İsveç’in başkenti Stockholm’de Nobel ödüllerinin verileceği aralık ayının ortalarına doğru kenti bir heyecan sarar. Başlı başına bir seremoni olan ödül töreni, İsveç Kraliyet ailesinin ev sahipliğinde düzenlenir.
Törende kraliyet ailesinin yanı sıra, başbakan, bakanlar, parti başkanları ve çeşitli ülkenin diplomatları yer alır.
“Protokol gereği kimsenin önünde ayağa kalkmayan kral ve kraliçe ile kraliyet ailesi üyeleri salona bilim insanları ve Nobel komitesi gelince saygılı bir şekilde ayakta onları karşılar.
Sadece bununla yetinmeyen kral ve kraliçe ile kraliyet ailesi üyeleri, her ödül alan bilim insanı için de tek tek ayağa kalkar. Kral, madalya ve ödülü verirken bilim insanının elini sıkıp, arkasını bilim insanına dönmeden kendisini bekleyen kraliçenin yanına geri geri giderek koltuğuna gelir.” *
EĞİTİMİN GÜCÜ
Değerli Antrenör ve Öğretmen Arkadaşlarım, sanırım hiçbir şey “EĞİTİMİN GÜCÜNÜ” bu kadar güzel anlatamaz.
Aslında kral ve kraliçe ile kraliyet ailesi üyelerini ayağa kaldıran güç;
“Yeni ekonominin lokomotifinin yüksek becerilere sahip insan ve eğitimli, donanımlı bireyler”** olduğu gerçeğini kabul etmiş olmalarıdır.
Selçuk Şirin, 2015 yılında yayınlamış olduğu “Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet” kitabının ‘Bizden WhatsApp Çıkar mı?’ bölümünün giriş paragrafında;
“WhatsApp geçtiğimiz dönemde 19 milyar dolara satıldı. Duymuşsunuzdur. Rakam beni şaşırttığı için merak edip Türkiye’nin en büyük şirketlerinin Pazar değerine baktım. Türk Telekom, TÜPRAŞ, THY ve Petrol Ofisi’nin piyasa değerini topladığınızda hepsi bir WhatsApp etmiyor” demektedir. (28 Ekim 2023 tarihli sözcü gazetesinin ekonomi haberinde de Google, İPhone varsayılan arama motoru kalmak için 18 milyar dolar ödediğini açıkladı)
Selçuk Şirin, yazısının devamında, ülkemizin bu düzeylere ulaşabilmesinin yolunun yapısal reformlardan geçtiğini ifade ediyor. Yapısal reformu sacayağına benzetip “hukuk, eğitim ve özgürlükler” olarak açıklıyor. Bu sacayakları olmadan 21. yüzyıl ekonomisine girmenin mümkün olamayacağını söylüyor.
Selçuk Şirin, “doğal kaynağı ya da jeopolitik üstünlüğü olan ülkeler değil, insanını iyi eğiten ülkeler ekonomik olarak daha başarılı oluyor. Finlandiya‘dan Güney Kore’ye bu ekonominin yeni yıldızları varlarını yoklarını ‘EĞİTİME’ borçlular diyor.
Değerli Antrenör ve Öğretmen Arkadaşlarım, amacım sizleri üzmek değil. Her yazımda eğitim olayının ısrarla altına çizmeye çalışıyorum. Sizlerin de çok iyi bildiği gibi bugün hangi alana baksak karşımıza “EĞİTİM” olgusu çıkmaktadır.
Mustafa kemal Atatürk, kurtuluş savaşı devam ederken öğretmenlerle bir araya gelip “gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kalkmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir. Yerinde olan bir şey ise geriye gidiyor demektir” diyerek, eğitimin kazanılan savaştan da önemli, hayati olduğunun altını çizmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet ilan edildikten bir yıl sonra 29 Ekim 1924 yılından başlayarak, çağdaş bir ülke kurabilme adına ülkenin kısıtlı imkanlarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa edecek 750 genci değişik ülkelere eğitime yollamıştır. Bu gençler dönüşlerinde, eğitimin, bilimin, sanatın, sporun, tiyatronun, sanayinin ve birçok alanın öncüleri olmuşlardır.
Değerli Antrenör ve Öğretmen Arkadaşlarım;
Gelişmiş ülkelerin tamamı gelişmişliği parasal zenginlikleri ile tanımlamazlar. Gelişmişliği “EĞİTİM DÜZEYLERİ ve HUKUĞUN” üstünlüğü ile tanımlarlar.
Gelişmiş ülkeler zenginliklerini ise şöyle ifade etmektedir;
“BİZİM YER ALTI VE YER ÜSTÜ ZENGİNLİKLERİMİZ ÜSTÜN NİTELİKLİ EĞİTİMLİ ÇOCUKLARIMIZDIR”
Eğer ülkemizi seviyorsak ve ülkemizi büyük deha Mustafa kemal Atatürk’ün dediği gibi “Muasır Medeniyetler” seviyesine taşıyacaksak bunun, her alanda tek yolunun “EĞİTİM” den geçtiği bilinciyle hareket etmemiz gerekmektedir.
Hepimizin, özgür olmanın yolunun da eğitimli insan olmayı başarmış bireylerden geçeceğini unutmadan tekrar Cumhuriyetimizin 100.yılını kutlarım.
Saygılarımla.
*19.12.2017 yılı Hürriyet Gazetesi Nuran Çakmakçı Köşe yazısından alıntı.
**Selçuk Şirin Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet