Ülkede iyi giden çok az şey var. Bunların büyük çoğunluğu ‘çocuklarla’ ilgili olan… Şer odakları durur mu ! Bunu da bozmak için hep bir çaba içinde. Biz gene de iyiliklerle kalalım ama emin olun çok zorlanıyorum. Sevdiğim güzel bir deyiş var; iyilik ayakkabısını bağlarken, kötülük dünyayı iki tur dolaşırmış.
Denizli’ye U 16 Erkekler Şampiyonası’nı seyretmek üzere gittim. Gözüme kestirdiğim maçları seçtim, salona gittim ki o da ne ! Meğer maçlar oradan alınıp başka bir salona verilmiş. Benim görebildiğim genel bir bilgilendirme olmadığı için daha ilk dakikada gol yedim. Seçtiğim ilk maç daha grup aşamasında olmasına rağmen turnuvanın kaderini değiştiren maçmış. İlk iki maçın birini kazanan Beşiktaş (ki turnuvada şampiyonu tek yenen takım) ile, rakibi Petkim ise iki maçını da kaybeden olarak sahaya çıktı. Bu maçı seçmemdeki en önemli neden oyunculuk yıllarında aynı takımda oynadığım çok da iyi bir sporcu olan Serdar Köymen’in Beşiktaş’ta oynayan oğlunu seyretmekti. Maç başlarken acaba hangi oyuncudur, kaç numaradır diye düşüne durayım, kadroya bir baktım çocuğun isminin de Serdar Köymen olduğunu gördüm ve büyük ihtimalle budur diye seyrettim. Çocuk müthiş oynadı ama maçı Petkim kazandı. Turnuvanın yol haritaları değişti. Bahçeşehir ikinci olarak bitireceği grubu birinci bitirince Anadolu Efes ile finale kadar oynamama lüksüne sahip oldu. Her neyse, bunlar olur ama bir Gelişim Koleji – Fenerbahçe maçı oynandı. İşte orada olanlar gerçekten olağan dışıydı. Maçın sonu bana birçok yaşanmış olayı hatırlattı. Fenerbahçe coachunun aldığı teknik faul, Olimpiakos koçunun rakip hücumdayken yanlışlıkla saha içine girmesinden dolayı çok da az görülen bir teknik faulun aynısı oldu. Sonrası daha da garip. Gelişim Koleji sayıyı atınca son saniyede ‘maçı kazandık’ diye cümbür cemaat sahaya giren tüm Gelişim’lilerden dolayı hakemler daha süre kaldı deyip teknik faulu çaldı. Sevgili Necati Güler Abimin benim tahminimce oynamış olduğu o kariyerindeki maçlar, yönettiği ve içinde olduğu maçlar da dahil unutamayacağı bir son saniye trajedisi olarak baskatbolda oynanmış bir Tarsus Amerikan Koleji – Anadolu Efes BGL maçı aklıma geldi. Senaryo tam tamına aynı. Orada Tarsus kazandığı maçı kaybetti… Gelişim 1 sayı ile önde. Maçın hakemleri kalan süreyi 0.4 saniyeye çekti.Fenerli oyuncu teknik faulu atarken Gelişim coachunun yaşadıklarını gördüm. Sanki o an maçın kaybedebileceğini hissettiler. Fenerbahçeli oyuncu teknik’i sokamadı, Gelişim oyuncuları artık şimdi bitti ‘kazandık’ diye düşündü. Mola yok. Kalan 0.4 saniye de top Fenerbahçe POTA ALTINDAN oyuna girecek. Ömer Yusuf topu aldı (büyük sorumluluk) bir adım atıp topu diğer potaya fırlattı. Basket ve maç Fenerbahçe’nin… Geçen sezon BSL’de Fenerbahçe -Bahçeşehir maçındaki Papagiannis’in son saniyedeki topu fırlatışı ! Çok yoğun duyguların yaşanabileceği bir durum gerçekten. Hüznü de mutluluğu da en derinden yaşatır bu anlar. Aklıma hemen şu geldi: Kazananın ve kaybedenin aynı anda sahada olduğu bu anlarda çocukların da çok genç olmalarından dolayı yöneticiler bu anı sevinen içinde üzülen içinde ölçülü bir hale getirebilir mi ? Fazla mı şey istiyorum diye düşünürken bir gün sonra Fenerbahçe – Bahçeşehir yarı final maçının sonucu benim bu hissiyatımın cevabı oldu. Maçı kazanan Bahçeşehir Koleji oyuncuları sahanın ortasında biraz da abartılı sevinmeleri sonucunda Fenerbahçeli oyuncularla birbirlerine girdiler. Aklı selim sahibi birkaç yönetici ve birkaç oyuncunun soğuk kanlılığı ile olay uzamadan kapandı.
Gelelim erkeklerin finaline. Sahada müthiş bir mücadele vardı. Oynayan, sahaya giren tüm oyuncular maçın keyfini daha da arttırdı. Efes’ten Demir ve Bahçeşehir’den Ömer Alp’in performansı çok etkileyiciydi. Final final gibi oynandı. Uzun süre maçı farklı önde götüren Bahçeşehir sonda Efes’e yakalandı ama son nefeste maçı ve şampiyonluğu kazanmayı bildi. Bu iki takım 15 gün önce U 14 şampiyonasından sonra burada da finalde karşılaştı ama bu sefer finali Bahçeşehir alıverdi. Ben turnuvayı genelde beğendim. Birkaç yıldır yeni kurulmuş takım / kulüplerin altyapılara yaptığı katkı, takım sporlarındaki ‘spor okulları’ kavramının değerini bir kez daha ortaya çıkardı. Bu sektörde sadece maddiyat amaçlı oluşturulan yapıların kulüp başarıları olmadığında ne kadar istikrarsız bir çabaya dönüştüğü çok gördük. Bu sezon kız / erkek şampiyonalardaki Ankara Magic Hands, İzmir Ege Asist, Çaba spor, Bolu Artı Akademi, Ankara Gallordo, Bursa Oksijen gibi takımlar istenirse doğru yapılanmalarla işlerin nerelere gelebileceğinin önemli göstergeleri.
Bir de birkaç önemli eleştri ekliyeyim. Öncelikle maçların youtube üzerinden yayınlanması gerçekten çok değerli. Bunu gerçekleştirebilme başarısı Federasyon tarafından organize ediliyor fakat yayını yapan firma basketbolun dinamiklerine hiç hakim değil. Akan oyunda bir takımın hücumu basketle sonuçlanmasından sonra ağır çekimde pozisyonu birkez daha o an vermeye çalışmak büyük hata. Devam eden oyunda birçok pozisyonun kaybolması, akışın kaçmasına neden oluyor.Pozisyonu bir kere daha vermek istiyorsan topun ilk öldüğü anı bekleyeceksin.
Bir konu da yayında KC – alt skor ve sürelerin verilmesi kısmında teknik hatalar oluyor. Verilerin çekildiği cihazin çıkışların da sıkıntı var. Halledilemiyorsa manuel süre tutulması gerekir. Bu problem olarak durduğu surece skor ve özellikle süre yayında devamli yanlış verilecek. Bu da yayının kalitesini çok düşürüyor. Bu işlerin başında federasyonda eskiden çok ehil arkadaşlar vardı ama sanırım hiçbiri kalmadı. Biraz daha dikkat edilmesi gerekiyor.
Gelelim Galatasaray – Fenerbahçe U16 kızlar 3.’lük maçına. Bu ülkede kanunlar normal uygulansa herşey esasında olması gerektiği gibi akacak. Şer odakları dediğimde bundan beslenenler… Fenerbahçeli olduklarını söyleyen ki bence bunlar bir avuç ‘çapulcu’, maçı katlettiler. Hakemler, biraz daha erken müdahale edebilecekleri süreçte maalesef geç kaldılar. Maçın ikinci yarısı yaklaşık yarım saat sekteye uğradı. Süreç nispeten iyi yönetildi ama yayıncı hem o ‘anırmaları’ hem de o görsel rezaleti bize aksettirmeyebilirdi. Maalesef salondaki o pırıl pırıl kız çocuklarımız da bu travmayı en derin şekilde yaşadı. Bu çapulcular neden 6222 den tüm spor aktivitelerinden uzaklaştırılamiyor hala anlamıyorum.
Son konu olarak bir çift laf da velilere. Çocuklarının peşinden dere tepe seyahat etmeleri, maddi-manevi fedakarlıkları saygıya ve takdire şayan. Kendi çocukları onlar için ‘Messi – Lebron’ olabilir ama unutmasınlar ki karşı taraftaki rakip oyuncular da ‘Ronaldo – Jordan’. Maçların içinde bazen öyle kendilerini kaybediyorlar ki wudu büyüsü yapan mı – ara ara diğer anne ile yer değiştiren mi – hücumdaki rakibin dikkatini dağıtmak için kendi saçını başını yolanlar mı arasınız… Hadi bunlara hepsine okeyim de ne olur rakibe – hakeme coacha küfür kıyamet girmeyin bari. Emin olun sahanın içindeki kendi çocuğunuz bile o görüntüleri görmek istemiyor.
Yıllar önce benim oğlum altyapıda basketbol oynarken takım arkadaşının babası ki normal hayatta saygı ve sevgide hiç kusuru olmayan bu adam bile yanımda maç seyrederken bana şunu yaşattı, ‘oğlum kimseye pas verme sen git at…’
Kalın sağlıcakla…