Genç Dinozor kimdir? Basketbol ruhu genç ve enerjik olan, dinazor misali tecrübeli spor insanlarıdır.
Kadroda kimler var? Necip Kapanlı, Haydar Kemal Ateş, Cem Gökçe, Selam Gökçe, Fatih Söylemezoğlu ve zaman zaman “Genç Dinozor” konukları.
Amacı nedir?
Türk Basketbol Kamuoyuna ve özellikle veli, oyuncu, antrenör, yönetici ve tüm “Genç Öz kaynak” gruplarına gündemde ait basketbolun saha içi ve saha dışı olaylarını farklı ve geliştirici bakış açısıyla değerlendirmek ve basketbol kamuoyuna farklı düşünce pencereleri açmak.
Bu haftanın konuğu Anadolu Efes koçu Erdem Can…
Genç Dinozorlar: Euroleague’de kupalar kazanan bir takıma gelirken artı ve eksilerinizi neler olacağını düşündünüz? Ve bunları yönetmek için hangi yöntemleri geliştirdiniz? Takımın başına geçerken yaptığınız planların neresindesiniz?
Erdem Can: Fenerbahçe gibi iddialı bir Euroleague takımında karar verici olarak önemli bir pozisyonda dokuz yıl boyunca asistan koçluk yapmam önemli bir deneyim kazanmamı sağladı. Onunla birlikte NBA’de geçirdiğim 1 sezonda yeni jenerasyonları tanımamın ve ligdeki yaklaşımları gözlemleyerek kazandığım tecrübelerin verdiği avantajı düşünerek Anadolu Efes’in teklifini kabul ettim.
Tecrübe çok önemli, her gün yenisini kazanınca büyüyorsunuz, gelişiyorsunuz. Türk Telekom’la yaşadığım bir sezonun tecrübe olduğunu, ama Euroleague’de ilk yılım olmasının da bu anlamda dezavantaj olduğunu düşünüyorum.
Kafamda yıllardır oluşturmaya çalıştığım hem takım kurgusu, hem de oynatmak istediğim oyun hakkında bir plan vardı.
Çalıştığım koçlarla birlikteyken yaşadıklarımdan hem yapmam gerekenler, hem de yapmamam gerekenlerle ilgili tecrübe edip cebime koyduğum çok şey oldu. Dolayısı ile Anadolu Efes’e gelirken bu tecrübelerimden faydalanarak kafamda oluşturduğum bir planlama vardı.
CESARET VE KARARLILIK İŞİMİZİM MİSYONU
Bana göre en büyük avantajım; doğruluğuna inandığım konuları cesaretle gerçekleştirmeye çalışmak olarak görüyorum. Bunu hayatımda da düstur edindim. Ayrıca bu cesaret ve kararlılığın bizim işimizin misyonu olduğuna inanıyorum.
Necip Kapanlı: Eurolegue’de çalıştıktan sonra NBA’de bir tam sezon ve öncesinde de yaz liglerinde çalıştın. Eurolegue basketbolu ile NBA basketbolunun farklı yönlerini birleştirmeyi düşünüyor musun? NBA’den Avrupa’ya neler getirmeyi planlıyorsun?
NBA BİLİM KURGU, AVRUPA BASKETBOLU MODERN SANAT FİMLİ
Erdem Can: Günümüzde Avrupa’daki oyun, ritim anlamında NBA’e daha yaklaşır hale geliyor. Avrupa’da uygulanan kurallar sebebiyle birebir aynısı olması şimdilik mümkün gözükmüyor. Çünkü NBA’de savunma kurallarının yarattığı ve saha boyutlarının farklı olmasının getirdiği bir takım avantajlar ve dezavantajlar var. Oyunun ruhu anlamında Avrupa basketbolu çok daha teknik, izlenmesi keyifli. Ben iki basketbol arasında farkı genelde şu şekilde anlatıyorum; NBA basketbolu büyük bütçeli bir Hollywood bilim kurgu filmi gibidir. Elinize patlamış mısırı alıp keyifle seyredersiniz. Avrupa basketbolu ise modern bir sanat filmi gibidir. Her sahne kıymetlidir, ışığın geçişleri, fondaki müzik, sahne seçimleri gibi. Kahvenizi alıp sahne kaçırmadan dikkatlice seyredersiniz. Ben biraz bu şekilde görüyorum, iki basketbol arasındaki farkı.
Bence NBA’den Avrupa’ya taşınabilecek iki yaklaşım var; oyuncu ilişkileri yönetimi ve antrenman modelleri. Nicelikten çok niteliği ön planda olduğu antrenmanlarla maçlara hazırlanmak gerektiğine inanıyorum. Tam bu noktada genç oyuncuları ayrı tuttuğumu söylemeliyim.
Fatih Söylemezoğlu: Oyuncu ilişkileri derken neleri kast ettin Koç?
BUYURAN, EMİR VEREN DEĞİL…
NBA’de empati gücünüzü daha fazla kullanmanız gerekiyor. Birincisi; özgürlük alanları. Oyuncuların takımla birlikte oldukları alanın dışında hayatla ilgili daha fazla özgürlük alanları var. Bu arada anlattıklarımın hepsinin Avrupa’da kullanılabileceğini söylemiyorum, ama optimize edilebilir. Mesela NBA’de çok fazla asistan koç vardır (11-12 adet). Ve her koçun saha içi ve dışında sorumlu olduğu oyuncular vardır. Oyuncunun ailesi ve çevresi ile iletişim içinde kalarak, onların nasıl büyüdüğünü geliştiğini takip ederler ve oyuncularla kurulacak iletişimde yakalayacakları noktaları bilirler. Böylece buyuran, emir veren pozisyonundan daha çok hayatı paylaşan iki insana dönüşür. Oyuncunun sizi anlaması ve takip etmesi de kolaylaşır. Hatta buyurgan bir yapınız varsa bile, bu yöntemle oyuncu buyurgan davranışın özünde kendisine yol gösterme olduğunu anlar, kabullenirler. Çünkü dışarıda da oyuncuya değer verdiğiniz için bu kolay olur.
OYUNCULAR ANA FAKTÖR
Haydar Ateş: Anadolu Efes’e gittiğinde kafandaki oyun planına göre oyuncu kadrosu var mıydı? Yoksa kontratlı olan oyunculardan oluşan kadroya uygun bir oyun planı mı düzenledin?
Erdem Can: Savaş sanatları derler ya, strateji ve taktik iki önemli başlık vardır. Strateji kafamda net, ama taktikler sürece, rakiplere göre değişebiliyor.
Bir takıma gidince tam kafanızdaki stratejiye göre kadro bulamayabilirsiniz. Sürecin size getirdiklerine göre taktiklerinizi geliştirebilirsiniz. Bu sene kadromuzda çok değerli oyuncular var. Biraz da kafanızdaki kurguyu elinizdeki kadroya göre de uyarlamanız gerekiyor. Bu sizin hem orta vadede, hem de kısa vadede uyum sağlamanız gereken bir konu. Tıpkı bizim şu son dönemde olduğu gibi kadromuzdaki 9 sakat oyuncu olduğunda bir takım taktik değişiklerle gitmemiz gerekti.
Sürecin size getirdiklerine adapte olmanız şart. Haydar Abinin söylediği gibi oyunu oynayan oyuncular, maçtaki ana aktörler. Oyuncular karar vericidir. Ama antrenörlüğün kritik noktalarından biri ikna etmek, oyuncuların sizi takip etmesini sağlamak. Kafamdaki ana strateji; hem savunmada agresif oynayan, hem de bu agresiflikte hücumdaki agresifliği yaratan, tempolu oynayan bir takım yaratmak. Hem tempolu erken atış, hem de set hücumunda çok fazla pas ve toplu-topsuz hareketle tempoyu yaratan bir takım olmak. Taktik anlamda ise günün ve şartların size getirdiklerine göre bazı değişiklikler yapabiliyorsunuz. Önemli olan oyuncuları ikna etmeniz ve oyuncuların sizi her dönemde ve her şartta takip etmesini sağlamanız.
Genç Dinozorlar: Sakatlıklar sebebiyle takıma transferler yapmak zorunda kaldınız .Sezon için nokta atışlar yaptınız. Oyuncu takibini nasıl yapıyorsunuz? Karar verirken bütçe-performans öncelikleriniz nasıl? Anadolu Efes’te bu konuda zorlanıyor musunuz?
ACİL TRANSFER LİSTEMİZ VAR
Erdem Can: Oyuncu takibi konusunda NBA’de edindiğim önemli tecrübelerden, hatta Koç Quincy Snyder’dan edindiğim bir alışkanlık var. Efes’te de buna benzer düzeni varmış, biz daha da etkin kullanmaya ve geliştirmeye çalışıyoruz. Bu noktada ben Genel Menajerimiz Alper Yılmaz’a da teşekkür etmek istiyorum. Onun da çok emeği ve mesaisi oluyor bu konuda. Onunla beraber oldukça uyumlu çalıştığımız için de çok memnunum.
Geçen sene Türk Telekom’da da uyguladığımız gibi bu sene de “Acil Transfer Listemiz” var, her ay düzenli şekilde bir ekip tarafından güncelleniyor. Sakatlık durumunda hemen o listeye bakıp o an itibari ile hangi oyuncular transfer için düşünülebilir öğrenebiliyorsunuz.
Bir Euroleague takımı için iyi bir bütçemiz var, ama geçen seneye göre bütçemiz düşmüş durumda, dolayısıyla bütçe-performans konusunda ayakları yere basarak hareket etmemiz gerekiyor.
G-LEAGUE’DE KALIYORLAR, AVRUPA’YA GELMİYORLAR
NBA’de çok takip ettiğimiz oyuncu vardı ama Avrupa’ya gelmek istemiyorlar. NBA artık çok çekici, G-League’de kalmak, 10 günlük kontrat almak, oyuncular için değerli hale geldi. G-League’de rakamlar çok yukarı çıktı, en düşük oyuncu kontratı 500.000 ABD doları civarında. Bu nedenle oyuncular o habitatın içerisinde kalıp şans bulmayı tercih ediyor.
Bir de sakatlıklar konusunda bir ekleme yapmak istiyorum. Anladığım kadarı ile kamuoyunda yanlış bir algı var. Bu takımın head koçu ve lideri olarak şunu söylemeliyim; bu sakatlıklarla ilgili olarak ne kondisyonerimizin, ne asistan koçlarımızın, ne de sağlık ekibimizin en ufak bir hatası olmadığı gibi onların önleyici hazırlıkları olmasaydı daha kötü durumda olabilirdik. Bu konuyla ilgili bir şey söylenecekse o kişi benim, sorumluluk bende.
SAĞLIK EKİBİMİZ HARİKA
Sakatlıkların büyük bölümü maç içerisinde darbeye bağlı, bir iki tanesi yazdan gelen sakatlıkların ilerlemesi, bir kısmı ise yaşın getirdiği sakatlıkların ortaya çıkması ile oluşanlar. Çok iyi çalışan ve yüzde yüzünü veren sağlık ekibimiz bana göre Türkiye‘nin en iyisi, müthiş bir kondisyonerimiz var. Değerli bir asistan koç ekibimiz var. O yüzden burada bir şey varsa lider olarak sorumlu benim.
Cem Gökçe: Sakatlıklar konusunda futboldaki bazı uygulamalardan bahsetmek istiyorum. Futbolda sakatlığı artan takımlar tempolarını düşürüyorlar. Sakatlıklar artınca pas sayısını artırarak riski düşürmeye çalışıyorlar. Ayrıca baskılı savunmayı o süreçte kaldırıyorlar. Biz de pas sayısı ile ilgili bir istatistik tutuluyor mu bilmiyorum.
Necip Kapanlı: Oyuncuların yaz aylarını yeterince iyi geçirdiğini düşünüyor musun?
Erdem Can: Bu benim üzerinde çok durduğum bir konu. Evet çok iyi ve sağlık bir yaz sezonu geçirenler var. Örnek Elijah Bryant. Çok disiplinli çalıştı. Ayağında oluşan topuk dikeni buna bağlı bir konu değil, kolay geçen bir sakatlık değil. Bir oyuncu çok iyi çalışsa da yaşayabileceği bir sakatlık. Belli yaşın üzerindeki oyuncular için ise bu maç trafiğin getirdiği zorluklar oluyor.
SAKATLIKLARIN BİR NEDENİ MAÇ TAKVİMİ
Belki EL maç takvimini NBA’ye yaklaştırıldı, ama maç takvimi dışındaki şartları NBA’ye henüz yaklaştırılamadığı için sakatlıklar artıyor. EL sezonunda diğer takımlarda da yaşanmasının en büyük sebeplerinden biri de seyahatlerin sıklığı ve seyahat sürecinin uzun olması.
Cem Gökçe: Anadolu Efes kadrosunda 20 oyuncu var. 11 tane EL’de ilk senesi olan rookie oyuncular. Bu rookie oyuncuları neye göre belirliyorsunuz? EL’de oynayabilmesi için inandığın kriterler neler?
Erdem Can: 11 rookie olma sebebi şöyle; EL takımlarının çoğuna bakarsanız mutlaka kadrolarında rookie oyuncu tercihleri var.
Nedenleri:
1) Arz talep meselesi. NBA kaymak tabakayı alıyor, diğer potensiyeli olan oyuncular ise NBA kadrolarında onbeşinci, onaltıncı oyuncu olmayı kabul ediyorlar. İster istemez geri kalan oyuncu havuzundan çaylakları seçmeniz gerekiyor.
2) Bu rookielerin arasından seçerken, seneler içinde takip edip gördüğüm, gelişimini gördüğüm oyunculara gidiyorum. Örnek: Derek Willis. Benim Efes’te ilk transferimdi. Birkaç sene evvel takibe almıştım. Avrupa kariyerine 5 numara başlayıp, süreç içerisinde 4 numara oynamaya başlayan, çembere iyi koşan, ribaund alabilen, benim sistemim içinde yüzdeli dış şut atabilecek ve piyasada bulunanlar arasında önü açık olan bir oyuncu olduğunu düşünüp transferini istedim.
Pozisyon olarak nasıl oynamak istiyorsak ona göre oyuncu almaya çalışıyoruz. Derek bunlardan bir tanesi.
Mutlaka oyuncuların eksikleri oluyor. Koç olarak da bir oyuncuyu alıp başka bir seviyeye de taşımamız, geliştirmeniz gerekiyor. Yoksa hazır oyunculardan kurulu yıldızlar topluluğunu alıp (Real Madrid gibi) oynatmak gibi lüksü olan başka takım da yok. Ayrıca, aşağıdan gelen oyunculara baktığımda psikolojik faktörlerin de önemli olduğunu düşünüyorum. Oyuncunun takım içerisinde rolünü kabul edip takımın parçası olmayı kabul etmesi gerekiyor. Bu önemli kriter benim için. Çünkü bugünkü jenerasyonlarda, farklı yetişme biçimlerinden, ben öncelikli yaşamlarından gelen ağır bir bencillik var ne yazık ki. Takım içerisindeki çalışkanlığı da bunlarla beraber çok önemli.
3) Hem kısa, hem de uzun oyuncular için saha görüşü çok önemli.
4) Gelişime açık, ekstra çalışmaya istekli olması gerekiyor.
Derek Willis örneğine devam edersek, sakatlanana kadar önemli gelişim gösterdi, iyi ribaundçu, iyi dış atıcı oldu. zaman zaman 3 numarada oynar hale geldi.
Bu konuda gençlerimizi de örnek verebilirim. Gençlerin hepsi ile yazdan beri Serhan Aydanarığ her gün 2 saat çalışıyor. Krediyi ona vermem lazım. Bugün biz Efes olarak genç oyuncularımızı maçın en önemli anında sahaya atabiliyorsak sebebi budur.
Cem Gökçe: Ben sezon başında takımda bir çok rookie var, Erdem de rookie. Kafamda soru işaretleri vardı. Mesela Tyrique Jones’un EL için zayıf kalacağını düşündüm. Erdem ve ekibi doğru kişiler inşallah başarılı olurlar ama işleri zor diye düşündüm. Ama görüyorum ki bizim bakış açımızın dışında her şey gayet iyi gidiyor. Tabii bu sakatlıklar olmasaydı daha iyi olabilirdi. Ben Erdem’in rookie oyuncu seçimini gerçekten kutluyorum. Sakatlıklar ayrıca konuşulabilir.
Necip Kapanlı: Gençlerle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Melih’i en baştan beri oynatıyorsun. En başta topu ona daha çok veriyordun, şimdi köşede şutu atmasını istiyorsun. Melih, ileride 1 numaralı pozisyonda Milli takımımızın oyuncusu olabilir mi? Salih’in üzerinde çok duruyorsun. Diğer genç oyuncuları da düşünerek senin onlara bakışını ve düşüncelerini merak ediyorum.
EFES’İN GENÇLERİ…
Erdem Can: Aslında benim için Türk–Yabancı ayırımı yok. Melih’in sürelerinin kısalması eğitimin bir parçası. Bu süre ona her zaman gözü kapalı verilmeyecek, tabii ki biz ona o krediyi vereceğiz ama o da hak ettikçe alacak. Belki gelecekte hem Türkiye, hem de Avrupa’da üst düzey oyun kurucu olarak oynayacaktır. Hem fiziksel, hem oyun bilgisi olarak eksikleri var ama onları da zaman için geliştirecektir. Salih disiplinli, çalışkan ve sert bir oyuncu, onun da geleceği açık.
Bu noktada bir de kurban psikolojisinden bahsetmek istiyorum. Aslında insanı başarısızlığa götüren unsurdur. Kurban psikolojisini; her zaman haksızlığa uğrayan ve her zaman haksızlığa uğradığını düşündüğü için aslında yapabilecekken elinden geleni en iyisini yapmayan, bir süre sonra bunu bahaneye dönüştürme diye tarif etmek mümkün.
Liglerimizdeki Türk oyuncularda biraz bu var, ben de bunu yıkmak istiyorum. Yabancı oyuncularla aynı şansları onalar verip, bu şansı sahada iyi ve doğru değerlendirmelerini bekliyorum. Belki bir süre sonra kadromuzda 8 yabancımız olmasına rağmen, biz
8 Türk oyuncumuz ile saha da olacağız. Son Fenerbahçe maçı buna güzel bir örnek olabilir. Tabii ki sakatlıkların etkisi var ama bu oyuncular o performansları sahada vermese belki de sadece 6 oyuncu ile bütün süreci idare edecektik. Oyuncular kendileri hak ediyor. Biz de onlara bu krediyi veriyoruz, onlar da bunun karşılığını vermeye devam edecekler.
Necip Kapanlı: Erten Gazi’nin şut mekaniği ve savunması iyi. Zaman içinde ana parçalardan biri olabilir mi?
ERTEN ARTIK ANA ROTASYONDA…
Erdem Can: Şu anda oldu bile. Ama dediğim gibi, ana parçaya girerken gelişim sürecine de devam etmesi lazım. Güzel olan bir şey var. Erten’in Alba ve Pana maçları öncesi birebir konuştuğumda söylediğim net bir şey vardı. İlk adımını çok çabuk ve kuvvetli olduğunu, çembere çok rahat gidebilecekken daha çok şutuna odaklandığını söyledim. Fenerbahçe maçında bunu tamamen değiştirdi ve 4-5 kere potaya çok kuvvetli gitti. Bu da hem onun, hem de takımın skorunu yukarı taşıdı. Oynarken gelişmek çok önemli. Şu anda gelişim sürecine girmiş durumda, umarım çok çok önemli bir parça olarak devam eder.
Necip Kapanlı: Alt yapınızdaki diğer yaş gruplarını takip edebiliyor musun? Alt yapı antrenörlerini yönlendiriyor musun?
Erdem Can: Takip ediyorum. Antremanlarını izlemeye gayret ediyorum. Çok potansiyelli oyuncular olduğunu görerek Efes olarak 4-5 yıl sonra aynı Olimpiakos’ta olduğu gibi ana oyuncuların yerlilerden oluştuğu bir takım neden olmayalım? Altyapı koçlarını yönlendirme derken tabii ki konuşup paylaşıyoruz birçok şeyi. Ancak bu oyuncu özelinde kesinlikle olmuyor. Ben bir müfredat olması gerektiğine inanıyorum. Bunun için de çalışıyoruz. Tabii bunların da bir içeriği olması gerekli. A takımla bağlantılı bir süreç oluşturma amacımız var. Bunu oluştururken de iyi gözlem yapıp, basamaklamayı doğru yapmamız gerek. Şu an için bu süreç devam ediyor. Önümüzdeki sezonlarda daha da sağlıklı bir yapıya dönüşeceğiz bu anlamda.
Selam Gökçe: Bir menajerin var mı? Varsa bu menajerlik şirketi senin takım kurgunda etkili olabiliyor mu? Aslında senin özelinde sorunun cevabını tahmin etmekle birlikte, sorumun muhataplarının başkası olduğunu bilmeni isterim.
Erdem Can: Evet menajerim var. Ancak takım kurgusu ile ilgili sorunuzun cevabı, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil, olamaz da.
Selam Gökçe: Ömercan İlyasoğlu hala Efes’in oyuncusu mu? Yoksa bonservis anlamında da koptu mu?
Erdem Can: O konuya yüzde yüz hakim değilim. Ancak Ömercan’ın Efes’le ilgili bir gönül bağı olduğunu biliyorum. Umarım gelişimini iyi yönde devam ettirir, biz onu da takip ediyoruz tabii ki.
Selam Gökce: Tibor ne zaman dönüyor? İkinci sorum, iki uzunlu oyunda bir zorluk çekiyor musunuz? Burak Can yıldızlı ligde iyi bir maç oynadı ancak daha sonraki EL maçında onu tercih etmedin. Bunun sebebi güven mi, yoksa taktiksel başka bir sebep var mı?
Erdem Can: Tibor’un da daha 10 günü var gibi gözüküyor. Burak Can konusunda söylediklerinizin her iki tarafı da var. Öncelikle EL bize göre çok daha sert oynanan bir lig. Dolayısı ile maç içerisinde anlık çözümlere gittiğiniz de her zaman o denklem olmuyor. Hem uzun, hem de atlet kalmanız zamanlar olabiliyor.
Selam Gökce: Bazı oyuncular özelinde ihtiyaçtan şans doğar. Örneğin Ercan Osmani, süresi birden bire yükseldi. Saktlıklardan yer açılmasını kendi açısından çok pozitif yönlendirdi.
Burada şunu söyleyeyim, oyuncu sahada doğru işleri yaptıkça süresi uzuyor. Düşüş başladığında ise oyuncularım biliyor ki, o zaman başkası devreye girer. Ercan ise bu sürece doğru reaksiyon verdi.
Genç Dinozorlar: Bize vakit ayırıp değerli görüşlerini paylaştığın için çok teşekkür ediyoruz.
İkinci konumuz; Futbol maçında yaşanan çirkinlikler…
Selam Gökçe: Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Geçen hafta basketbol maçında adamın kafası yarılmış göstermelik para ve maç cezaları ile geçiştirildi. Umarım bu yaşananlar milat olur da caydırıcı en ağır cezalar verilir.
Fatih Söylemezoğlu: Basketbol maçındaki olayın üzerinden kaç gün geçti, hala oyuncunun kafasını yaralayanlar tespit edilip, cezalandırılıp kamuoyu önünde ifşa edilmedi. Oysa emniyetin bunu hemen yapabilecek teknik yeterliliği var. Niçin yapmazlar anlayamıyorum.
Cem Gökce : Daha önce de söylemiştim. Böyle giderse daha büyük bir saçmalık, daha büyük bir olay olacak diye, nitekim oldu. Bu olaylar karşısında kontrol edebilecekleriniz ve edemeyecekleriniz var. Kontrol edebilecekleriniz saha içerisindeki antrenör ve idareciler. Bu insanlar zaman zaman saha dışındakileri olumsuz anlamda maniple edebiliyor. Dolayısı ile bunları yani saha içerisindekileri kontrol edebilmemiz şart.
Fatih Söylemezoğlu: Katılıyorum, söylediğiniz görevlileri kontrol altında tutabilmemiz için aslında kurallar var ve yeterli. Ancak niçin bu kurallar herkese eşit olarak işletilmiyor, anlaşılabilir gibi değil. Bu konu açılmışken geçen hafta unuttuğumuz bir olaya da değinmek istiyorum. Yönetici davranışları başlığında Sertaç Komsuoğlu‘nu eleştirirken, Merkezefendi Denizli başkanı Veli Deveciler’i de konuşmazsak eksik yapmış oluruz. Çünkü kendisi de bir hukuk adamı olan (Avukat) başkan, Daçka maçında oyuncularla sözlü tartışmaya girip, ekranda gördüğümüz galiz küfürleri sarf etmekten çekinmedi. Tartışmayı kimin başlattığının önemi olmadığı gibi, hakemler sadece oyunculara teknik faul verdiler, ki doğruydu. Ama aynı olayda oyunculara küfür eden başkan ve yanındakilere de kuralların belirlediği yaptırımlar uygulanmalıydı. Tersten düşünürsek, başkan ve çevresindekiler oyunculara değil de hakemlere o şekilde küfür etselerdi hakemlerin tavrı ne olurdu? Bu anlamda hakem kardeşlerimde yanlış yaptılar.
Sonuç olarak hukuk insanı Veli Deveciler’e önerim; sorumlu insanlar sorumluluklarının bilincinde hareket etmeli. Bu makamları işgal edenler olayları büyüten değil, yatıştıran pozisyonda olmalı. Hele bu insan bir de hukuk adamıysa. Kendisine yakışmadı. Ayrıca Bursaspor maçı sonrası hakemlerin arkasından yine ekranda görüldüğü üzere küfürler eden Metin Türen’i ayıplıyorum. 3-5 gün sonra maçlarını yine aynı insanlar yönetecek, o zaman yüzlerine nasıl bakacak merak ediyorum!
Olayların bu noktalara tırmanmaması için öncelikle Cem ağabeyin söylediği gibi kontrol edebileceğimiz insanların sorumluluklarının bilincinde, hakem arkadaşların da donanımlı ve işlerine saygılı olmaları gerekli. Bunların yanında federasyonların da özellikle cezalarda adil ve kararlı tavırları olayları önlemede en önemli kriter diye düşünüyorum.
Necip Kapanlı: Bana göre futbol maçındaki olaydan sonra bütünüyle futbol kamuoyunun gösterdiği tepki çok olumluydu ve bu anlamda diğer branşların da iyi anlamda etkileneceğini düşünüyorum.
Bu haftalık da bu kadar…
Unutmayın, yaş sadece bir rakam. Basketbol ise ruhumuzun büyümeyen çocuğudur. Hem Dinozor, hem de genç olabilirsiniz!
Bunlar iyi güzel ifadeler de 2001 doğumlu Hollatz’ın getirilip Türk oyuncuların önünde ısrarla BSL ve EL’de pişirilmeye çalışılması çok büyük bir tezat oluşturmuyor mu bu ifadelerinizle? Bütçenizde fazladan para olabilir. Harcanan paraya söz edemem para sizin! Ama verilen süre ve roller Türk oyuncuların hakları! Sonuçta Hollatz kurtarıcı bir oyuncu değil! Bu süreler ne iş? Onu bu seviyelerde kim için hazırlayıp pişiriyoruz?… Sonra Milli Takım kısa rotasyonunda oyuncu çıkartamıyoruz diye oturup ağlaşıyoruz…. Neyse boş verin biz ölümlüler ölümsüz ilahların düzenine karışmayalım! Çarpılabiliriz! Bırakalım EL seviyesindeki iki ulusal takımımızda bir tane bile kısa pozisyonda Türk oyuncumuz olmasın! Devşiririz sonra yolda kalır çekiciyle garaja döneriz! Devamında 2. 3. sınıf Amerikalı ve Avrupalılar istedikleri gibi at oynatırlar bizim ulusal efsane ve lokomotif EL takımlarımızda…. Sn Hollandalı’nın ifade ettiği gibi “Biz kimiz ki!”….
Listeye tv spikerine saldıran bjk yöneticisini niye almadınız ? Ayrıca sırf yabancı diye oyuncu almak ne kadar doğru? Roundsphere rumuzlu arkadaşın dediği gibi Hollatz niye alındı , parlatmak için neden çabalıyoruz? Efes gibi bir takımın altyapısında Hollatz benzeri oyuncu hiç mi yok? Türk oyuncuları figüran hale getirmekle kim,ne kazanacak? Türklerin de sırf para için kendilerini figüran olarak kabul etmeleri de ayrı.
Sakatlıklar artmadan önce sahada ne yaptığını bilmez haldeydi, şimdi kadro küçülüp alternatif azalınca normale dönmüş gibi duruyor.
Sakatlar dönünce ne olacağını merak ediyorum.
Birde EL in en kötü avarajlı takımlarından biri olunmasının açıklaması nedir? Kazanırken 3-5 sayı ile kaybederken 15–20 sayı!
Yazıyı okuyunca yapıcı, eleştiriye açık, medeni bir izlenim uyandırmakla birlikte hiç de öyle olmadığını gözlemlediğimi belirtmek isterim.
Ünlü bir söz var onu hatırlatarak bitireyim!
“Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri tartışır”