta dilerim…
(30-05-2016)