Cuma, Kasım 22, 2024
spot_img

Kupkuru Bir Çöl… (Naci Özonay)

- Reklam-

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,

30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında Mondros Ateşkesi imzalandı.

Artık Birinci Dünya Savaşı bitmişti.

Mustafa Kemal, ateşkes kararını Adana’da Yıldırım Orduları Komutanı olarak aldı ve hemen 3 Kasım 1918’de İstanbul’a Harbiye Bakanlığı’na ivedi ve gizli bir telgraf çekti. Bu ilk telgrafında İngilizlerin işgaline karşı direnilmesini öneriyor ve Mondros Ateşkesine karşı çıkıyordu.

5 Kasım günü, kendisine bağlı tüm birliklere İngiliz işgaline silahla karşılık verilmesini, İskenderun Limanı’na girecek İngiliz donanmasının da vurulmasını emretti.

3 Kasım ile 10 Kasım arasında İstanbul ile Mustafa Kemal Paşa arasında adeta bir telgraf savaşı yaşandı. Mustafa Kemal, İstanbul’a şöyle açıklamıştı şahsi tavrını:

“İngilizlerin aldatıcı önerilerini ve harekatlarını İngilizler’den çok haklı gösterecek ve buna karşılık şirin görünmeye çalışmayı içerecek emirleri uygulamayı yaradılışım elvermez.”

Evet, karakteri teslim olmaya da “teslim ol” emrini uygulamaya da uygun değildi Mustafa Kemal’in!

Sonuçta 10 Kasım 1918’de Yıldırım Orduları dağıtıldı, Mustafa Kemal ordusuz, yetkisiz bırakıldı ve İstanbul’a çağrıldı.

13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919’a kadar İstanbul’da kaldı ve “savaş hazırlığı” yaptı. Fakat savaş kararını İstanbul’a gelmeden, Samsun’a çıkmadan çok önce, Mondros Ateşkesi’ni okuduğunda vermişti.

Mütareke İstanbul’unda işbirlikçi basın sürekli teslimiyet propagandası yapıyordu. Bu gazetelerden Alemdar’ın etkili başyazarı Refi Cevat Ulunay, Şubat 1919’da Mustafa Kemal’le Şişli’deki evinde bir görüşme yaptı. 6 Şubat günü Alemdar gazetesi “Mustafa kemal ile yapılan mühim bir mülakat” duyurusu ile çıktı. Fakat gazete ertesi gün aldığı bir ceza nedeniyle yayınlanamadı. Sonrasında da gazete yayına devam etse de bu mülakat çıkmadı!

Yıllar sonra Ulunay, o görüşmeyi Sadi Borak’a anlatacaktı. Şimdi o satırları okuyalım:

Mustafa kemal: Soracağınız sualler bitti mi?

Refi Cevat: Bitti Paşam…

Mustafa Kemal: ‘BU VATAN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ BU FELAKETTEN NASIL KURTARILIR, İSTİKLALİNE NASIL KAVUŞTURULUR? diye bir sual sormanızı isterdim.

Refi Cevat: Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlarda bu vatanın kurtarılmasını en uzak bir ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir sual sormayı hiç aklımdan geçirmedim.

Mustafa Kemal: Anadolu’da Milli Direniş’in tam sırasıdır.

Refi Cevat: Paşam, Milli Direniş güzel ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef paşam kupkuru bir çölden farksız oldu vatanımız. Bu kupkuru çölde hiçbir hayat emaresi görülmüyor.

Mustafa Kemal: ÖYLE GÖRÜNÜR REFİ CEVAT BEY, ÖYLE GÖRÜNÜR. AMA ÇÖLDEN BİR HAYAT ÇIKARMAK LAZIMDIR. ÇÖL SANILAN BU ALEMDE SAKLI VE GÜÇLÜ BİR HAYAT VARDIR. O MİLLETTİR, O TÜRK MİLLETİDİR. EKSİK OLAN ŞEY TEŞKİLATTIR. BU TEŞKİLAT ORGANİZE EDİLİRSE VATAN DA MİLLET DE KURTULUR.

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,

Bu satırları okuyunca “Tamam işte Paşa öyle bir konuşmuş ki bizim bile tüylerimiz diken diken oldu” diyorsunuzdur. Fakat tam tersi Refi Cevat gazetesine döner, arkadaşlarına Mustafa Kemal’i şöyle anlatır:

“ŞU SIRALAR ANADOLU’YA GEÇİLİR, ORADA TEŞKİLAT KURULUR, MİLLİ MUKAVEMET HAREKETE GEÇİRİLİRSE FRANSIZI DA, İNGİLİZİ DE, İTALYANI DA MEMLEKETTEN KOVAR, VATAN İSTİKLALİNE KAVUŞUR, MİLLET DE ESARETTEN KURTULURMUŞ. ANLADINIZ MI ARKADAŞLAR? BU DELİ DEĞİL ZIR DELİYMİŞ..”

Refi Cevat, yine yıllar sonra o aklı ve mantığı şöyle anlatır:

“O günlerde, o şartlar içinde istiklal mücadelesine atılıp ‘yi üç büyük devletin pençesinden kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes böyle düşünürdü. O günlerde böyle düşünen tek adam O’ydu, tek adam.”*

Türkiye’nin Çok Değerli Basketbolcuları,

Mustafa Kemal Atatürk’ün “ÇÖL” olarak görülen ülkemizde neleri başardığını ve Türk insanından çıkarmış olduğu cevherleri hepimiz gayet iyi bilmekteyiz.

Büyük deha Mustafa Kemal Atatürk ülkemizi siz gençlere emanet etmiştir. Sizler devrimci Atatürk’ün evlatlarısınız.

Bugün kendi menfaatleri ve koltuklarını koruma uğruna değerli Türk basketbolcularına yakıştırmaya çalıştıkları;

Parayı alıp kenarda oturmayı kabul eder…

Kendini geliştirmeye çalışmaz…

Oynamasa da para kazanıyor…

türünden söylemleri kendinize ‘motivasyon’ kaynağı olarak görüp var gücünüzle çalışmak zorundasınız.

Bu çerçevede,

Ülkemizin cevherleri olan siz değerli evlatlarımıza Federasyonu’nun giydirmeye çalıştığı ‘gömleği’ asla kabul etmemeniz gerekir.

Maçlar sonrası Türk sporcularımız “Türk sporcuları Türk basketbolunun geçmişi, bugünü ve geleceğidir” açıklaması ile 4+3 kuralını protesto etmektedirler;

Ancak, Türk basketbolculardan bir şey olmayacağını söyleyenlere ve bu imajı yayanlara verilecek en güzel cevabın, yapılacak en güzel protestonun; çok çalışarak, sabırla, azimle, asla vazgeçmeden Türk oyuncusunun gerçek yerini, değerini göstermek olacaktır.

Dünyada, spordan bilime, sanattan teknolojiye örnek almanız gereken onlarca Türk insanımız vardır. Bu insanlarımızın yaşamlarını okuduğunuzda nasıl başarılı olduklarını göreceksiniz. Sizlere bu değerli insanlarımızın ‘ayak izlerinden’ yürümenizi önereceğim.

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,

Kurtuluş mücadelemizin başlangıç meşalesi olan 19 Mayıs’ın 105. Yılını, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlarken, bizler için yaşamlarını feda etmiş başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Saygılarımla

*Kaynak: Gökçe Fırat 19 Mayıs Komplo Teorilerine Yanıt s: 9-12

- Reklam-

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

33,250TakipçilerTakip Et
37,542TakipçilerTakip Et
65,321AboneAbone Ol

popüler

zonguldak psikolog
zonguldak bireysel terapi
online terapi