Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarının bir sloganı vardır: Önce Mülkiye, sonra Türkiye… Böyle düşünmeseler de okullarına olan bağlılıklarının abartılı bir ifadesidir…
Ancak ve maalesef ülkemizdeki gelişmeler artık bazıları açısından Türkiye’yi gerçekten ikinci plana attı. Büyük kulüplerin yöneticileri o kadar büyük düşmanlıklar yarattı ki, milli maçta futbolcumuz gol, basketbolcumuz sayı atsa oynadığı kulübe göre üzüntü ya da sevinç yaratıyor. Sporun ötesinde birbirimizden ayrıştırılmanın da sonucunda “biz” kavramı eskisi kadar sıcak değil. Yanımızdaki için “En azından yurttaşız” ılıklığı bile yok. Böyle olunca da Türk Milli Takımı’nın başarısı ya da başarısızlığı bazılarını çok ilgilendirmiyor, hatta belki de başarısızlığı mutlu ediyor. Artık çoğu kimse için Milli Takım’ın değil, kulüp takımının ne yaptığı daha önemli.
Ben kulüp takımlarımızdan hangisi olursa olsun Avrupa Kupaları’nda oyun maç topuna kalmışsa son saniyeleri ayakta seyrederim ama beni hiçbir kulüp başarısı, milli takımın yaptıkları kadar etkilemez. Benim için Türkiye ve tabii ki Türk Basketbolu herşeyin önünde gelir. Milli Takım istediğim gibi değilse birşeyler eksiktir ve bunu kulüp takımları tamamlayamaz.
A Milli Takımımız, Olimpiyat Elemeleri’nde başarılı olamadı ve bu durum basketbolu doğru takip edenler açısında şaşırtıcı da gelmedi. Şimdi yorumlar, eleştiriler birbirini takip edecek ama çok net söylüyorum, herkesin konuşmaya hakkı yok…
Eğer Manila’dan başımız yerde dönmemizi girmeyen şutlara, sakatlıklar gibi günlük performanslara bağlarsak yanılır ve bir yere varamayız. Tablo çok daha vahim. Sivrisinekleri bir tarafa bırakıp bataklıkla uğraşmalıyız. Son yılların en kötü milli takımı karşımızda. Gelecek yıllar için daha umutlu olanınız var mı? Varsa bunu neye dayandırıyor?
Konuşmaya hakkı olmayanların başında Türkiye Basketbol Federasyonu geliyor… Federasyon yabancı sınırını açarken en hafif gerekçeyi öne çıkardı: “Kulüpler böyle istiyor.” TBF elbette kulüpleri dinlemek zorundadır ama Türk Basketbolu’nun menfaatleri en güçlü ses olmalıdır. “Kulüpler gençleri oynatsın demek.” iş görmüyor. TBF şikayet değil, çözüm makamıdır. Kulüpler basketbolun geleceğini düşünmüyorsa sen proje üretmek zorundasın. Yabancı sayısını kaç yaparsanız yapın ama Türklerin oynayacağı bir platform oluşturamıyorsanız bugün başımıza gelenler kaçınılmazdır. Ayrıca TBF’yi yönetenlerin farkı olanları sonradan değil, olmadan önce görmek olmalıdır. Lastiğin patladığının şimdi herkes farkında ama sen direksiyonun başındaysan lastikte bir sorun olduğunu hepimizden önce hissedeceksin, tedbirini alacaksın.
Konuşmaya hakkı olmayanlara işin en kolayına kaçıp “Türkler zaten pahalı, aynı paraya daha iyi yabancı buluyoruz.” diyen kulüp yöneticilerini ekleyin.
Yetmez… 17 yaşındaki çocuk için “Kaç yıldır basketbol oynuyor, ne zaman kazanacak?” diye gelişimini değil, parasını ön plana alan veliler… Ehliyetlerini alır almaz son model otomobillerle antrenmana gelmesini sağlayıp tokluk hissetmelerine yol açan kulüpler… Yönetimin de etkisiyle oyuncu değil, maç kazanmaya yönelik tutumu ile gençlere su taşıtan antrenörler… Onların da konuşmaya hakkı yok…
Umarız bütün turnuvalara onlarca kişilik kafilelerle giden TBF yetkilileri, yönetim kurulu üyeleri elde ettikleri birikimlerle Türk Basketbolu’nun geleceği için doğru çözümler üretirler… Aksi halde… Bilin ki bunlar iyi günlerimiz…
Bugün itibariyle (9 Temmuz 2016) Türkiye Milli Takımı Dünya Klasmanı’nda sekizinci sırada. Bunu, Harun Erdenay da dahil geçmiş federasyonlar sağladı.
9 Temmuz 2018’de acaba ilk 15 arasına girebilir miyiz? Zor… Bu kafayla o günlerde Angola’yı bile yenemeyiz…
(09-07-2016)