50 yılı aşkın basketbolun içindeyim. Önce sporculuk sonra antrenörlük ve hatta yöneticilik bile (!) yaptım. Şu anda Euroleague maçlarını yakından takip ediyorum, yorumlamaya çalışıyorum. İşin enteresan tarafı faal sporculuğu bıraktıktan sonraki toplam antrenörlük yaşamımda Türkiye‘den fazla Fransa‘da çalıştım. O yüzden pencerenin dışından bakmaya çalışarak bu kez sizlere özdeyişlerle bazı sorunlu konuları aktarmaya çalışacağım.
Her maçı kazanan takım olmaz. Adama eski deyişle “Rakiplerin elleri armut mu topluyor?” derler. Rakibe saygı duymazsanız kaybetme şansınız artar. Önce kendinizi eleştirirseniz çok daha objektif olursunuz. Bu, antrenörler dahil bütün teknik kadroyu, oyuncuları, yöneticileri ve hatta takımına gönül vermiş taraftarları kapsayan bir bütündür. En çok korkulacak rakip bir önceki maçı “özellikle de farklı kaybetmiş” takımdır. Sezonun ilk maçının hava atışıyla beraber, lig öncesi tüm hazırlıklar bitmiştir. O güne kadar yapmış olduğunuz mental ve teknik hazırlık takımınızın kaderini belirleyecektir. Arka arkaya gelen maçlar takımın ana karakterini değiştirmenize izin vermez.
Diğer bir önemli konu motivasyondur. İki farklı parkur vardır. Bireysel ve takım motivasyonu. Bireysel konuda teknik kadronun görevi sezon öncesi oyuncularını iyi analiz etmenizden geçer. Bazı oyuncular, rakip sporcudan korktuğu zaman motive olur. Bazıları ise “Sen büyük oyuncusun. Rakip oyuncuyu ezer geçersin” cümlesini duymak ister. Hoş olmasa da küçük yalanlar (!) bu konuda size yardımcı olur. Önemli olan bu yalanlara oyuncularınızın inanmalarını sağlamaktır.
Takım motivasyonu ise daha farklıdır. Son yıllarda en çok yorum yapılan konu liderlik oldu. Aslında saha içi lideriyle soyunma odası lideri genelde farklı olur diye düşünenlerdenim. Lider kendiliğinden oluşur, oyuncuya sen lidersin demek onu takım içinde lider yapmaz. Takımın onu kabullenmesi gerekir. Özellikle Avrupa’da bazı koçlara göre zaten kendisi liderdir. Her şeye o karar verir. Tahminime göre önümüzdeki günlerde tartışılacak konu bu olacaktır. Özellikle NBA oyuncu liderliğini benimsemiş durumdadır. Koçların en büyük düşmanı inattır. İnat ve prensip birbirinden farklı iki olgudur. Kadronuza takviye yapmanız gerekirse vakit geçirmeden doğru isim veya isimleri bulup takıma katmanız gerekir (Takım kimyasını bozmadan!).
Aslında yukarıda saydığım görüşlerin hepsi ayrı bir yazı konusu olur. Fırsat oldukça bunları açmaya çalışacağım.