Orhun Ene, başarı ve yerli antrenör kelimeleri bir araya gelince şüphesiz akla ilk gelen antrenörlerden biri. Başarılı Banvit kariyerinin ardından, Darüşşafaka‘yı BSL’ye çıkartan Orhun hoca, hepimizin çok iyi bildiği üzere şimdilerde Tofaş ile yeni bir başarı hikayesi yazıyor. Sezona 10/10 galibiyetle müthiş başlangıçlarının ardından yenilgiler yaşasa da TOFAŞ üst sıralardaki yerini koruyor. Orhun koçla, Türk basketbolunu ve özellikle genç oyuncuları çok bilgilendirici bir röportaj gerçekleştirdiğimizi söyleyebilirim. Keyifle okuyacağınızı düşündüğüm röportajla sizleri başbaşa bırakıyorum.
“Böyle projelerde genelde antrenör olarak daha rahat çalışma şartları buluyorum”
Önceden Darüşşafaka ve Banvit şimdi de Tofaş’a baktığımızda sizi hep proje takımlarının başında görüyoruz diyebiliriz. Bu, tesadüfen mi böyle denk geliyor yoksa sizin tercihiniz mi bu yönde oluyor?
Özellikle demeyeyim ama benim kendi basketbol görüşüm o. İleriye dönük böyle projelerin bir parçası olmak benim için önemli. Basketbolda her sezon çok değerli olsa da neticede her kulübün bir hedefinin olması lazım. Kulübün içerisinde genç ve yabancı oyuncularla beraber teknik ve idari anlamda da geleceğe yönelik bir yapının olması lazım. Bu, sadece benim tercih ettiğim birşey değil. Bütün iyi basketbol ülkelerindeki kulüplerin tamamının yapısı böyle ve kulüplerde antrenörlerden beklentiler de bu yönde. Ama şöyle bir gerçek de var; o, anlık sportif başarıda sizin performansınız çok önemli. Bunu başaramıyorsanız istediğiniz kadar ileriye dönük bir projenin parçası olun; oradan değiştirilecek ilk parça siz oluyorsunuz. Bir diğer tercih sebebim de böyle projelerde genelde antrenör olarak daha rahat çalışma şartları buluyorum. Uzun vadeli kararlarda da kulüplerin daha çok kredisi oluyor. Bir antrenör, yapmak istediklerini gerçekleştirebileceği yeterli krediye sahip bir kulüpte olduğu zaman kendi kafasındakileri yapma şansı buluyor.
“Darüşşafaka’da bir kaosun sonunda başarılı olduk”
TBL gibi zor bir ligde hem Darüşşafaka hem Tofaş ile şampiyon oldunuz. Size göre orada şampiyon olmanın anahtarı nedir?
Ben bütçe olarak hep iyi olan takımlarda çalıştım. Darüşşafaka için söylemem ama Tofaş, hem kulüp hem kadro anlamında TBL’nin çok üzerinde bir kadroya sahipti.
Büyük bütçeli her takımın BSL’ye yükselemediğini gördüğümüz için bence büyük bütçeli bir takım çıktığı zaman sadece parayla çıktığını düşünmemeliyiz.
Muhakkak ki o bütçeyle beraber sizin de antrenör olarak bir planınızın olması lazım. Ben antrenörlük kariyerime altyapılardan sonra profesyonel anlamda ilk 2.ligde Işıkspor’da başladım. Bu anlamda orada edindiğim bir tecrübem var. TBL’de oynanan kaos basketbolunu bu yüzden çok iyi bildiğimi söyleyebilirim. Kadroyu oluştururken de bunu bilinçli olarak kurduk ve bu kadronun bir sene sonra BSL’de de devam ederken sıkıntı yaşanmaması için devamlılığını sağlamasını da düşündük. Yani çıktığımızda birden fazla plan vardı. Darüşşafaka da ise o süreç çok geç başladı. İstediğiniz kadar imkanınız olsun orada da oynayabilecek oyunculara ulaşamıyordunuz. Darüşşafaka’da bir kaosun sonunda başarılı olduk diyebilirim. Lige çıkışımızın çok kontrollü ve planladığımız birşey olduğunu diyemem ama oyuncularla beraber çok iyi bir ekip olduk ve o sene kurduğumuz kadroyla çıkamayacağımızı gördük ve TBL’nin kaos basketboluna uyum sağlamak için ona göre bir basketbol yapısına dönerek transferler yaparak o basketbolun içinden öyle çıkabildik. Ama Tofaş’taki ilk günden sonuncu gününe kadar planlanmış birşeydi. TBL’nin kuralları ve kurduğunuz model olsun bizim şuan oynadığımız BSL’den çok farklı. O yüzden orada başarılı olmak isteyen takımların lige iyi adapte olmaları lazım.
TBL kesinlikle kuralların biraz arka planda kaldığı daha sert bir lig biz izleyenler için de…
Kafanızda bir sistem basketbolunu belki BSL’de oynatabilirsiniz ama TBL’de oynatamadığınız gün mutlaka bir back up planınızın olması lazım ve takımca ona uyum göstermeniz lazım. Bence ikisi (Daçka, Tofaş) farklı hikayeler ama çıkan sonuç şu : oyuncularınızın bir kere orada oynamayı kabul etmesi lazım. O ligi benimsemesi lazım. Kulüp olarak hiçbir zaman, ben buranın daha üzerinde bir kulübüm, diye görmemeniz lazım. Çünkü bir gün bir takım karşınıza çıkıyor ve bu düşüncelerinizden dolayı pişman oluyorsunuz.
“Önemli olan yaptığınız işi sevmeniz.”
TBL’deki kadronuzda da Barış Ermiş ve Sammy Mejia gibi BSL’de oynayan oyuncular vardı. Bu oyuncuları TBL’de oynamalarına nasıl ikna ederek aynı istekte oynamalarını başardınız?
Bir kere bizim kendi ülkemize göre karşılaştırdığımızda onlar üst düzey oyuncular. Üst düzey oyuncuların kendilerinin iç disiplinleri oluyor. Antrenörler için de geçerli bu. Siz hangi takımı çalıştırırsanız çalıştırın hangi lig hangi organizasyon olursa olsun önemli olan yaptığınız işi sevmeniz. Sıkıntılar yaşanmıyor değil herkes de yaşanıyor ama önemli olan biraz önce söylediğim gibi olduğun ortamı kabul edeceksin ve o ortamda güçlü kalarak sonunda ayakta kalmayı başaracaksın.
“Antrenörlük, bir anlamda da elinizdeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmaya çalışmaktır.”
Çalıştığınız tüm kulüplere baktığımızda en çok dikkat çeken kısımlardan biri de gerçek anlamda tüm oyuncularınızdan verim almanız. Oyuncularınızdan nasıl bu kadar iyi verim almayı başarıyorsunuz?
Bir kere oyunculuktan geliyorum. Bu çok önemli bir şey. Oyuncuların zayıf ve güçlü yönlerini çok iyi biliyorum. Teknik anlamda oyuncularda değişim yapmak kolay değil. Eğer oyuncuyu ikna edebilirseniz mental anlamda değişikliği yapabiliyorsunuz. Bir yaştan sonra oyuncuyu inanılmaz bir şutör yapamıyorsunuz ama bir oyuncunun daha az şut atıp, attığı şutu da daha kaliteli atmasını ve bunu hissetmesini anlatabiliyorsunuz. Antrenörlük bir anlamda da elinizdeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmaya çalışmaktır. Bence en önemli şey oyuncuyu ikna edebilmek. Bu anlamda oyuncularla diyaloğumun iyi olduğunu düşünüyorum. İstediğim şeyi doğru anlatabildiğim zaman da oyuncuların buna her zaman doğru reaksiyon verdiğini görüyorum. Oyuncuların yapabildiği şeyler var yapamayacağı şeyler var. Tabii ki zorlamak çok önemli onları geliştirmek için ama bir yerden sonra da bunun dengesini iyi ayarlamak gerekiyor. Bir oyuncunun maçın belli dönemlerinde maçı kazanmak için iyi savunma yapmasını bekleyebilirsiniz ama her oyuncunuzun da en iyi savunma yapamayacağını da kabul etmeniz gerekiyor.
“Bizim için en önemli şey kazanan bir takım görüntüsü çizmek.”
Bu sene gerçekten BSL’ye çok iyi bir giriş yaparak 10/10 galibiyetle kulüp tarihinde önemli bir rekora imza attınız. Bu kadar iyi bir başlangıç yapacağınızı tahmin etmiş miydiniz?
Bu sene bizim takımın iyi olacağını düşünüyordum. Hissiyat olarak bizim geçen seneden daha iyi bir kimya oluşturduğumuzu kadroyu kurduğumuzda hemen anladık. Çünkü istediğimiz kadroyu kurduk. Yani hangi oyuncuyu istediysek hepsini alabildik. Bir antrenör için bu çok önemli birşey. Ben açıkcası sezonun başına iyi gireceğimizi düşünüyordum fakat 10 tane üst üste kazanmak benim beklediğim birşey değildi. Hazırlık maçlarının sonunda sakatlarımız da vardı. Bu yüzden bu iyi başlangıç, o andaki hamlelerle; bunun sonrasında gelişen süreçlerle ve biraz da oyuncuların ne istediğiyle alakalı gelişti ama bizim için en önemli şey kazanan bir takım görüntüsü çizmek. Kazanmaya hazır her maçı kazanmak için oynayan bir takım görüntüsü çizmek.
“Biz şampiyonluk mücadelesi veren bir takım değiliz.”
Bu sezon Tofaş’ın BSL’deki hedefi nedir?
Her takım gibi şampiyon olmayı biz de arzu ederiz fakat biz şampiyonluk mücadelesi veren bir takım değiliz. Bu mücadeleyi oraya kadar sürdürürsek şampiyon olabiliriz ama biz bu ligde üst sıralarda sürdürülebilir bir başarı elde etmek istiyoruz. Bizim için en önemli şey o. Bence Türkiye‘deki kulüplerin en büyük sıkıntısı bu durum. Çünkü herkes belli dönemlerde bütçeyle veya kamuoyu desteğiyle bir başarı elde ediyor ancak sonrasında bu kulüplerin çok büyük çöküşler içerisine girdiklerini görüyoruz. Biz, bulunduğumuz ligin tecrübeli bir takımı olup her sene bir öncekinin üstüne bir başarı elde ederek devam etmek istiyoruz. Bizim kulüp olarak almak istediğimiz model oynadığımız ligin başarılı takımlarından biri olabilmek.
Takımdaki genç oyuncularınızdan biri olan Yiğit Arslan sezona Tofaş’taçok iyi bir başlangıç yaptı ve Milli Takıma kadrosuna da muhakkak bu başarılı performansının etkisiyle çağrıldı. Sizin kendisi hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Sezona iyi başladı. Yiğit’i bir genç oyuncu olarak görmüyorum. Yani ona artık genç oyuncu muamelesi yapmıyorum. Eğer güçlenirse, biraz daha fiziğini geliştirirse önümüzdeki sene basketbol adına ben eksiği olacağını düşünmüyorum. Aslında daha çok ceza atıcısı gibi oynarken bu sezon pick’n roll oynayabildiğini de gösterdi. Fizik olarak da bizim organizasyonumuz için önemli bir oyuncu. Avrupa’da kendi pozisyonundaki oyunculara fizik olarak zayıf kalmadığı an yetenekleriyle Milli Takım da dahil olmak üzere fark yaratacaktır. Bizim için rotasyonda önemli bir oyuncu ama ben onun yakın zamanda bizim takımın önemli Türk oyuncularından biri olacağını düşünüyorum.
Banvit’e geldiğiniz geldiğiniz sezon yaptığınız açıklamada Türk oyun kurucularla çalışacağınızı belirtmiştiniz. Bunu söylemenizin sebebi onları sadece desteklemek mi yoksa içlerindeki potansiyellerini çıkarmalarını mı sağlamaktı?
Ben aslında iyi oyuncuya önem veriyorum. Banvit’te kendi jenarasyonunlarının üstünde olan 4 tane yerli oyuncuya sahiptim Şafak, Erolcan, İbrahim ve İzzet. Onlar kendi jenarasyonunun çok özel oyuncularıydı. Türk basketbolunun da o zamanki durumuyla şuaki durumu arasında fark vardı. O zaman lig, çok veteran oyuncuların da bulunduğu bir yerdi ve diğer oyuncular çok süre alamıyorlardı. Ben Milli takımlarda da çalıştığım için genç oyuncuların artık yaşlanan oyuncuların yerine gelmesi gerektiğinin düşünüyordum ve Banvit de çok başarılı altyapı projesine sahip bir kulüptü. Ben de antrenör olarak zaten söylemem gereken şeyleri söyledim. Ama bunları o oyuncuların iyi olduğunu ve oralarda oynayacağını düşünerek söyledim.
“19-20 yaşlarındaki bir çocuğun, fiziksel gelişimine , tecrübesine baktığımızda buralarda oynayabilmesi için çok inanılmaz bir yeteneğe sahip olması lazım.”
Bir coach gözüyle genç oyuncuların kariyerleriyle ilgili yaptıkları tercihler hakkında neler söylemek söylemek istersiniz?
Bence Türk basketbolundaki genç oyuncuların aşması gereken nokta; kendilerinin, ailelerinin ve menajerlerinin kulüpten ve antrenörden beklemek yerine mücedelenin içine girme kararını verebilmeleri. Yani oynamak adına başka kulübe giderken bu riske oyuncu girecek. Kararlarıyla beraber verecekleri mücadele de önemli. Bunun için de çok cesur olmaları gerekiyor ve çok çalışarak mücadele etmeleri gerekiyor. Bizim ülkemizde şöyle bir sıkıntı var; çok küçük yaşta oyuncular profesyonelleşiyor ve A takımdaki çok tecrübeli, çok kaliteli yabancılarla beraber aynı ortamda mücadeleye giriyorlar. 19-20 yaşlarındaki bir çocuğun, fiziksel gelişimine, tecrübesine baktığımızda buralarda oynayabilmesi için çok inanılmaz bir yeteneğe sahip olması lazım. A takımı baktığımızda kazanmaya odaklı bir iş. Her organizasyon başarılı olmak istiyor ve artık genç oyunuclar için üst tarafa mücadele eden takımlarda eskisi kadar pozitif ayrımcılık yapılamayacak. Bu yüzden sabırlı, cesur olmaları ve çok çalışmaları gerekiyor. Sabır da bu işin bir parçası.
Büyük takımlardan yüksek ücretli kontrat alarak nerdeyse sezon boyunca benchte oturuyor ve bu yüzden tam oynaması gereken zamanda oynamayıp kondisyonunu daha da düşürerek kariyerini riske attığını düşünüyorum.
Bunları da aşar insanlar ama bunları aşabilmek için de kafa olarak o olgunlukta olmak lazım. Bana göre profesyonellik yaşı 23-24 yaşında başlıyor. Yani bir oyuncu o zamana kadar kafa olarak da fizik olarak da gelişimi için kendine yatırım yapmaya devam etmeli. Eğer kendi kafasında fiziksel anlamda gelişimini tamamladığını düşünüyorsa ve bulunduğu takımda oynayamıyorsa oynabileceği daha küçük hedefli bir takıma gitmesi gerekir. Ama bana göre 19-23 arası becerilerini paraya veya başarıya dönüştüreceği yaşlar değil. Bu beklentiden uzaklaşarak başarıya dönüştüreceği yaşı biraz geriye çekmesi lazım. İşte profesyonel anlamda NBA ve NCAA’in zaten Amerikan basketbolu içerisinde yaratmış olduğu mevcut ortam da bu. Oyuncular, üniversiteden mezun olduklarında hem fizik olarak hem de kafa olarak NBA’de oynamaya hazır oluyorlar. Ama biz de genç oyuncular eğitim hayatlarına devam etme konusunda bir seçim yapmak zorunda kalıyorlar. O çocuğun o yaşlarda zorluklar karşısında göstermiş olacağı direnç, vereceği mücadele buna hazır olan ve bu şekilde eğitilmiş bir insandan daha farklı oluyor.
“Türkiye’de gerginlik ve sadece kazanmaya odaklı bir atmosfer yaratıldığında bundan zarar gören hep oyuncular oluyor.”
BGL‘yi takip edebiliyor musunuz ? Genç oyunculara ve Türk basketboluna bu oluşumun nasıl bir katkısı olacağını düşünüyorsunuz?
Ben hem Tofaş’ın Gelişim takımı olsun, hem de diğer takımları yakından da takip ediyorum. Bana göre Türk basketbolunda son senelerde altyapılar hakkında alınan faydalı kararlardan biridir. Bunun öncesinde hep anlık ihtiyaçları karşılayabilecek kararlar alındı ancak burada genç oyuncunun yetişebilmesi ve değerli olduğunu hissedebileceği bir ortam yaratıldı. Sadece birşey belirtmek istiyorum; veliler çoğu zaman karşılaşmayı tribünde bir seyirci olarak izlemek yerine kendi ihtiraslarını yansıtarak izliyorlar. Genelde taraftarlar veliler oldukları için onlardan kaynaklanan hakemler ve oyuncular üzerinde bir baskı oluşuyor. Bence bu bir şekilde çözülürse oyun çok daha güzelleşecek. Burada biraz coachlara da külüplere de görevler düşüyor. Coachların bu ligin amacını, ligin hedefleri doğrultusunda bir altyapı coachu olduğunu unutmamaları gerekiyor. Elbette bunlar birbirlerine zincirleme bağlı reaksiyonlar; ama ben şunu gördüm; Türkiye’de gerginlik ve sadece kazanmaya odaklı bir atmosfer yaratıldığında bundan zarar gören hep oyuncular oluyor. O atmosferden biraz kurtularak bu düzgün kurulmuş yapıyı da bu amaca hizmet eden antrenörler ve bu amaçtan uzaklaşmayan kulüplerin yaklaşımıyla sürdürmek gerekiyor. Bir de orası şunu ekleyebilirim; eğer mümkün olursa bence iki yaş grubu da yapılarak yaş grubu geniş bir aralığa yayılmasını isterim. Yani 19-20 yaş arası 20-22 yaş arası gibi 4 yaş grubunu da alabilecek şekilde yapılırsa, o zaman hiç olmazsa diğer yaş gruplardaki çocukların oynama şansı olur.
Genç oyuncular BGL’de oynadıktan sonra direkt BSL’de olmalı yoksa TBL’de oynamalı mı genç oyuncular ?
Bu durumda takımın da nasıl takım olacağı da önemli oluyor. Sadece gençlerle oynadığınız bir TBL takımından fayda alamazsınız. Çünkü onlar aynı BGL’nin devamı gibi oluyorlar ve oynadıkları rakiplerse ligin çok tecrübeli, o dinamitleri ve hakem üzerinde baskı kurmasını iyi bilen, genç oyuncuları gördüklerinde onlara yarattıkları o sertlikle onları püskürten oyuncular. Bu yüzden böyle genç takımlar TBL’de proje takımları olduğu için, organizasyonun içinde de ciddiye alınmıyorlar. Onun da çok faydalı olmadığını görüyoruz. Bu durum bence rekabeti zayıflatıyor. TBL’de oynamak genç oyuncular için kolay değil. Ben, kendi yaş gruplarının iyi oyuncularıyla karşılaştıkları bu ligin onlara daha faydalı olacağını düşünüyorum.
“İşler ters gittiğinde ilk faturanın kesileceği insanın antrenör olacağı mantığını kabullenememişseniz de bu mesleği yapamazsınız.”
Türkiye’de antrenörlük neden yapılır ve yapılmaz?
Antrenörlük yapabilmek basketbolu çok sevmeniz lazım. Çünkü antrenörlüğün, merkezinde insanla uğraşmak ve sorun çözmek var. Bu artık o kadar yoğun bir hale geliyorki profesyonel düzeyde bir yerden sonra hayatınızdan ve ailenizden uzaklaşacak şekilde bu sorunların da odağında olan bir insan olarak bulunuyorsunuz. İşler ters gittiğinde ilk faturanın kesileceği insanın antrenör olacağı mantığını kabullenememişseniz de bu mesleği yapamazsınız. Türkiye’de sporun içinde genellikle suçlanan iki müessese var; biri hakemlik biri antrenörlük. Eğer bunları adil bulmuyorsanız ve kabullenemiyorsanız antrenörlük yapamazsınız.
Bir antrenörde gerekli olan özellikler önem sırasına göre nedir?
Bir kere bence işinizi seveceksiniz. En önemli şeylerden biri o. İkincisi çalışkan olacaksınız. Üçüncüsü cesur olacaksınız. Dördüncüsü de yeniliklere ve gelişimlere açık olacaksınız. Önem sırasına böyle bu şekilde sıralama yapabilirim.
“Tofaş gibi organizasyonlar Türk basketbolu bir sıkıntıya girdiğinde, işler kötüye girdiğinde bu yapıyı ayakta tutacak en önemli direkler.”
Mili takımımızın Eurobasket 2017’deki performansı ve yeni yapılanmasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Milli takımımızda, daha tecrübeli oyuncularımızın yerine yeni bir jenerasyonun gelmesiyle beraber bir değişim içerisine girmiş olsak da buna çabuk uyum sağlandığını gördüm. Zaten Ufuk Sarıca’nın hem basketbol ve organizasyon adına hem de takım adına kurmuş olduğu yapıyı başarılı buluyorum. İleride de daha iyi olacağını düşünüyorum. Yeni milli takım tohumlarının doğru işlerle ileride yeniden başarılı olabileceği bir yolun başında görüyorum. Bundan sonrasında da oyuncuların oralarda mücadele etmeye başlayacakları zamana kadar biraz sabretmek gerekecektir.
Yakın geçmişte milli takım antrenörlük teklfini almıştınız ve ikisini beraber yürütemeyeceğinizi belirterek Tofaş’ta kalmayı tercih etmiştiniz. İleride bir gün tekrar milli takımın başında bir gün görebilir miyiz?
Bana göre Tofaş gibi organizasyonlar Türk basketbolu bir sıkıntıya girdiğinde, işler kötüye girdiğinde bu yapıyı ayakta tutacak en önemli direkler. Bizim Türk basketbolu adına da bir model oluşturup bu oluşturduğumuz modelde başarılı olmamız birçok kulübe de örnek olacak. Ben bunu Banvit’te de yaşamıştım.
Son döneme baktığımızda yapboz işler yapan çok bütçeli takımlar hep aynı hataya düşüyorlar. Türkiye’ye iyi oyuncular da değerli antrenörler de geliyor. Ama bir şekilde insanlar birbiriyle o planı programı sürdüremez hale geliyor.Türkiye’ye baktığımız zaman İvkoviç gibi çok değerli antrenörler de geldi. Obradoviç ve Blatt gibi antrenörler hala ligimizde görev yapıyor. Yani bu antrenörlerin basketbol bilgisi, birikimleri ve tecrübeleriyle beraber burada nasıl bir sürdürülebilir bir başarı elde edemeyiz. Yani burada bunları iyi görmek lazım. Biz bütçe olarak belki oraları zorlayacak bir kulüp olmasak da biz de orta seviyede olan ve en önemli görevlerimizden biri, benim kendi adıma Koç grubunun Türk sporuna vermiş olduğu bu destekte kulübü bir seviyeye getirmektir. Bu seviyeye getirdikten sonra da orası bir daha aşağı inmeyecek şekilde güçlendiğinde belki benden sonra gelen insanlar onu daha da yukarıya getireceklerdir. Ben hep öyle baktım milli takımlar konusunda da ve milli takım antrenörlüğünün zor bir iş olduğunu biliyorum ve ikisini beraber üstelik böyle bir programda o zaman yapamayacağımı da söylemiştim. Milli takım adına da çok mutluyum. Onlar da çok değerli bir antrenörle çalışıyorlar. Kendi kulübüm adına da mutluyum. O dönemleri geçtik biz de şimdi kulüp olarak güçlendik. Umarım arzu ettiğimiz hedeflere kulüp olarak ulaşıp Türk basketboluna böyle de katkı yapmış oluruz.
(Ece Ergez, 09-01-18)