Genç Dinozor kimdir? Basketbol ruhu genç ve enerjik olan, dinozor misali tecrübeli spor insanlarıdır.
Kadroda kimler var? Necip Kapanlı, Haydar Kemal Ateş, Cem Gökçe, Selam Gökçe, Fatih Söylemezoğlu ve zaman zaman “Genç Dinozor” konukları.
Amacı nedir? Türk Basketbol Kamuoyuna ve özellikle veli, oyuncu, antrenör, yönetici ve tüm “Genç Öz kaynak” gruplarına gündemde ait basketbolun saha içi ve saha dışı olaylarını farklı ve geliştirici bakış açısıyla değerlendirmek ve basketbol kamuoyuna farklı düşünce pencereleri açmak.
Genç Dinozorlar: Bu haftaki konuğumuz Gelişim Koleji Genel Menajeri Namık Yazlar. Kendisiyle bugün Gelişim Kolejinin istikrarlı basketbol yatırımı ve altyapılar üzerine bir söyleşişi yapacağız. Öncelikle sizi biraz tanımak isteriz, Namık Yazlar kimdir?
KUMAR OYNAMADIM VE ANTRENÖRLÜK YERİNE DOKTORLUĞA DEVAM ETTİM
Namık Yazlar: Tıp doktoruyum ve basketbolla birlikte mesleğime de devam ediyorum. Basketbola resmi başlangıcım ilk olarak Ankara’da Telekom Genç takımında Ertuğrul Erdoğan’ın yardımcısı 95-96 sezonunda idi. O sezon Kolej ile Ankara’da final oynamıştık. Devamında Tuborg altyapısı, Karşıyaka altyapısı, Yıldız Milli takımı yardımcı antrenörlüğü, Karşıyaka A Takımı yardımcı antrenörlüğü, kısa bir dönem Göztepe A Takımında çalışma derken antrenörlükle ilgili kırılma anı Kastamonu’da yapılan Küçükler Türkiye Şampiyonasında izlemeye gelen, o dönem Efes A takım antrenörü olan Aydın Örs’ün Fikret Doğan aracılığı ile Efes Genç Takım antrenörlüğü teklifi ile oldu. Niçin kırılma anı diyorum, çünkü eşim ve ben hekimiz, o dönem de eşim hamileydi ve ben hayatla kumar oynamak istemedim, açıkçası göze alamadım. O nedenle çok sevdiğim basketbol ile doktorluğu birlikte yürütebileceğim bir alanı tercih ettim. 18 yıl önce de Gelişim kolejinde böyle bir proje ile başlamış olduk. Başlangıçta küçük takımda 7-8 oyuncu vardı ama TBL’de ikinci seneleriydi. O günden bugüne bir marka yaratmaya çalıştık.
Necip Kapanlı: Gelişim koleji altyapıya büyük paralar harcamadan, sadece eğitim bursu vererek devam eden bir kulüp olmanıza karşın büyük başarılarınız var. Örneğin, TBL’de, BSL’de oynayan birçok oyuncunuz var. Her sene başarılı olan birçok oyuncunuzu kaybetmenize rağmen hem üretmeye devam ediyorsunuz hem de başarılarınız devam ediyor. Sizden çok daha fazla yatırım yapan kulüpler varken, örneğin geçen sezon Fenerbahçe ve Galatasaray ilk 4’ün dışında kaldı, siz yine oradaydınız. Bu durum Türk basketbolunun başarısızlığı mı, yoksa Gelişim Kolejinin başarısı mı?
Namık Yazlar: Tabii ki onlar adına bir şey söylemem doğru olmaz. Kulübümüz adına konuşabilirim. Aslında temel prensibimiz doğru malzemelerle yola çıkmaya çalışmak. Doğru oyuncular, doğru antrenörler ile kimyayı doğru oluşturduğumuz zaman orta ve uzun vadede başarılar daha sağlıklı geliyor. Burada oluşturmaya çalıştırdığımız sadece oyuncuların değil, tüm ekibin kimyasının tutması. Takımın, kulübün ihtiyacına göre ekip kurmaya çalışıyoruz. Örneğin 2 sene önce hem tecrübeli, yıllarını bu işe vermiş Cem Akdağ ile çalışırken, son 2 senedir daha genç başarıya aç, istekli bir koç olan Efecan Önal ile çalışıyoruz. Çünkü oyuncu kadromuz aynı koçumuz gibi daha genç, başarıya aç ve hırslı bir kadro.
Necip Kapanlı: Altyapıya yatırım yapan kulüp sayısı ve çalışma kalitelerini yeterli görüyor musun?
ANTRENÖRE NEDEN KAYBETTİN DİYE SORMAYIZ, ÖNEMLİ OLAN OYUNCULARIN GELİŞİMİ
Namık Yazlar: Diğer kulüplerin yaptığı işlere saygı duyuyorum. Ben bu anlamda kendimizi baş altı kulüp olarak görüyorum. Baş üstü olan kulüpler örneğin Efes, Tofaş, Fenerbahçe, Darüşşafaka, Karşıyaka gibi kulüplerin organizasyonları gerçekten bizden büyük ve saygı duyulacak düzeyde. Ancak hedef anlamında ne düşündüklerini bilemiyorum tabii, burada farklılıklar olabilir. Bizim ilkemiz ise örnekleyecek olursak, yıldız takımımız var ve antrenörümüz üzerinde hiçbir zaman İzmir’de derece yapalım, Türkiye Şampiyonası’na gidelim vs. gibi bir baskı olmamakla birlikte, antrenörümüz üzerindeki baskı sadece oyuncularımızın gelişiminde bir yetersizlik olduğu takdirde sorun teşkil eder. Yoksa herhangi bir maçı neden kaybettin baskısı biz de olmaz.
Necip Kapanlı: BGL’ye katılmak için takımlar TBF‘ye 300 bin TL katılım ücreti verdi. Bunlardan bazıları ise statü gereği 8 maç yapıp sezonu kapattı. Belki kendi illerindeki ligde oynayabiliyor ama, kontenjan oyuncuları tamamen sezonu kapattı. Bu anlamda sence maç sayısı yeterli mi? Bu statüyü doğru buluyor musun?
BGL’DE MAÇ SAYISI AZALTILMAMALIYDI
Namık Yazar: Maç sayısının azalmasını doğru bulmuyorum. Dolayısıyla statünün de çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu konudaki eleştirilerimi de daha önce federasyona ilettim. Sanırım burada bir maliyet kaygısı yaşadılar. Bu kararda federasyon kulüpleri düşündüğünü söylüyor, ama kulüplerde federasyonun bir tasarrufa gittiğini düşünüyor. Çünkü gidilen deplasman başına federasyonun kulüplere bir katkı bedeli var. Bizlerin katılım ücreti dışında artı deplasman masraflarımız olduğu gibi, BGL şartlarında teknik ekipte bulundurmak zorunda olduğumuz ekstra kadro maliyetlerimiz de var. Bunların karşılığında 8-10 maç yapıp sezonu kapatmak hiç doğru değil. Ayrıca statüdeki bir diğer değişiklik ile bazı takımlarla dörder kez oynarken, bazılarıyla play-off’a kalamazsak hiç oynama ihtimalimiz yok, yanı statü maç çeşitliliği anlamında da verimli olmadı.
Selam Gökçe: Gelişim koleji takımları yılda, ayda, haftada kaç antrenman yaparlar, günde kaç saat çalışırlar, genel olarak nasıl bir program takip ediyorsunuz?
Namık Yazlar: Öncelikle bizim Yıldız ve Genç takımımız var. Okulların kapanması ile çalışmalara ara veriyoruz. Temmuzun 3. haftası gibi yaz antrenmanlarına başlıyoruz, dolayısı ile 11 ay gibi çalıştığımızı söyleyebilirim. Bunun takvimi ve yoğunluğu sezon içi, sezon dışı değişiyor. Örneğin sezon öncesi hafta sonları ara vererek haftada 5 gün çalışabiliyoruz. Bunun 3 ya da 4 günü çift oluyor. Okullar açıldıktan sonra da haftada bir gün dinlenme veriyoruz, geriye kalan 6 gün maç ya da antrenman ile geçiyor.
Selam Gökçe: Koçların hazırladığı bu çalışma planına senin bir müdahalen oluyor mu, ya da bir kontrol mekanizman var mı? Yoksa bu konuda koçları tamamen serbest mi bırakıyorsunuz?
Namık Yazlar: Bu konuda Cem Akdağ’ı tabii ki ayrı tutmam gerekiyor, onun tecrübe, bilgi birikimi nedeniyle. Tüm bunların yanında kendisi oldukça mütevazı yapısı ile uzun süre altyapıda çalışmadığı için fikir anlamında benden destek almıştır. Ben prensip olarak detaylarla uğraşmak yerine, kulüp olarak genel ilke ve prensiplerimizi antrenör ekibine dikte etmeye çalışıyorum. Antrenman programlarına değil de örneğin yıldız takımımızda mümkün olduğunca az pick and roll oynayalım gibi, veya doğru oyuncuyu doğru yerde kullanalım gibi. Belli aralıklarla kendi içimizde yaptığımız toplantılarda bu anlamda gözlemlerimi aktarıyorum.
Selam Gökçe: Öncelikli hedefinizin bu sistemin devamı olduğunu anlıyorum. Bunu yaparken oyuncu yetiştirmek veya takım başarısı gibi bir ayırımınız var mı? Yoksa her ikisini bir dengede nasıl tutuyorsunuz? Örneğin bir taraftan Özgür Cengiz’in çıkmasını sağlarken, diğer taraftan takım olarak üst düzey bir basketbol kovalamak için bir dengeniz var mı?
2009 DOĞUMLULULAR İÇİN TAKIM BAŞARISINI ÖNCELİĞE ALMADIK
Namık Yazlar: Her ikisini harmanlayarak ilerlemeye çalışıyoruz. Ancak Yıldız takım seviyesindeyken bu biraz daha oyuncu bazlı ilerliyor. Burada takım başarısını daha ikinci planda tutabiliyoruz. Örneğin bu sene 2009’lu hedef oyucuları daha ön planda tutarak takım başarısını biraz daha geride bıraktık. BGL’de ise bunu tam bir dengede götürmeye çalışıyoruz. Örnek, bu sene istatistikleri iyi olan Bartu Encü adında bir oyuncumuz var. Bartu eğer 2 numara oynayacak olursa, TBL’nin aranan oyuncusu olur. Ama 1 numara oynarsa Süper Lig şansı olabilirdi. Biz de 1 numara oynayabileceğine inandığımız için yazın oyuncumuzla konuşarak düşüncemizi kendisine anlattık. 2 numara devam etmek isterse kendisini istediği takıma gönderebileceğimizi, ama 1 numara oynarsa Süper Lig şansı olduğunu anlattık. Bartu’da bizim gibi düşünerek, kalıp 1 numara oynamak istedi. Şimdi zaman zaman 1, zaman zaman 2 numara oynatıyoruz. Oynatabildiğimiz kadar 1 numara oynamasını zorluyoruz. Başarılı oluruz ya da olamayız şu an bilemiyorum ama, bu tip prensip ve ilkelerimizi de koruyarak bir yandan da maç kazanıp derece yapmaya gayret ediyoruz.
Selam Gökçe: İzmir’de oturan bir çocuk neden Gelişim Kolejini ve spor kulübünü tercih etsin?
EĞİTİMLE BİRLİKTE SPOR…
Namık Yazlar: Bu sorunun cevabını kulübün adına verdiğimin anlaşılmasını isterim. Dolayısıyla işimize kimsenin karışmadığı, tamamen oyuncu odaklı olarak kulüp çalışanlarımızın karar verdiği, huzurlu bir çalışma ortamımız var. En önemli yapısal artımız bu. Başka yerde bu yok demek istemiyorum. Muhakkak başka örnekler de vardır. Bunun dışında İzmir özelinde Gelişim Koleji oldukça iyi bir okul. Aynı zamanda eğitim kalitesi anlamında da çok tercih edilen bir okul olduğumuz için, okul ve basketbolu aynı anda yürütebilen, dersten çıkınca direkt antrenmana girebilen, oyuncunun/öğrencinin sabah 07.30’da özel antrenman yaptıktan sonra kahvaltısını yapıp derse girebildiği bir organizasyonumuz var. Tabii ki bunun yanında sporcularımıza burs imkanı da tanımaktayız. Tüm bunları yapabilen az sayıda organizasyon olduğunu düşünüyorum, o nedenle de tercih edilen bir eğitim kurulu ve spor kulübümüz var.
Haydar Ateş: Kaç katagoride takımlarınız var ve kaç sporcu ile çalışıyorsunuz, A takımınız var mı?
Namık Yazlar: Bir U16 takımımız var 15 kişiden oluşan, bir de BGL takımımız var 16 kişiden oluşan. A takımımız en son 5-6 sene önce vardı.
Haydar Ateş: Altyapı takımlarından az sayıda üst düzey oyuncu çıkıyor. Geri kalanların ise oynayabileceği bir mecra olmadığı için kaybolup gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
ÖNCELİĞİMİZ EĞİTİM
Namık Yazlar: 30 yıl önceye göre her şey çok farklı. Şu anda oynana basketbol, sektör, kulüpler çok daha donanımlı ve bilgi çok daha kolay kullanılabilir bir halde. Dolayısıyla genç yaşı bitinceye kadar herhangi bir sinyal vermeyen oyuncunun tekrar üst düzey olabilme ihtimali çok zor. Tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz. Öte yandan biz şöyle düşünüyoruz, oyuncu basketbolcu olamasa bile, basketboldan aldığı burs ile İzmir’in güzide bir okulunda eğitim görerek bundan sonraki hayatında aldığı bu iyi eğitimin neticesinde daha iyi yerleri de bitirerek meslek sahibi olup hayata tutunabiliyor. Dolayısıyla oyuncularımızın eğitimleri de kulüp olarak bizim önceliğimiz. Önceki yıllardan bu şekilde hayata daha avantajlı başlayarak başarılı olan, gurur duyduğumuz çok sayıda eski oyuncumuz var. Neticede Gelişim Koleji olarak basketbol takımında oynadığı için, aynı zamanda iyi eğitim alan ve meslek sahibi olan çocuklarımızın olmasından da mutluluk duyuyoruz. Bunu da bir yetiştiricilik misyonu olarak görüyoruz Gelişim Koleji olarak.
Fatih Söylemezoğlu: Gelişim Kolejinin niçin sadece Yıldız ve BGL takımları var. Örneğin niçin Küçükler kategorisinde takımı yok?
Namık Yazlar: Soru için teşekkür ederim, bu konuyu açmak istiyordum. Şöyle ki; biz TBL takımımızı kapattıktan sonra tesadüfen o sene BGL başladı ve kulüp alt yapıda devam etme kararı aldı. Ben de neler yapabiliriz diye Genç takımımızda son 4-5 senede oynayan oyuncularımızın bize %70-80 oranında yıldız takım ve sonrasında katıldığını gördüm. O zaman şöyle bir sonuca ulaştım; biz küçük takım ve altında ya doğru oyuncuyu seçemiyoruz ya da oyuncular akademik nedenler, sakatlık, gelişememe, taşınma gibi nedenlerle basketbolu bırakıyorlar. Konuyu biraz daha derinleştirerek futbolu incelediğimde Avrupa’da büyük yetiştirici kulüplerin 13-14 yaş grubu takımlarını genelde kapatıp, ya da çok küçültüp scautingler tutarak Avrupa’ya yaydıklarını gördüm. Nedeni de bu riski azaltmak. 12-14 yaş gurubu için salonda yer, malzeme, servis, antrenör vs gibi yatırım yapıyoruz, ama genç takıma bunların yarıdan azı çıkıyor. Diğer kulüplere baktığımda aslında çoğunda böyle olduğunu gördüm. O zaman dedim ki, bu yaş grubu ile ilgili havuzu genişletelim ama kendimiz de bu yükten kurtulalım. İzmir’de spor okulu öğrencisi en fazla olan yer Mavi Şehir spor kulübü, onlara gittim ve kurcusuna durumu anlattım. O da bizim de işimize gelir, çünkü biz de 15-16 yaş sonrası takımlar için profesyonel yetiştiricilik içerikli organizasyonu büyütmekte zorlanıyoruz dedi. Görüşme neticesinde 14 yaş altı takımları ve spor okulumuzu kapatıp Mavi Şehir SK’ne verdik. 14 yaş üstü beğendiğimiz oyuncuları da oradan almaya başladık. Böylece her iki tarafında kazançlı çıkacağı bir anlaşma yapmış olduk. Onların takımında yer alan ve sonrasında bize gelecek olan sporcularına hedef göstererek burs da veriyoruz. Şu anda ise bu anlaşmadan bağımsız, sanki 14 yaşı 13’e indirmenin bu yaş grubunun yetiştirici kulüpte olmasının daha doğru olabileceğini düşünüyorum.
Cem Gökçe: Yatılı okulunuz var mı, çevre illerden oyuncu getiriyor musunuz? Kaç spor salonunuz var?
Namık Yazlar: Yatılı okulumuz yok. Çevre illerden de oyuncu getirmiyoruz, çünkü lojman uygulamamız da yok. Basketbol için 1 tane salonumuz var.
Cem Gökçe: Bu tip takımlardan 1 veya 2 üst düzey oyuncu çıkabileceğini düşünürsek, Gelişim Kolejinin bu çocukların eğitimlerine verdiği katkı ile entelektüel seviyelerini yükseltmesi çok değerli.
BASKETBOLCUYA DERSLERDE FAZLADAN NOT YOK
Namık Yazlar: Çok doğru, bizim okulumuzda basketbolcu derse girmesin, maçı var notunu yüksek verelim gibi bir yaklaşım kesinlikle yok. Okulun bununla ilgili kuralları ve müthiş bir de çabası var. Biz de bu kurallara fazlasıyla uyuyoruz. Gerektiğinde ihtiyacı olan oyuncularımıza okul yönetiminden ek ders ve sınav taleplerimiz oluyor.
Cem Gökçe: Zaten bizim Süper Lig seviyesine gelen genç oyuncularımızın entelektüel seviyesi maalesef çok düşük olduğu için yukarıda tutunmaları zor oluyor. Sadece paranın peşinden koşmaları ve entelektüel seviyelerinin düşük olması aslında ülke basketbolunun da aşağı gitmesine neden oluyor.
DİSKALİFİYE OLANLARA ÖDEV…
Namık Yazlar: Günümüzde basketbolcunun ayakta kalabilmesi için öncelikle basketbol bilgisi, atletizm ve yeteneği olması lazım. Bu nedenle bizim çocuklarla teorik dersler anlamında da birtakım görüşmelerimiz, eğitimlerimiz oluyor. Örneğin sene başında bir hazırlık maçında 3 oyuncumuz diskalifiye oldu. Bu bizim alışık olduğumuz bir durum değildi. Bunun üzerine bütün alt yapımıza Yıldız ve Genç takımımıza 15 gün sonrası için 3 görev verdik. Birisi “keskin sirke küpüne zarar verir” diğeri “öfkeyle kalkan zararla oturur” ve sonuncusu “öfke kontrol yöntemleri.” Oyuncular bunlarla ilgili barkovizyon gösterileri hazırladılar. Bunun 1 ay sonrasında Real Madrid-Partizan maçında olan olaylarla ilgili diskalifiyeler neden çıktı, kime yaradı, bunlar önlenebilir miydi diye yıldız takım kaptanımız bir barkovizyon sunumu yaptı.
Oyuncularımızla ilgili örnek olarak şunu da ilave etmek istiyorum; deplasmana gittiğimizde tüm programımız her takımda olduğu gibi bizde de oyunculara bildiriliyor, maç yemeğimizin saatini ve menüsünü görüyor oyuncularımız. Bazen soruyoruz; neden bu yemek çıkıyor sizce? Neden 3 saat evvel maç yemeğini yiyoruz? diye. Bunun üzerine konuşuyoruz. Yine beslenme ile ilgili de referans olabilecek sunumlar yapıyoruz. Alt yapıda teorik derslerimizin içerikleri değişerek devam ediyor.
Bizim oyuncularımız sakatlandığı zaman, ayak bilekleri burkulduğunda kendi bandajlarını kendileri yaparlar. Bunu yıldız takımdan itibaren öğrenirler. Günümüzde artık bunları yapmazsak işimizi eksik yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Fatih Söylemezoğlu: Yakın zaman içerisinde Süper ligde adlarını bir kez daha anmak istemediğim Beşiktaş koçu ile Bursaspor takım kaptanının yaptığı çirkinlikler ve bunların cezasız kalması neticesinde yapılan açıklamalardan sonra, tüm ülkede spor camiasının “örnek alması” gereken bu yaklaşımınızdan dolayı önce seni, sonra da sana bu olanakları ve desteği sunan Gelişim Koleji ailesini canı gönülden kutluyorum. Umarım o koca koca adamların sizlerin bu doğru yaklaşımlarınızdan sonra bir nebze de olsa yüzleri kızarır!
Ayrıca sizin takımlarınızın maçlarını yöneten hakemlere de şunu söylemek istiyorum; “Arkadaşlar sanmayın ki Gelişim Kolejindeki oyuncuların sorunların çözümü hususunda bilgileri yok. Yeter ki sizler onlarla ve (tüm takımların sporcularıyla) doğru iletişim kanallarını harekete geçirin. Bunu yapabilmek için de öncelikle “doğru iletişim” metotları konusunda kendinizi geliştirmeniz gerekli. Yoksa sahada mahcup bile olabilirsiniz, benden söylemesi…”
Cem Gökçe: Türkiye’de spor altyapısının gelişebilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı ilişkilerinin şart olması gerekir ama, yıllardır konu bir adım öteye taşınamadı. Bunu nasıl sağlayabiliriz?
Namık Yazlar: Okulumuzun basketbol organizasyonu özelinde Milli Eğitim bakanlığı ile özel bir iletişimimiz yok. Bakanlığın bu anlamda yaptığı yegane iş okullar Türkiye Şampiyonasını düzenlemek. Ancak olaya bakış açıları şenlik düzenlemeden öte gitmiyor maalesef. Durum böyleyken sistemle kavga etmeye çalışmak da çok doğru değil. Bu federasyonun işi.
KULÜPLER DEĞİL, OKULLAR SPORCULARI YETİŞTİRMELİ
Türkiye’de basketbolun yapılanması nasıl olmalı diye soracak olursanız; TBF’nin Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliğinin yapıldığı ve basketbolda yetiştirici kurumlarım sadece okullar olduğu bir organizasyon olması gibi bir ütopyam var.
Cem Gökçe: Ütopya ama gerçek.
Namık Yazlar: Gelişim Kolejinde okuyan ve kulübümüzde oynayan çocuklar genç maçı oynuyor, hemen arkasından okul maçına çıkıyor. Sonra Sakarya’ya gidiyor yarı final maçlarını oynuyor, tekrar İzmir’e geri dönüp genç maçı oynuyor. Bu herkes için zor ve düzensiz bir süreç. Bu sürecin birleştirilerek yönetilmesi gerekiyor.
Cem Gökçe: Girilen sınavlar sonucunda entelektüel ve akademik bilgi seviyesine göre girilen okullardan da spor insanı çıkabiliyor. Benim eğitim aldığım Galatasaray Lisesinde benim gençliğimde durum bu şekildeydi. Yapılan turnuvalarda “gereksiz maliyetlerden” bahsedilmiştin. Bu ödemeleri kim yapıyor?
Namık Yazlar: Bir deplasmana gittiğimizde TBF bize 40.000TL destek parası veriyor. Konaklama ve ulaşım maliyetini de biz kulüpler karışılıyoruz. Bu da 90.000TL civarı. Bu noktada BGL takımının atletik performans antrenörünün olması, B Kademe antrenör mecburiyeti olması, yardımcının en az D Kademe olması, bir idareci bulundurma zorunluluğu gibi BGL kriterleri var. Bu kriterlerin yanlış olduğu anlamında söylemiyorum sadece durumu belirtmek istiyorum.
Necip Kapanlı: Aynı oyuncuların iki ayrı yapıda okul ve kulüp organizasyonlarında oynamasından bahsettin biraz önce. Buna çözüm önerin nedir?
Namık Yazlar: Bu aslında kulüplerin elinde olan bir şey değil. TBF’nin ve Milli Eğitim Bakanlığının yapacağı bir iş. Yaparlarsa da büyük devrim olur. Bu konunun nasıl gerçekleştirileceğinin alt yapısını tam olarak dolduramayabilirim. Her kulüp yetiştirici kulüp olmak zorunda değil. Tamamen okul takımlarına dayalı bir sistem kurmak lazım.
Necip Kapanlı: Yani çocuklar genç yaşına gelene kadar okullarda basketbol bilgilerini geliştirecekler, genç yaşına geldiklerinde kulüp takımlarına geçecekler diye mi anlamalıyız?
Namık Yazlar: Kesinlikle.
Necip Kapanlı: İyi bir basketbolcunun entelektüel seviyesinin önemi hakkında az önce konuşmuştuk. Bu konuyu bir az daha açabilir misin?
ENTELEKTÜEL SEVİYE ŞART
Namık Yazlar: Donanımlı basketbolcunun üç tane temel özelliği olması gerekiyor:
Birincisi olmazsa olmaz yetenek, ikincisi entelektüel seviyesi (basketbol teknik bilgisini uygulayabilmek olarak tanımlayabiliriz), üçüncüsü de atletik performans. Bu üçlü harmanladığı zaman donanımlı ve kaliteli oyuncu ortaya çıkar. Bir şeyin işletim sistemi olması lazım (beyin) sadece fizik ve atletik kabiliyeti olması bir oyuncu için yeterli olmaz. Donanımlı oyuncunun entelektüel olarak da beslenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Necip Kapanlı: Entelektüel derken sadece basketbolu mu kast ediyorsun?
Namık Yazlar: Hayır, sadece basketbolu kast etmiyorum. Birçok açıdan bakıyorum; oturması, kalkması, giyinmesi, konuşması, kendini ifade edebilmesi gibi. Bizim bir alt yapı oyuncumuzun diğer oyunculara sunum yapmasından ben çok mutlu oluyorum. Anlattıktan sonra da soru cevap oluyor. Mesela, konu başlıklarımız, maç oynanıyor, maçın beşinci dakikası, ribaunda çıktın, hücum oyuncusunun ayağı burkuldu yere düştü, sen de fast break’e çıktın. Durup yerdeki oyuncuyu mu kaldırırsın? Devam mı edersin, neden? Bunu konuşuyoruz, tartışıyoruz. Oyuncular bunları düşünmeli, konuşmalı, sadece o çemberden topu geçirmek, doğru yerde durmak değil basketbol.
Selam Gökçe: Yıllar önce Serdar Öner bey ile tanışma imkanı bulmuştum, halen basketbol ile ilgileniyor mu? Ne kadar basketbolun içinde? Ne kadar ilgilenebiliyor?
Namık Yazlar: Evet Serdar bey organizasyonumuzun başında ve her zaman bizlere sonsuz desteğine devam ediyor. Organizasyonun küçük detayları ile ilgilenmiyor. Çünkü zaten kritik yerlerde ortak kararlar alıyoruz, büyük resme bakıp prensipler, ilkeler ve verimlilik ile ilgilenen vizyoner birisi. Mutlaka karar mekanizmasının içerisinde olmasını istiyorum. Evimizdeki her maçımıza gelir, deplasmandaki maçlarımızı da canlı yayında izler. Çok işin içinde ve heyecanlı. Bana müthiş bir çalışma ortamı bıraktı. Bize güveni tam.
Fatih Söylemezoğlu: Alt yapı milli takımlarının alt yapı ve BGL’ye etkileri nasıl oluyor (teknik ve idari olarak)? Bu konuda ne düşünüyorsun? Bir örnek oluşturuyor mu? Oluşturmalı mı? Alt Yapı Milli takım organizasyonu geliştirmek için neler önerirsin?
Namık Yazlar: Alt Yapı milli takımlarının çalışma şekillerinin kulüplere örnek teşkil etmesi zor. İdealize edilebilir belki, ama her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Efes’in çalışma şekli, Tofaş’ın, Fenerbahçe’nin oyun sistemleri farklı. Bir tek sistem oynayalım demek açıkçası bana çok doğru gelmiyor. Kimi uzuna şut attırmayı seviyor, kimi short roll yaptırmayı, kimi tamamen A takım düzeni oynuyor kimi çok daha doğaçlama vs. Bu yüzden çok doğru bir şey olmayabilir.
BGL’nin alt yapı milli takımlarına yansıması bence daha önemli. BGL’deki oyun ve oyuncu kalitesi ne kadar yükselirse milli takımlara o kadar olumlu etki yapar. Aralarında bir korelasyon zor gibi gözüküyor, ama olması gerektiğini şöyle düşünüyorum; Alt Yapı milli takımlarda yapılan çalışmaların ve basketbol anlayışının biraz daha yetiştirici kulüp antrenörlerini de işin içine çekecek şekilde daha geniş katılımlı bir teknik ekiple çalışmasının bu antrenörlerin vizyonlarına katkıda bulunmalı. Kamplara davet edilen antrenörlerin antrenmanları izlemesinin yanında eğitim de verilerek kampın etki alanı genişletilebilir. Böylece hizmet içi eğitime döndürülebilir. Alt yapı milli takım çalışmalarının böyle bir görevi de olsa iyi olur.
Fatih Söylemezoğlu: Yıllardır alt yapıyı takip ediyorsun, dolayısıyla alt yapı maçlarında görev alan hakem kardeşlerimiz hakkında da bir fikrin vardır. Nasıl buluyorsun? Eğer yeterli bulmuyorsan bununla ilgili kulüp olarak yetkililere bu problemi iletiyor musunuz? Bunun geliştirilmesi için önerilerin var mı?
BGL’Yİ CEZA VEYA TATİL OLARAK GÖREN A KLASMANI HAKEMLER VAR
Namık Yazlar: Hakem eleştirisi yapmayı istiyoruz ama, bizden önce o kadar acımasızca ve bazen de seviyesizce yapıldığı için açıkçası yerel liglerle ilgili eleştiri yapacak durumda görmüyorum kendimi. Çünkü alt yapı maçlarını seyretmeye gittiğim zaman hakemlerin karşılaştıkları tavırları görünce hakemlere üzülmekten hakemleri eleştiremiyorum. Maalesef böyle bir problemimiz de var. İzmir özelinde konuşacak olursak, oyunun ruhunu ve içeriğini bilmeyle ilgili sıkıntıları var. İkili hakem mekaniği biraz daha zor mekanik. Hakemlerin kaçırdığı pozisyonlarla ilgili çok bir şey diyemesem de yine en büyük problemin yorumlamakla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bir temasın faul olup olmadığını yorumlamanın hakemin kalitesini gösterdiğini düşünüyorum. Çizgiye basıp basmadığını görmemiş olabilir ama önemli olan yorumlayabilme becerisi. Bu becerideki kalitenin biraz düştüğünü söyleyebilirim. İletişim konusu çok öne çıkarılıyor, ama iletişimden anlatılan şey; koçu dinlemek olarak algılanıyor aslında. Koçun söylediğine yapılan tavır. Bazen konuşmamak da bir iletişim aslında, bunu seçebilmek de önemli. Ben C klasman ile A Klasman hakemlerin maç yönettiği ligde daha çok bulunuyorum haliyle. BGL için söylüyorum. A Klasmaların daha derleyip toparlayıcı rolü oluyor. Bizim işimiz çok da hakemle olmadığı için oralar çok fazla müdahil olmak istemiyorum. Ama A klasmanlarının arasında da maçı önemseme anlamında farklılık olabiliyor. Hakemin kalitesinden öte, hakemin odaklanması, önemsemesinden kaynaklanan performanslar olabiliyor. Bazen iki senelik bir A klasman hakem, çok tecrübeli bir A klasman hakemden bu sebeple daha iyi performans sergileyebiliyor. Bazen tatil veya ceza gibi görebiliyorlar BGL’yi, ama bazen de Euroleague maçı yönetiyor gibi BGL maçını yönetebiliyor. Çok takdir ettiğim hakemler de oluyor bu anlamda.
Fatih Söylemezoğlu: Bu problem kadınlar liginde de var. Benzer şikayetler orada da dile getiriliyor. Baş hakem BSL’den geliyor, diğerleri B klasman oluyor ve A klasman hakemlerin konsantrasyon, ciddiye almama eleştirileri yapılıyor yıllardır. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Namık Yazlar: Bana alt yapı organizasyonları ile ilgili ne istesen yapacağız deseler; Türk Basketbolunun alt yapısının kurtuluşunun birazcık okul ve kulüp alanlarını netleştirilmesinde gördüğüm için, iş birliği yapmalarını sağlamaya çalışırım. Örneğin; Karşıyaka SK, Aliağa Petkim gibi kulüpleri İzmir’de Gelişim Koleji, Doğa Koleji, Çarşı Koleji vs besleyecekler, kulüpler altyapı yetiştirmek için kendileri organizasyon yapmayacaklar sadece okullardan yetişecek oyuncuları almaya çalışacaklar. Öğrenci okulundan çıkıp antrenmana girecek, beslenmesini orada yapacak, ondan sonra da gidecek. Bu iş birliği olmadığında ise kulüp çalışma veya maçları sebebiyle okula gitmemesi, sınav zamanları ise kulüp çalışmalarına katılamaması gibi durumları ortadan kaldırılabilir bu iş birliği. Günümüzde okul-kulüp iş birliği tanımı farklı; kulüp öğrenciyi antrenmana almak veya maça götürmek için ders saatleri içinde de olsa istediği zaman okuldan alabildiği, sporcu öğrencilerin devam mecburiyetine çok dikkat edilmediği ve sınıf geçmenin kolaylaştırıldığı bir düzen olarak tanımlanıyor. Okul-kulüp iş birliği bu değil, olmamalı. Cem Gökçe ağabeyin söylediği gibi bu çocuklara yazık olacak, belki bir iki tanesi profesyonel basketbolcu olarak para kazanabilecek. Konuşmasını beceremeyen, elinde diploması olmayan, kendini ifade etmekte zorlanan insan topluluğu çıkıyor karşımıza.
Necip Kapanlı: Bazı okullar oyuncu transferi yaparken sınıf geçme garantisi veriyor olabilirler mi?
Namık Yazlar: Ben duymadım ama oluyordur, olmaması mümkün değil. Belki de diploma garantisi veriyorlardır, bilemiyorum.
Bu keyifli sohbet için Namık Yazlar’a çok teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
Namık Yazlar: Ben de hepinize çok teşekkür ederim. Çok gurur duydum.
Bu haftalık da bu kadar…
Unutmayın, yaş sadece bir rakam. Basketbol ise ruhumuzun büyümeyen çocuğudur. Hem Dinozor hem de genç olabilirsiniz!
Sevgili Namık Yazlar, baba, idareci, lider ve bir insan nasıl olması gerekir in güzel örneğini vermiş. Kendisini dede, baba, öğretmen ve insan olarak kutluyorum. Gelişim Koleji Namık gibi bir lidere sahip olmasından dolayı çok şanslı. Okuduğum röportaj da Gelişim Koleji nin “EĞİTİM” e olan inançlarından geri dönmeyeceklerini görmüş olmam beni fazlasıyla mutlu etti. Gelişim Koleji’nde okuyan çocuklar ile anne babalarının “Eğitim ve Sporu” sağlıklı yöneten bir okulda olmalarından dolayı çok şanslı olduklarını düşünüyorum. Gelişim Koleji ve basketbol ekibindeki tüm değerli antrenör arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Saygılarımla
Bence Namık Yazlar, birçok yöneticiye örnek olarak gösterilebilecek bir kişilik. Bir Türkiye klasiği; istikrarlı başarılı yeniliği takip eden mükemmel bir insan yine göz ardı ediliyor. Bu kadar tecrübeli bir basketbol adamından Türkiye çapında yararlanılmaması bence basketbolumuzun kaybı. Sesiz sedasız Türk basketboluna yaptığı hizmetler saymakla bitmez. Bir sene boyunca birlikte çalıştığım kişi Namık dışında biri olsaydı, sanırım şimdi İstanbul’daki evimde oturup kitap okuyor ve TV seyrediyordum. Basketbolumuzda böyle insanların olması ne kadar güzel. Kendisine buradan bir defa daha teşekkür ediyorum.
Çok güzel olmuş.
Keyifle okudum.
Yaşam tecrübedir, bilgi ise araştırılıp öğrenilebilir.
Bu yazıda hem sorularda hem cevaplarda bilgi ve birlikte tecrübe var.
Genç Dinozorlara alkış ve selamlar.