Ligler sona erdi ama basketbol dolu yaz günleri bizleri bekliyor… Altyapı Şampiyonaları, Türkiye olmasa da Olimpiyat Elemeleri, ardından Olimpiyatlar… Ancak basketbol adına şu günler oldukça kesat…
U20 ve U17 Milli Takımlarının turnuvaları vardı ancak sonuçlara bile zor ulaştık… Normalde bu dönemde transfer trafiği yoğunlaşırdı, şimdi ise 4+3 kuralı nedeniyle mısır patlaması gibi tek tük hareketlilik oluyor.
Uygar federasyonlar radikal kararlarını baskın şeklinde almaz. Yabancı sayısı gibi kararlar alındıktan birkaç sene sonra uygulanmaya başlanır, kulüpler de planlamasını ona göre yapar. Tabii onlar federasyon seçimlerini hesap ederek davranmazlar. En azından kendi aralarında ve sonrasında kulüplerle tartışırlar… Böylece yönetim kurulu üyeleri de kararı medyadan öğrenmemiş olurlar. Yerli oyuncularla uzun süreli kontratlar yapan takımlar, piyasanın bugünkü seyrine göre büyük paralar ödemiş olacaklar. Önceden biliyor olsalar, kadro oluşumunu ona göre yaparlardı.
Birkaçı dışında kulüplerin yerli transferinde yavaş hareket etmesinin en önemli nedeni, fiyatların düşmesi beklentilerine girmeleri… Yöneticilere göre teknik olarak 32 oyuncu BSL‘de iş bulamayacağı için piyasa kuralları gereği rakamlar aşağı inecek.
Üstteki takımlar dışındakilerden görüştüğümüz antrenörlerin çoğu 7 değil 6 yabancıyla yola çıkabileceklerini söylüyor. Tabii istedikleri yerlileri alabilmiş olmaları koşuluyla. Ayrıca istatistiklerini önceliklerine alan yabancılara 160 dakikayı paylaştırmak da bir sorun. 7 yabancı olursa memnuniyetsizlerin sayısının artacağı düşüncesi hakim… Bekleyip göreceğiz. Ancak her zaman altını çizdiğimiz gibi, asıl sorun BSL’deki yabancı sayısı değil, basketbolun yeniden ayağa kaldırılması için federasyonun en ufak bir projesinin olmaması… İstanbul’daki bina harika ama basketbolun içi boş…
Basketbolun tatilde olmasının da etkisiyle camia, Avrupa Futbol Şampiyonası’na sardı. Aslında ilk tercih kadın voleybolculardı ancak onlar Milletler Kupası’nda iş yapamadı. İnşallah önceden öngörülmüş bir gelişimle, Olimpiyatlar’da En İyi duruma gelirler ve madalyasız dönmezler. Bu yıl hedef Milletler Kupası değildi ama yine de kaybetmesine alışmadığımız kızlar bizi üzdü.
Futbolda gruptan çıkmak hala elimizde ancak Gürcistan maçında eğrisinin doğrusuna denk geldiği, Portekiz maçında rakibin rahatlaması ile çok ağır bir hezimetten kurtulduğumuz da bir gerçek. İnşallah, skor 3-0 olduktan sonra Arda Güler’i sahaya sürmek gibi kafa karışıklıkları yaşayan antrenör Montella, Çekya maçını daha sağlıklı yönetir.
Herşeyi antrenöre bağlamak da doğru değil. Basketbola yeni başlayan çocuklara, “Arkadaşının seni gördüğünden emin olduktan sonra pas at.” denir. Tabii bu futbol için de geçerli… Orada ayrıca, “Kaleciye verdiğin paslar kale direkleri arasında olmamalı. Bir hata olsa bile en fazla rakibe korner veririz.” uyarısında bulunulur. Kaleci de bölgesini terk ediyor ve üstelik top ayağında bulunan arkadaşı kendisine bakmıyorsa bağırması önerilir: “Bana bırak…” Böylece yerini de belli eder. Bu tür sakarlıklara karşı antrenörlerin de yapacağı bir şey yok…
Basketbol, bir dönem müzik piyasasina yön veren unkapanidaki stüdyo sahipleri gibi bir kaç tane menejerin elinde olduğu sürece basketboldan birşey beklemeyin. Basketbolda babadan deden gelen geçmişin yoksa referans bulup seni menejerlere gönderen birileri yoksa Türk basketbolunda yer alabilmen Bayhanın müzik dünyasına girebilmesi kadar uzun sürer.