Genç Dinozor kimdir? Basketbol ruhu genç ve enerjik olan, dinozor misali tecrübeli spor insanlarıdır.
Kadroda kimler var? Necip Kapanlı, Haydar Kemal Ateş, Cem Gökçe, Selam Gökçe, Fatih Söylemezoğlu ve zaman zaman “Genç Dinozor” konukları.
Amacı: Türk Basketbol Kamuoyuna ve özellikle veli, oyuncu, antrenör, yönetici ve tüm “Genç Öz kaynak” gruplarına gündemde ait basketbolun saha içi ve saha dışı olaylarını farklı ve geliştirici bakış açısıyla değerlendirmek ve basketbol kamuoyuna farklı düşünce pencereleri açmak.
Bu hafta Süper ligde bu güne kadar 16 takımdan 10’nun da yapılan koç değişikliklerinin nedenleri, artıları, eksilerini konuşacağız.
Necip Kapanlı: Ligde 16 takımdan 10’unun antrenör değiştirmiş olması kulüp yönetimlerinin genel olarak camiayı, oyunu tanımaması, panik içinde ve duygusal kararlar alması anlamına geliyor. Kulüpler yabancı antrenörde isabet sağlamayabilir ama 40 yıldır Türkiye’de çalışan koç konusunda hata yapmak gerçekten büyük maharet. Aslında yönetimler antrenör konusunu genel menajerlere bıraksa, hata payı azalır. istisnalar dışında Türk basketbolunun en büyük sorunu olan yöneticiler, antrenör istikrarsızlığının da sorumlusu. Tabii bu arada değişikliklerde bazen kararın koçlar tarafından alındığı da bir gerçek. Zdovc’ta, Sekizkök’te olduğu gibi.
Tabii her değişiklikte yönetimleri suçlamak da doğru değil. Konuya koçların hatası açısından bakacak olursak, değişikliklere yol açan nedenlerin başında yazın iyi çalışılmaması var. Takımın hedeflerine ve bütçesine uygun takım kurulamadığında önce oyuncu değişiklikleri yapılıyor, sorun çözülememişse sıra koçlara geliyor. Koçları eleştireceğimiz en önemli konu da bu…
Takımı yönetmek, oyuna hakim olmak, maç sırasında doğru kararlar vermek başka bir şey ama kadro mühendisliği başka bir şey. Yazın düğmeyi yanlış iliklemişseniz kışın da düzeltemiyorsunuz. İyi takım kurarken scout elbette çok önemli. Ancak koçların da iyi oyuncu transfer etmeleri kadar, parçalar birleştiğinde nasıl bir resim çıkabileceğini öngörebilmeleri lazım. Bu konuda iyi örnek ise Özhan Çıvgın… Çok az yanılıyor… Oyuncuyu alırken ne bekliyorsa, sezon içinde de hemen hemen onu buluyor.
Tabii bazı koçların da iskeleti kurulmuş, sözleşmeleri devam eden oyuncuların çoğunlukta olduğu takımlara gittiklerini ve fazla hareket imkanlarının olmadığını alternatifini de unutmamamız lazım. Erdem Can gibi… Netice olarak sebebi ne olursa olsun bizim ligimizde olduğu kadar sık koç değişikliği başka yerde yoktur diye düşünüyorum.
Selam Gökçe: Bu konuda iki farklı şey düşünüyorum, bunlar takımların yaz dönemi çalışmalarında birçok kez onlarla birlikte olduğum için bizzat gözlemim. O da şöyle; bir grup koç kadrolarını erken kurup gerçekten hakkını vererek erkenden çalışmalara başlıyor. Bazılarının ise yaz dönemimde kadro mühendisliği ile uğraşarak, onu mu alsak bunu mu alsak diye uğraşırken kaybettikleri ciddi bir zaman oluyor. Dışarıdan gözlemim, örnek verecek olursak sanıyorum Özhan Çıvgın bu işleri zamanında yapan ve düzgün çalıştıran, kadrosundaki oyunculara ne vermesini bilen bir koç. Erken kadro oluşturup çok çalışarak, çok tekrar yaptığın zaman bir süre sonra oyuncudan beklediğin şeyler sahada otomatik olarak yapılmaya başlanıyor. Dolayısıyla da kısıtlı olanakları ile maksimum verimi alabiliyor. Bir başka örnekten bahsedecek olursak, örneğin Bahçeşehir’den ayrılan Sinan Atalay oradan ayrılırken bence çok da başarısız değildi. Ancak nedendir bilmiyorum kulüp tercihini göndermek yönünde kullandı. O zaman şu soru aklıma geliyor; Acaba Sinan Atalay yazın ne kadar çalıştı? Bu seçilen oyuncular bir takım oluşturabilecek kimyaya sahipler miydi? Yoksa çok da araştırmadan alınan oyunculara Ağustos’un 15’inde gelin, Eylül’e doğru da yavaş yavaş başlarız diyerek acaba ciddi bir zaman kaybına mı uğradı? Sonunda da acaba fatura kendisine bu birikimin sonucu mu kesildi? Burada vurgulamak istediğim koçlar için ön hazırlık döneminin önemi. Bu dönem maksimum verimle geçirilirse, sezon içerisinde de çok fazla sıkıntı yaşanmaz.
İkincisi yönetimlerin aczi ve bilgisizliği buna yol açıyor. Örnek vermek gerekirse yine Bahçeşehir’e getirilen Dejan Radonjiç. Ben bunu şuna benzetiyorum. Biraz romantik bir örnekleme olacak ama, kırlarda dolaşırken müthiş güzel bir kır çiçeğine rastlıyorsunuz. Çok beğeniyorsunuz, acaba bu bizim orada da yetişir mi diye çok uğraşıyorsunuz ama bir türlü istediğiniz gibi olmuyor. Aklınız kırda gördüğünüz o çiçeğin güzelliğinde kalıyor. Aslında kırda yetişen çiçek Özhan Çıvgın, başka ülkede yetişen oraların şartlarında yeşeren çiçek ise Radonjiç. Kendisini buraya getirdiğinizde görüyorsunuz ki, olay kırda gördüğünüz çiçek gibi değil. Oysa burada yetişen, çalışan Özhan Çıvgın ve benzeri koçların başarmaları size daha fazla keyif veriyor. Burada şunu vurgulamak istiyorum. Özhan Çıvgın ile Dejan Radonjiç’in basketbol kariyerlerine baktığınız zaman, Radonjiç’in kariyeri daha iyi gözüküyor. Ama Özhan Çıvgın’ın kendi küçük ilçesinde, kısıtlı kaynakları ile yaptığı işim kalitesine baktığınızda çok daha önde ve değerli. İşini çok daha iyi yapmak için çalışan ve bunu giderek yükseltmeye çalışan bir koç. Radonjiç ise eldeki malzemelerle bir şeyler yapmaya çalışıyor. Böyle giderse Radonjiç, ben bu takımla bir iş yapamam diyerek çekip gidecek. Yerine başka bir “iç” gelecek ve aynı senaryo bir daha yaşanmaya devam edecek. Oysa Çıvgın gibi koçları yeşertmeye çalışsak çok daha doğru iş yapmış olacağız.
Fatih Söylemezoğlu: Peki bu durumun önüne geçmek için sezon içerisindeki koç değişiklikleri için de bazı kriterler, basamaklı kısıtlamalar getirilebilir mi?
Selam Gökçe: Olabilir. Antrenör değişikliği ile ilgili limitler konulabilir. Diyebilirsiniz ki, sezonun ilk 6 ayında ya da ilk 4 ayda bir tane, ondan sonraki dönemde de bir tane değişiklik yapabilirsin denilebilir. Bu limiti aştığın anda sezonu yardımcı koçla tamamlamak zorundasın denilebilir. Ya da bir sezonda 2’den fazla koçla çalışamazsın denilebilir. Tüm bunlar paydaşlarla tartışılarak düzenlenebilir.
Bu kadar çok koç değişikli bize ligimizin çok stabil bir zeminde olmadığının dolayısıyla ligin kalitesinin de göstergesi.
Cem Gökçe: Ben olaya şöyle bakıyorum. Burada ana amaç başarı. Başarılı olmasını istediğiniz takım başarısız olursa birilerine bunun faturasının kesilmesi gerekir. İşin doğasında bu var. Ortada bir kulüp var, kulübü yönetenler, menajer, antrenör, alt kadrolar ve oyuncular var. Bu yapıda başarısızlık olduğunda bunun bir bedeli olmak zorunda. Peki bu bedeli kim fatura edeceksiniz? İlk aşamada bedeli kolay kolay oyunculara kesemiyorsunuz. Burada ancak birkaç değişiklik yapabiliyorsunuz. Çünkü ortada ciddi kontratlar ve çeşitli kısıtlarla hareket alnınız dar. İkinci basamak antrenörler, üçüncü basamak menajeri göndermek, en sonda da kulüp başkanı gidebiliyor. Burada kulüp başkanı ve yönetim kadrosu kolay kolay kendilerini sorumlu tutup değiştirmiyor. Dolayısı aşağı doğru kolaylık sırasına doğru hamle yapılıyor. Burada önemli olan kulübün güvenilir ve stabil bir kulüp olması. Çünkü kulüp yapısı sağlam ise bu işler daha yavaş ilerliyor. Ama kulüp yapısı çok sağlam, oturmuş değilse bu işler daha hız kazanıyor. Özhan Çıvgın’ı örnek verdiğiniz için ben de oradan örnekleyeyim, Çıvgın’ın tercihleri her zaman doğru mudur, bilemiyorum. Genellikle doğru ki, çalışmaya devam ediyor. Ama mutlaka yanlış tercihleri de oluyordur. Ancak görünen o ki kulüp yapısı da doğru işlediği için süreç de doğru ilerliyor. Netice olarak ben kulüplerdeki antrenör değişikliklerini normal karşılıyorum. Ama bu kadar sık değişikliklerin cevabını kulüplerin yapısal düzenin de aramak gerekiyor diye düşünüyorum. Galatasaray‘da önce menajeri değiştirdiler. Olmadı antrenörü değiştirdiler. Şimdi ise kulüp stabil olmadığı için oyunculara takviye yapıyorlar, ama nedendir anlayamadım yeni aldıkları oyuncuyu tekrar gönderdiler. Aynı şekilde koçu da gönderebilirler bu bakış açısı içerisinde. Bunu şu an ki koç başarılı ya da başarısız diye söylemiyorum. Kulüpteki sistemsizlikten dolayı bu da olabilir diye söylüyorum. Aslında bu ülkede antrenör olmak riskli ama yine de en azından Merkez Bankası Başkanlığından daha güvenilir bir koltuk. İnceleyin, orada daha çabuk gidiyorsunuz. Bir diğer düşüncem, kural getirmekten önce antrenörlerin kontratlarının sağlamlığına bakmak lazım. Eğer sizin kontratınız iyiyse çok büyük bir başarısızlık olmadan kolay kolay yollayamazlar. Başarı varsa antrenör var, başarı yoksa antrenör gider. Bu Özhan Çıvgın gibi antrenörler için de geçerli. Ciddi bir başarısızlık durumunda o da ilk sırada gönderilir maalesef. Demezler gibi kaç senedir çok iyiydin diye, bu işler böyle.
Selam Gökçe: Sanırım antrenör kontratları büyük takımların dışında kulüplerin altından kalmayacağı ölçülerde değil. Örneğin ben Manisa takımının antrenör bütçesinin o takımdaki iyi oyuncuların ücretlerine yakın olduğunu zannetmiyorum. Dolayısı ile takımlar kolay koç değiştirebiliyor.
Bunların yanında lig sonuncusunu kendi sahasında son top bloğuyla yenebilen bir eski Euroleague şampiyonumuz var. Burada başarısız bulunan Erdem Can gitti, Miatoviç geldiğinde de farklı bir şey yapmadığı gibi hemen tüm sakatlar da döndü. Miatoviç de Efes’i bir nevi aynı kadro ile fabrika ayarlarına döndürdü ya da döndürmeye çalışıyor. Ekstra bir şey yapmadı şimdiye kadar. Şimdi hal böyleyken bana buradaki koç değişikliğini anlatır mısınız, Erdem gidip Miatoviç gelince daha mı iyi oldu?
Cem Gökçe: Her koç değişikliğinde fatura bir sonraki aşamaya geçip oyunculara kesileceği için oyuncular bir miktar kıpırdanır. Ama bu da genellikle birkaç hafta sürer ve Selam’ın da söylediği gibi fabrika ayarlarına dönülür. Efes de tam takım olduğunda gerçekten çok üst düzey oyunculara sahip. Asıl iş bu üst düzey egoları yüksek oyuncuları yönetebilmektir. Hatırlayın Ergin Ataman‘ın da en büyük özelliklerinden birisi bunu iyi yapabiliyor olmasıydı. Bunu yeni koç yapabilecek mi? Zor, öyle bir görüntü vermiyor. Örneğin Clyburn’u yönetebilmek çok zor. Bence yavaş yavaş tarihe karışmak üzere olan bir starı yeni ve daha modern bir basketbolun içerisinde tutabilmek, yer verebilmek çok zor. Çünkü bu tip oyunculara eğer yer vermezseniz benchde sizin için de kulüp için de daha tehlikeli olabilir. Umarım Clyburn bu sezon da başarılarını devam ettirir de sıkıntı çıkmaz. Efes’in hala şansı var, play-in’den geçerse play-off’da sürprizler yapabilecek kapasitesi var.
Fatih Söylemezoğlu: Gözüken o ki, çok sık koç değişikliği yapılmasının nedenlerinin başında kulüplerimizdeki kurumsal olmayan yapıdan kaynaklanıyor. Bir çok kulübümüzün başkan ve yöneticilerinin basketbolun dinamiklerinden ne kadar anladığı şüpheli. Dolayısıyla onları kimler, nasıl yönlendiriyor. Bu durum mevcut soruna etki ediyor diye düşünüyorum. Burada eminim ki, bu hareketlilikte menajerlerin de çok büyük yönlendirmeleri vardır. Bu şekilde kör topal ilerliyoruz, ancak bu kadar çok koç değişikliğinin Türk basketboluna zarar verdiği de bir gerçek. O nedenle de bir takım kısıtlamalar getirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Geçmiş yıllarda hatırlarsanız yabancı oyuncular çok sıklıkla değiştirilirdi. Hatta bu işlerin dedikodusu da yapılırdı, bir takım insanlar bu değişikliklerden sürekli para kazanıyor denilirdi. Şimdi sanki o iş biraz duruldu, taşlar bu anlamda biraz daha yerine oturdu. Bunun sebeplerinden birisinin de yabancı oyuncu transferindeki bir takım kriterlerin değiştirilmesiyle gerçekleştiğini düşünüyorum. Dolayısı ile koçlara da bazı kısıtlamalar ya da oyuncularda olduğu gibi 2. Değişiklikten sonra şu kadar dolar, üçüncüden sonra bu kadar dolar, sonrasında yardımcı antrenör sezon sonuna kadar idare eder gibi kısıtlamalar getirilmeli diye düşünüyorum.
Bu günlük de bu kadar…
Unutmayın, yaş sadece bir rakam. Basketbol ise ruhumuzun büyümeyen çocuğudur. Hem Dinozor hem de genç olabilirsiniz!