Mardin’deyiz.
Savur ilçesinde. Yıl 1946.
Çiftçi bir ailenin konuğuyuz.
Hem anne hem baba okuma yazma bilmiyor.
Aziz adlı zeki bir çocukları var.
Onu araştırmak için misafirleriyiz.
Ailede ikisi üvey, 10 kardeş bir arada yaşıyor.
Orta halli görünse de hayatlarında, gurur altına gizlenmiş bir taşra yoksulluğu göze çarpıyor.
Çocukları yalın ayak geziyor. Okul haricinde giyecek ayakkabıları yok.
Okula giderken giyip, okul dışında “eskimesin” diye kullanmıyorlar.
Aziz’in okul dışı görevleri, oğlakları otlatmak ve en uç dallardaki cevizleri dövmek.
Şartlara bakılırsa, burası hayata giriş yapmak için ideal bir yere benzemiyor.
Bu şartlardan, sıkı bir başarı hikayesi çıkar mı? Hadi biraz daha el yükseltelim. Nobel kazanacak kadar büyük bir başarı hikayesi çıkar mı? Çorak toprakların çetin bitkisi nereye kadar yükselebilir?
İsveç’in Stockholm şehrindeyiz. Yıl 2015.
Nobel ödül töreninin konuğuyuz.
Orada “smokin giyip papyon takmış” tanıdık biri var.
Mardin’in Savur ilçesinden çıkan Profesör Aziz Sancar‘a Nobel Kimya ödülü veriliyor…
Değerli Antrenör, Öğretmen ve Yönetici Arkadaşlarım;
Bir önceki yazımı evlatlarımız için tüm olumsuzluklara “RAĞMEN” elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiğini ifade ederek bitirmiştim.
Sevgili Necip ağabey ile yazılarım ve genel konular üzerine sohbet ederken bana, “Naci en sevmediğim şey ‘mazeret’ üretmektir, her ne koşulda olursa olsun insan elinden geleni sonuna kadar yapmalı ve denemelidir” demesi, her okuduğumda bana ilham veren Mümin Sekman’ın “Rağmenciler” kitabını çağrıştırdı.
Okuduğum kitaplarda, tüm olumsuz şartlara ve herşeye rağmen büyük başarılar elde eden, boyunu aşan dereceler kazanan insanlar bende büyük bir heyecana neden olmuş ve insanların istediği takdirde önemli işler yapabileceği duygusunu güçlendirmiştir.
Değerli Antrenör, Öğretmen ve Yönetici Arkadaşlarım,
Mümin Sekman ‘Rağmenciler’ kitabında
Rağmenci mücadele için şart seçmez. Rağmenci şöyle der;
Başka bir zaman değil, ŞİMDİ
Başka bir yerden değil, BURADAN BAŞLAYARAK
Başka şartlarda değil, MEVCUT DURUMDA
Başka bir insan değil, BEN
Sızlanarak değil, SEBATLA
Suçlayarak değil, SORUMLULUK ALARAK
Söylenerek değil, SONUÇ ALMANIN GEREĞİNİ YAPARAK YAŞAYACAĞIM
Ve insanları zorluklar karşısında tutumlarına göre ikiye ayırmaktadır,
Saydıcılar ve Rağmenciler.
Saydıcılar, “başka şartlarda olsaydı” neler yapabileceklerine odaklanan gruptur. Rağmenciler ise, zorlu şartlara kıt imkanlara rağmen neler yapabileceklerine odaklıdır diye ifade etmektedir.
Bir saydıcının anatomisini şöyle tanımlamaktadır;
Saydıcılık, sorumluluk almak yerine, sürekli sızlanıp, söylenip, şikâyet etmektir. Bu insanlar hayatı, insanları ve şartları suçlamaktan iş yapmaya enerji bulamaz. Hayat enerjilerini çalışmaya değil çene patinajıyla tüketirler.
Saydıcılara göre, başarısızlığın tek sorumlusu “dış güçlerdir” yenilen takımların dilinde bunu görebilirsiniz;
Saha çamurlu olmasaydı,
Rüzgar ters yönden esmeseydi,
Hakem karşı tarafı tutmasaydı,
Şans bizden yana olsaydı, biz de başarılı olurduk…
İnsanlar saydıcı söylemlerle başarısızlıklarına bahane ürettikçe, zamanla buna kendileri de inanır. Saydıcı fikirler insanın direnç, irade ve azim kapasitesini çökertir.
Saydıcılarla çene yarıştırmayı ise, bir kaplanın ağzına elinizi sokup midesinden canlı kedi çıkartmaktan daha tehlikeli olarak görmektedir.
Cenap Şahabettin, “Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarır” demektedir.
Rağmencileri şöyle tanımlamakta;
Herşeye rağmen bir adım ileri!
Engeller karşısında söylenmek yerine, mücadele etmeyi seçenler. Yoksulluğa rağmen, hakem karşı tarafı tutmasına rağmen, rüzgâr ters taraftan esmesine rağmen “yapılması gerekeni yapıp” sarsılmaz bir mücadele gücüyle sonuç alan insanlar.
Rağmenciler, şöhretleri, servetleri ve “network”lerinden çok, zekaları, çalışkanlıkları, disiplinleri ve mücadele güçleri ile hayranlık kazanırlar. Ellerindeki değil içlerindeki güçle başardıkları için, içten saygı uyandırırlar.
Rağmencilik hayatı okuma şeklidir. Olayları akıl ve azimle karşılamaktır. Rağmenciyi başarıya ulaştıran bilgi, beceri tutum setidir. Rağmenciliğin algı algoritmaları ve paradigmik hareketleri öğrenilebilir. Genetik yatkınlıkları olmakla beraber, rağmencilik doğuştan gelen özel bir yetenekten çok, sonradan geliştirilmiş bir zihniyettir.
Bazı saydıcılar rağmencilerin çalışma disiplinini acımasız bulur. Dünyanın en merhametli insanlarından Florence Nightingale “başarımı hiçbir zaman mazeret göstermemiş ve mazeret kabul etmemiş olmama bağlıyorum” demiştir.
Değerli Antrenör, Öğretmen ve Yönetici Arkadaşlarım,
Her ailede, şirkette ve toplumda bu iki insan türünden bulunur. Asıl önemli olan hangisinin baskın çoğunluk olduğudur. Rağmenciler baskınsa o topluluk ilerler. Saydıcılar baskınsa önce yerinde saydırır, sonra geriye kaydırır.
Bir ailede, şirkette, okulda, ülkede rağmenci sayısını arttırmak hem ekonomik zorunluluk hem de sosyal sorumluluktur. Bir şirketin, okulun, takımın, ülkenin başarısı, metrekareye düşen rağmenci kadardır.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, son yıllarda ülke genelinde ‘saydıcı’ yapısında olan çocuklarımızın sayısında büyük bir artış olmuştur. Bunu okul idareciliği yapmış olduğum dönemde içinde bulunarak gözlemlemiş bulunmaktayım.
Anne ve babaların “Hocam biz çok yorulduk, çok çile çektik, gençliğimizi yaşayamadık bari çocuklarımız yaşasın!” söylemleri, potansiyeli olan bir sürü gencimizi ‘bunu da mı ben yapacağım, yarın yaparım, başkası yapsın, çalışıyoruz da ne oldu’ rahatlığına sürüklemiş ve tembelliğin kapısının sonuna kadar açılmasına, çocuklarımızın elimizden kayıp gitmesine neden olmuştur.
Ayrıca son yıllarda ülkemizde, yorulmadan, emek sarfetmeden, sıkıntı çekmeden, yasal olmayan yoldan, kolay kazanılan paralarda saydıcı insan sayımızın artmasını sağlamıştır.
Başta anne ve babalar olmak üzere, eğitim alanında görev yapan herkese düşen önemli bir görev bu yapının kırılması yönünde elinden geleni yapması olmalıdır.
Bunun yollarından birinci ve en önemli olanı, anne, baba, antrenörler ve öğretmenlerin, çalışkanlıkları, azimleri ve kararlılıklarıyla çocuklarımıza örnek olmaları olacaktır.
Değerli Antrenör, Öğretmen ve Yönetici Arkadaşlarım;
Çocuklarımızın iyi örnekleri görmelerini ve mümkünse bu iyi örneklerle buluşmalarını sağlamalıyız. Maalesef günümüzde yazılı, görsel basın ve sosyal platformların neredeyse tamamı olumsuz-kötü örneklerle doludur.
Son yüzyılın en büyük ‘rağmencisi’ büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Yakın tarihimize baktığımızda Atatürk’ün bütün olumsuzluklara rağmen hayatını ortaya koyarak ve hiçbir mazeret üretmeden elde ettiği sıra dışı başarı tüm dünyaya örnek olduğu gibi hepimize örnek olmalıdır.
Saygılarımla.
Kaynak: Rağmenciler Mümin Sekman
Not: Yazıma son halini vermeye çalışırken sevgili Necip ağabeyin Koray Çekici oğlumuzla yapmış olduğu “Örnek Oyuncu, Örnek Öğrenci” röportajını büyük bir keyifle okudum. Yukarıda bahsettiğim iyi örneklerden biri de Gaziantep Spor kulübünün değerli evladı Koray’dır. Değerli anne ve babasına bizleri böyle bir evlatla buluşturdukları için teşekkür eder, saygı ve selamlarımı iletirim. Siz değerli arkadaşlarımdan 0 röportajı bütün sosyal medya platformlarında paylaşmanızı istirham edeceğim.
Sevgili Naci abi yazılarını keyifle okuyorum. Yazını okuyunca bugün gördüğüm güzel bir alıntıyı da eklemek istedim
Kadın frengi hastası, 8 çocuğu var. Bu çocukların üçü sağır, ikisi kör, birisi de zeka engelli. Kadın hamile ve doğan çocuk BEETHOVEN
Sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden dahi; DOSTOYEVSKİ
6 çocuktan ilki o, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor, üç kızkardeşi nazi zulmünde ölüyor. Babası baskıcı, geçimsiz. O ise hep yalnız; Onun adı KAFKA
11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi sert kişilik. Onu evden gönderiyor. Yoksul aile, 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; GORKİ
Babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk.. Çogu geceler sokakta yatıyor. Cildi hasta, karaciğerinden muzdarip ; BUKOWSKİ
13 yaşında annesi ölüyor, okula gidemiyor, hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından muzdarip. Bir kitap kurdu; VİRGİNİA WOOLF
Babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor; CHARLES DİCKENS
“Mutlu insanın hikayesi olmaz”
Umberto Eco
Sevgili Gencer, etkilenmemek mümkün değil. Teşekkür ederim