Altyapı.Basket.com’un Gelişim Koleji Koçu Efe Can Önal ile yaptığı röportaj…
- Öncelikle bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
26 Eylül 1992 doğumluyum. ODTÜ Felsefe bölümü mezunuyum. Sinema ve siyaset üzerine yüksek lisans yaptım ancak ikisi de basketbol yoğunluğundan ve tembelliğimden dolayı tez dönemlerinde yarım kaldı. Ankara Basketbol Kulübü, Ankara Yücetepe Spor Kulübü, ODTÜ Spor Kulübü, Ormanspor, TOFAŞ ve Çankaya Üniversitesi’nde çalıştım. TOFAŞ’ta BGL takımında Semih Soğuksu’nun ve geçtiğimiz yaz da Avrupa 5.si olan U18 Milli Takımımız’da Ali Yıldırım’ın asistanlığını yaptım. 2 sezondur da Gelişim Koleji BGL ve Lise takımının baş antrenörlüğünü yapmaktayım.
- Geçtiğimiz sezon Gelişim Koleji ile çok başarılı bir dönem geçirdin. Bu sezon da iyi gidiyor. Saha içi ve saha dışı organizasyon olarak geride kalan süreyi nasıl değerlendirirsin?
Geçtiğimiz sezon hem kulüp hem de okul takımı olarak Türkiye‘de ilk 4 akımdan birisi olduk ve anılarımızda güzel bir sezon olarak yer edindi ancak basketbolda dün yok. Bu sezona başlarken kadromuzdan 6 7 ismi kaybettik ve bence kamuoyunda da eski gücümüzde, havamızda olmadığımız düşünülüyordu. İlk tur ve eleme turu sonucunda 10 maçta 7 galibiyet alarak ruhumuzu koruduğumuzu gösterdik diye düşünüyorum ki galibiyet aldığımız takımlar da Fenerbahçe, Galatasaray, Petkim ve Türk Telekom gibi hem A takımına hem de altyapısına ciddi yatırım yapan kulüpler. Final Grubu’nda önceliğimiz gruptan çıkıp son 8’e kalmak ve lige katılım hakkımızı korumak. Son 12 takımın 10’u Süper Lig takımı ve diğer takım da son 2 yılın finalini oynayan Gaziantep Basketbol. O yüzden şimdiye kadar yaptığımız işin sonucunda oyuncularımız ve teknik ekibimiz büyük bir övgüyü hakkediyorlar. Ligin en çok top çalan ve üç sayı deneyen takımıyız. Bir seyirci olarak izlerken neden keyif alıyorsam onu da sahaya yansıtmaya çalışıyorum. Saha dışına gelirsek de çok net bir şekilde söylüyorum, genel menajerimiz Namık Yazlar, bence hakkettiği değeri görmüyor bu camiada. 18 yıldır bu kulüpte yaptıkları çok büyük bir adanmışlık sonucu ortaya çıkmış durumda. Umarım kendisi ile beraber daha büyük yolları ve hedefleri yürüyeceğiz.
- Kulüp olarak uzun vadeli hedefleriniz neler? Altyapı odaklı kalmaya devam edilecek mi? Yoksa yeniden bir A Takım projesi olabilir mi?
Bu biraz tabii yönetimle alakalı bir soru fakat şu kadarını söyleyebilirim TB2L’ye BGL ağırlıklı oyuncularla ve 3 4 tane BGL yaşı yeni bitmiş oyuncu eklemesi yaparak katılmak bizim için en gerçekçi ve en yakın hedef olarak gözüküyor. Bir anda TBL’ye yükselecek bütçeli bir takım mantıklı gözükmüyor ki ben de ilk seçeneğin en doğrusu olduğunu düşünüyorum. Altyapıya dönecek olursak Mavişehir Spor Kulübü ile U14 ve altı yaş gruplarını kapsayan bir anlaşmamız var. U16’ya geçerken kulübümüze dahil ediyoruz buradaki potansiyel isimleri. Dolayısıyla son yıllarda elde edilen başarılarda MSK’nın da önemli bir payı var. 2007-2008-2009 doğumlularda da yüksek beklentiler içinde olduğumuz isimler var, onları da en kısa sürede vitrine çıkaracağız.
- Ankara, Bursa ve İzmir altyapılarında bulundun. Bu şehirlerin potansiyeline ulaşabildiğini düşünüyor musun? Senin dikkatini çeken farklılıklar nedir?
Bursa’da bir sezon, 2019/2020’de çalıştım ve o zaman Bursaspor’un henüz yatırım yapmadığı bir süreçti bu yüzden Tofaş’ın rekabet ortamı olarak rakipsiz olduğu bir dönemdi. 1.5 yıldır İzmir’deyim ve bence diğer iki ile göre daha atlet ve uzun sporcu topluluğu var. Ankara’da ise kısa oyunculardan kurulu ama daha fiziksel bir basketbol ortamı var. Belki bu yüzden bilemiyorum ama Ankara’da daha şutör oyuncular var ya da ben çalıştığım takımlarda şut atanlara daha çok öncelik de veriyor olabilirim (gülüyor). Ankaralı bir antrenör olarak bence en büyük sorunumuz basketbolcu adayı olacak çocuklar artık çok daha erken yaşlarda Ankara’dan ayrılıp İstanbul başta olmak üzere diğer illere gidiyorlar.
Örneğin geçtiğimiz sezon Çankaya Üniversitesi’nde oynayan 2009 doğumlu Kartal Bora Şimşek ve Alp Yalçınalp henüz U14 sezonları bitmişken İstanbul’a gittiler ve ikisi de jenerasyonunda Milli Takım’ın ana oyuncuları konumundalar. Ankara takımlarının bir şekilde bu tarz isimleri il dışına göndermemeleri lazım ki bir gelişmeden ya da rekabet ortamından söz edebilelim. Burada da ilin lokomotif olan takımlarının daha fazla hamle yapması gerekiyor bence yönetimsel olarak. Bu olumsuz durumun en çok etkilediği isimler ise bence
koçlar. Yetenek seviyesi düştükçe daha fazla coaching ve manevra ihtiyacı hissediyorlar ve de buna kafa yoruyorlar. Bunu olumsuz olarak söylemiyorum, ben de böyle yetiştim Ankara’da. Bunun ileriki süreçte koçluk anlamında bana faydası olacağını düşünüyorum ki bence Ankara koç anlamında üretken durumda olan bir şehir. Kısıtlı imkanlarla çalışmak insanı daha yaratıcı ve risk alabilir kılıyor. Gerçi şu anda İzmir’de yine çok uzun bir takımımız yok ama alışkınım.
- Yaz döneminde Gelişim Koleji GM’i Namık Yazlar’ın BGL ile ilgili açıklamaları dikkat çekmişti. BGL’nin faydalı olduğunu düşünüyor musun? Mevcut durumda BGL’nin eski tadı kalmadığı fikrine katılıyor musun?
Heyecan yönünde bir azalma olmadı bende ancak herkes daha çok maç yapmayı ister, bunu inkar etmiyorum. Faydalı buluyor muyum, evet buluyorum. Oyuncu yetiştiği gibi benim jenerasyonumdaki koçlar için de oldukça yararlı bir organizasyon. Bu ligden profesyonel anlamda deplasmanlı olan liglere geçiş yapan bir çok antrenör var. BGL zaten yarı altyapı yarı üstyapı olarak değerlendirilmeli. Tamamen altyapı demek mantıklı değil. BGL takımları için TB2L’ye katılım şartlarında kolaylık sağlanabilirse bu iki ligi birden oynamak bu maç yoğunluğunda ya da yoğunsuzluğunda diyelim, verimli bir hamle olacaktır kulüpler için. Her
şeyden de öte benim şu an çalıştığım, varolduğum lig BGL. Hangi ligde ya da kategorideysem orayı Euroleague’deymişimcesine benimseyip heyecan duymuyorsam zaten benim o zaman orada olmamın bir anlamı yok diye düşünüyorum. - Genç bir antrenör olarak altyapılarda ciddi görevlerde bulundun. Ne gibi zorluklarla karşılaştın? Bunların üstesinden nasıl geldin? Ayrıca antrenör olarak kendini geliştirirken nelere dikkat ediyorsun?
Tutku bence tüm zorlukların üstesinden gelebilir. Tutku ve olaylara karşı olan tutum çok önemli. O yüzden zorluk gibi görünen şeyler yolda bana yardımcı olan unsurlar. Elbette bir sürü hata yaptım ama derler ya “Bugünkü aklım olsaydı dün yaptıklarımı yapmazdım ama dün yaptıklarımı yapmasaydım da bugünkü aklım olmazdı”. Ankara’da hep favori olmayan takımlarda çalıştım ve pandemi sezonu hariç üst üste 5 kere Türkiye Şampiyonası’na katılım gösterdik farklı takımlarla ve jenerasyonlarla (ODTÜ, Ormanspor, Çankaya Üniversitesi). Gittiğimiz turnuvaların çoğunda da en genç antrenör bendim. Çok tecrübeli antrenörlere karşı mücadele etmek bana oldukça fayda sağladı diye düşünüyorum. Şampiyonalarda bir yere kadar gelip elenince insan bir tık üstünü hep hayal ediyor ve bu fırsatı geçen sezon Gelişim Koleji ile yakalayıp görünür bir derece elde ettik diyebilirim. Jenerasyon ve kategori farketmeksizin antrenörlük yapmayı seviyorum. Geçen yaz U18 Milli Takım’ında asistan koçluk yaptım ve o da çok güzel bir tecrübeydi. Umarım yine bu şansları elde edebilirim ve zamanla baş antrenör olarak da görev alabilirim. Anlattığım çoğu şey kazanmakla ilgili belki ama oyuncu adaylarının kazanmayı da öğrenmeyi öğrenmesi gerekiyor. Kimse hep kaybettiği, mutsuz ayrıldığı bir işi yapmayı tercih etmez. Hep kaybettiği bir oyunu kimse oynamak istemez.
Sonuçta her gün seviye farketmeksizin bir basketbol karşılaşması var. Onları
izleyerek güncel kalmaya çalışıyorum. Takip ettiğim antrenörler ve basketbol
sistemleri var. Kendi kafamdaki basketbol anlayışına uygun olan takımları izlemeyi daha çok seviyorum ki onlar da tahmin ettiğiniz gibi tempolu, small ball oynayan, daha çok switch yapan takımlar. Bir de ek olarak antrenörlerin saha içi tavırlarını izlemeye çalışıyorum. Molalarda olsun, akan oyunda olsun hakemlerle, oyuncularla, tribünle olan iletişimlerini gözlemliyorum çünkü bence bir seviyeden sonra işin büyük çoğunluğu insanları ve süreçleri yönetebilmek yani meta-basketbol işler.