Genç Dinozor kimdir? Basketbol ruhu genç ve enerjik olan, dinozor misali tecrübeli spor insanlarıdır.
Kadroda kimler var? Necip Kapanlı, Haydar Kemal Ateş, Cem Gökçe, Selam Gökçe, Fatih Söylemezoğlu ve zaman zaman “Genç Dinozor” konukları.
Amacı nedir?
Türk Basketbol Kamuoyuna ve özellikle veli, oyuncu, antrenör, yönetici ve tüm “Genç Öz kaynak” gruplarına gündemde ait basketbolun saha içi ve saha dışı olaylarını farklı ve geliştirici bakış açısıyla değerlendirmek ve basketbol kamuoyuna farklı düşünce pencereleri açmak.
Bu hafta Genç Dinozorların konuğu Büyükçekmece koçu Özhan Çıvgın. Kendisiyle öncelikle bu serüvene nerede, nasıl başladığını ve bugünlere nasıl geldiğini konuşup, devamında Büyükçekmece ve kendi basketbol anlayışı ile ilgili sorularımızı yönelttik.
Fatih Söylemezoğlu: Öncelikle bu serüven nerede ve nasıl başladı?
Özhan Çıvgın: İstanbul Üniversitesi BESYO mezunuyum, üzerine 2 yıl da Eğitim Bilimlerinde yüksek lisans yaptım. Üniversitenin ilk yılında madem buradayız bir an önce antrenörlüğe de başlayıp işin uygulama kısmına da geçelim derken bir arkadaşım vasıtasıyla Darüşşafaka‘dan Türkay Çakıroğlu ve Ahmet Çakı ile tanıştım. 98 ya da 99 senesinde Ahmet Çakı genç takım antrenörüyken ben de yardımcısı olarak göreve başladım. Devamında her kategoride çalıştım. Minik, küçük, yıldız, genç ve A takım yardımcı antrenörlüğü olmak üzere her kategoride çalıştım. Daha sonra Ahmet Çakı’nın Erdemir’e gitmesi ile ben de oraya başladım. Bir süre sonra Ahmet Çakı ayrıldıktan sonra gelen Hakan Demir ile de yollar ayrılınca Erdemir genel menajeri Ömer bey sen bu işi yapabilirsin dedi ve sezonun geri kalanın da ilk kez baş antrenör olarak görev yaptım. Sonraki sezon için de planlarımız vardı, ancak yönetim beklenmedik bir kararla basketbol şubesini kapattı.
Sonrasında TBL’de düşmemeye oynayan Büyükçekmece’den bir teklif aldım. Şartlar çok uygun olmasa da yapabileceğime inanarak kabul ettim. Büyükçekmece’de çok zorlu bir süreci iyi geçirerek devam ettik. O süreci iyi geçiremeseydik belki de bugün bu takım olmayabilirdi. Bir sezon sonra play-off hedefi ile yola çıkmamıza rağmen bir anda kendimizi süper ligde bulduk.
3 sezon Büyükçekmece sonrası, Karşıyaka, Akhisar ve tekrar Büyükçekmece’ye döndüm.
ÖZHAN BURALARI BİLİR, BÜYÜKÇEKMECE DÜŞMEZ ALGISI
Necip Kapanlı: Her sezon öncesi Büyükçekmece’nin bütçesi çok düşük dense de “Özhan oraları biliyor, Büyükçekmece düşmez “görüşü hakim. Düşük bütçe ile takım yönetmenin püf noktaları neler, bütçeye bağlı kurduğun kadrolarda kısa ağırlıklı formüller öne çıkıyor. Dolayısıyla düşük bütçelerle kadro kurarken takip ettiğin yol haritan nedir?
Özhan Çıvgın: Tespitiniz doğru. Genelde kısa ağırlıklı basketbola yönelik oyuncular tercih ediyoruz. Ama bizim için uzun oyuncu da tabii ki çok önemli. Özellikle pandemi sezonu Gabriel Olaseni ile başlayan bizim için önemli uzunlarla oynadık. 3 haftadır Malcolm Thomas ile oynuyoruz ve biraz daha rahatladık. Ligimizin dinamikleri Avrupa’daki çoğu ligden farklı. Oralara göre coaching bizde biraz daha yukarıda. Almanya, Fransa, İtalya gibi liglerde biraz daha stabil o işler. Onlar daha genel takım prensipleriyle işleri çözümlüyorlar. Dolayısıyla oyuncuların buna adapte olması gerekiyor. Tabii bu işler yaz döneminden başlayan bir çalışma süreci. Yazın biz 3 ay boyunca ciddi bir hazırlık döneminden geçiyoruz. Öncelikle oyun planımıza uygun oyunculara ulaşmaya çalışıyoruz ama, düşük bütçeli bir takım olmamız bu anlamda bizi zorluyor. Çünkü Avrupa kupası oynamıyoruz, devamlı bir düşmemeye oynayan takım imajı var üzerimizde. Dolayısıyla sadece oyuncu havuzundan bizim yaptığımız seçimler değil, oyuncuların tercihleri de etkili oluyor bu süreçte. Çok da kolay ikna edemiyoruz oyuncuları, çoğu yaz dönemi bu sebeple 5-6 kontratı kaçırdığımız durumlar oluyor. Ama her zaman buna hazırlıklıyız ve bir B planımız bulunuyor. Necip abinin söylediği doğru, öncelikle agresif kısa oyunculara yoğunlaşıyoruz. Bunun bizim seviyemizdeki takımlar için önemli olduğunu düşünüyorum ama, tabii ki tek başına yeterli değil. Bunların yanındaki parçalar da çok önemli.
Örneğin geçen sezon Jordan Crawford vardı ve yanındaki tamamlayıcı oyuncular farklıydı. Bu sene Alex Perez var, yanındaki oyuncular farklı. Bu dengeyi iyi kurmak lazım. Dengeyi yakalayamazsanız iş sadece at at basketboluna döner ki, sizi düzen dışına çıkarabilir. Bu hiç istemediğimiz bir durum olduğu için de bu dengeyi kurmaya çalışıyoruz.
Necip Kapanlı: Önce oyun kurucuyu alıp ona göre bir takım mı kuruyorsun?
Özhan Çıvgın: Eğer aklımda bir oyun kurucu varsa önce ona gitmeye çalışıyoruz. Tabii ki burada 5 numarada çok önemli. Ama geçen sene bu olmadı. Çünkü Martinas’i ve Jordan’u çok tutmak istedik ve biraz fazla bekledik. O zamanda havuzda oyuncu sayısı çok daraldı. İkinci hedefimiz Alex’di, onu da çok bekledik. Zaten Alex olmasaydı, işimiz iyice zorlaşırdı. Alex’i çok geç transfer ettik, o geldiğinde Türk oyuncular belliydi. Aynı şekilde yabancıların çoğu belli olmuştu.
Necip Kapanlı: Alex Perez uzun süredir Türkiye’de ancak en iyi basketbolunu bu sezon siz de oynuyor. Bunu neye bağlıyorsun?
ALEX BENİ ÇOK ŞAŞIRTTI
Özhan Çıvgın: Alex’i almadan önce çok araştırdım. İyi yorumlar da vardı, negatif yorumlar da… Ancak Alex beni çok şaşırttı. Şöyle ki, bir kere üst düzey bir profesyonel. Erdi ile birlikte takım kaptanı. Antrenmanlarda hiç geri atmaz, antrenmanı hep yukarı çeker. Son düdük çalana kadar mücadele eder. Bu anlamda daha önce oynadığı yerleri hak eden bir oyuncu. Sadece mental olarak onu yukarıda tutmaya çalışıyoruz. Bu arttıkça da daha başarılı oluyor.
Necip Kapanlı: Karşıyaka dönemim çabuk sona ermişti. Bu günkü tecrübenle o günleri hatırladığında “şurada yanlış yaptım” diyeceğin konular var mı? Yanlış giden neydi?
KARŞIYAKA’DA YAPTIĞIM HATA…
Özhan Çıvgın: Aslında gitmem yanlış değildi. Benim için büyük tecrübe oldu. Karşıyaka çok büyük bir camia, dolayısıyla kolay bir yer değil. Tabii ki benim yaptığım hatalar da oldu. Örneğin en büyük hatam bazı şeylere hayır dememek oldu. Kulüp açısından iyi olabileceğini düşünerek bazı şeylere hayır diyemedim, şimdi düşününce demem gerektiğini görüyorum. Oraya giderken Büyükçekmece ‘den alışkın olduğum bir tarzım vardı. Burada sorumluluğu da alarak her şeyi kontrol edebiliyorum. Ama Karşıyaka’da bu mümkün değil. Bazı yaşananlar özel kalmalı ama özellikle sezon başında başladığımız bütçe planından daha yaz dönemimde sapınca işler zorlaştı. Üzerinizde bir de çok büyük bir camia baskısı olunca işler kolay olmadı.
Selam Gökçe: Öncelikle şunu belirtmek isterim ki yıllarca keyifle izlediğim bir koçsun. Sahadaki duruşun, oyuncularınla iletişimin, soğukkanlı yönetim tarzın her zaman seni ilgiyle takip etmeme neden olmuştur. Şunu öğrenmek istiyorum, Üniversite ve yüksek lisan dışında tüm bunların arkasında kendini geliştirmek için örneğin bir okuma alışkanlığın, ya da belli yayınları takip etmek gibi alışkanlıkların var mı?
AHMET ÇAKI İLE BAŞLAMAM BÜYÜK ŞANS OLDU…
Özhan Çıvgın: Evet var. Öncelikle okul sonrası benim için yeni bir eğitim Darüşşafaka’da başladı. Çünkü eskiden orada okul ile daha iç içe çalışırdık. Belli bir kültürü, gelenekleri olan bir kurum içerisinde yer almak önemliydi. Bunun yanında orada Ahmet Çakı ile çalışmaya başlamak çok büyük şans oldu. Çünkü kendisinin hayata bakışını, duruşunu çok beğenirim. Çok sevdiğim bir ağabeyimdir. Dolayısı ile benim gelişimimde de Ahmet ağabeyin çok önemli ve olumlu dokunuşları olmuştur.
EKONOMİ KİTAPLARI DA OKUYORUM…
Şöyle düşünüyorum, basketbolu herkes her yerden öğrenebilir. Bunun için bir sürü materyal olduğu gibi, yurtiçi, yurtdışı bir sürü seminerler var. İnternet bilgi ile dolu. Bunların dışında en önemli şey bir antrenörün kendisini sosyal ve kültürel olarak geliştirebilmesi. Bu durumda oyuncularınızla iletişiminiz de gelişiyor. Oyuncularla kontak kurabilmek için onları bir yerden yakalamanız lazım. Bu bazen hobisi olabilir, bazen ilgi alanları ile ilgili olabilir, bazen de hayata bakışı ile ilgili olabilir, ekonomik konular olabilir. Neticede biz insan yönetiyoruz, aşağı yukarı 20 kişilik bir ekibi yönetiyorsunuz. Hatta bunun içerisine yönetimi de dahil edebiliriz. Onları tabii yönetmek değil ama, doğru yönlendirebilmek gerekiyor. Tüm bunları layıkı ile yapabilmek için de kendinizi geliştirip, doğru ifade edebilmeniz gerekli. Örneğin şu anda ekonomi kitapları okuyarak kendimi o konuda da geliştirmeye gayret ediyorum.
Aslında bizler hayatımızı sadece kazanmak ve kaybetmek üzerine kurguladığımız zaman, hayatın akışını kaçırabiliyoruz. Bunu kaçırmamak lazım, asıl o zaman çevrenizde olup biten ile ilgili farkındalığınız da artıyor. Neticede bizim işimiz 0 bir buçuk saatte kortta anlatmak, değil oradaki bütün grubu doğru bir şekilde yönlendirebilmek. Bunun için de doğru iletişimi kurup, onları anlayabilmek lazım.
Selam Gökçe: Çok teşekkür ederim, bu yanıtlar sonrası beğenim kat ve kat arttı. İkinci sorum; sizin maçlarınızı izlerken sanki rakiplerin neleri yapamadığını doğru saptayıp özellikle defansif anlamda oralara dokunuyorsun, takımınla gibi hissediyorum. Doğru mu?
HAFTA İÇİ İDMANLA HAFTA SONU MAÇ PERFORMANSI HER AMAN ÖRTÜŞMEYEBİLİR
Özhan Çıvgın: Muhakkak her hafta analizlerimiz oluyor. Bunu bireysel anlamda da yapıyoruz ve oyuncularımıza rakip oyuncuların zayıf taraflarını göstererek oralara atak edilmesi gerektiğini anlatıyoruz. Eminim ki bunu zaten herkes yapıyordur. Oyuncularımıza spesifik olarak bazı oyuncuların zayıf tarafından nasıl faydalanabileceğimizi anlatmakla birlikte, çok açık söyleyeyim sizin söylediğiniz kadar her şeyi de bunun üzerine kurgulamıyoruz. Çünkü bir oyun sistemimiz var ve bunu da dikkat ederseniz çok fazla değiştirmeden ilerlemeye çalışıyoruz gibi gözükmekle birlikte aslında kendi sistemimiz içinde küçük dokunuşlarla değiştirmeye çalışıyoruz. Bizim seviyemizdeki takımlarda bazen çok şey verip değiştirmeye çalışmanın negatif dönüşleri de olabiliyor. Bu söylediklerimi hem savunmada hem de hücumda uygulamaya çalışıyoruz. Neticede bir sistemimiz var ve ondan uzaklaşmadan ilerlemeye çalışıyoruz. Basketbolda bazen de hafta içini çok iyi geçirirsiniz ama maçta bunun karşılığını hiç alamazsınız. Bazen ise haftayı iyi geçirmediğinizi düşünmenize rağmen, oyuncular çıkar çok iyi şeyler yapar. Bu işin içinde hepsi var tabii.
Necip Kapanlı: Türk oyuncuların süre alma meselesini nasıl çözeceğiz?
TÜRK OYUNCULARA SÜRE VEREN TAKIMLAR ÇOĞALDI
Özhan Çıvgın: Bundan önce özellikle yabancı kuralı ile ilgili uzun vadeli bir planımızın olması lazım. Her sene farklı bir dedikodu ile plan yapmaya çalışıyoruz. Türk oyuncu konusuna gelince, bence oynayan oynuyor aslında. Darüşşafaka, Telekom, biz, Beşiktaş Türk oyunculara artı süre veriyor. Bu soruna daha geniş pencereden bakmak lazım. Acaba sorun alt yapıdan mı kaynaklanıyor. O kadar çok spor okulu açıldı ki, bu doğru mu sorgulamamız lazım. Bakıyorum bazı spor okullarının başında 14-15 yaşında çocuklar eğitmenlik yapıyor. Acaba oralardan gelecek bazı yetenekleri de bu düzensizlikte mi kaybediyoruz diye düşünüyorum. Sadece spor okulu da değil, alt yapılarda da antrenörlerin düzeyi acaba bu konuda etken mi? Aslında alt yapıda sistemi terse çevirmek lazım. Daha tecrübeli insanların oralarda görev alması gerekir.
Necip Kapanlı: Alt yapıda teklif gelse çalışır mısın?
ALTYAPIDA DA ÇALIŞIRIM
Özhan Çıvgın: Çalışırım tabii ki. Önemli olan sistemin düzgün kurulması. Bunun da yolu alt yapıdan geçiyor.
Cem Gökçe: Eskiden bu iş daha amatördü. Şimdi tam profesyonel olarak çalışılıyor. İlk sorum kendini daha büyük bütçeli takımları çalıştırmak için hazırlıyor mu, bir hazırlığın var mı? İkinci sorum; ben menajerlik sisteminin gerekli olduğuna inanıyorum. İş giderek profesyonelleştiği için burada insanları koruyacak sistem menajerlik kurumu ile sağlanmalı. Ancak son zamanlarda duyumlarım, menajerlerin giderek kulüpleri yönetmeye başladığı yönünde. Koçları ve oyuncuları yönlendirdiklerini duyuyorum. Bu konuda ne düşünüyorsun? Sence Menajerlik gerekli mi?
ANTRENÖR VE OYUNCU AYNI MENAJERLİK ŞİRKETİNDEN OLMAMALI
Özhan Çıvgın: Menajerlik sisteminin olması gerektiğini düşünüyorum. Benim bir menajerim yok. Antrenörler için gerekli mi derseniz, orada benim soru işaretlerim var. Oyuncuların ise kesinlikle olmalı. Menajerlik sisteminin değişmesi, geliştirilmesi gerekli. Çok kötü örnekleri ben de duyuyorum, görüyorum. Antrenör ve oyuncuların aynı menajerlik şirketinde olmasını kendi bakış açımla doğru bulmuyorum. Çünkü antrenör ister istemez kendisini bir baskı altında hissedebilir, bilemiyorum. Benim çalışma sistemim tüm menajerlerden listeleri alıp, bütçemize ve sistemimize göre eleyerek en uygun olanı seçmeye çalışırız.
İlk sorunuza gelince, kendimi her zaman daha üst seviyeler için hazırlıyorum. Bu konuda çok başarılı genç Türk antrenörler var. Birisi Erdem Can, diğeri Yakup hocam. İkisinin de özellikle iletişimlerinin çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Kendilerini çok iyi ifade ediyorlar. Ben de bu anlamda kendime yatırım yapmaya devam ediyorum.
Fatih Söylemezoğlu: Peki bu çalışma şekliniz nedeniyle menajerlik şirketlerinden bir baskı görüyor musunuz?
İHTİYAÇ DUYULAN OYUNCULARI ALMAK MI, KULÜBÜN ANAHTARINI MENAJERE TESLİM ETMEK Mİ?
Özhan Çıvgın: Hayır, hiçbir baskı görmüyoruz. Belki bu benim duruşumla da ilgili, bugüne kadar böyle bir şey yasamadım. Süper lige çıktığımız sene bana da ne düşünüyorsunuz, bakalım, çalışalım diyenler oldu. Orada benim net duruşum ondan sonraki çalışma şeklimizi de belirlemiş oldu. En başta yöneticilerimize de bir şekilde ulaşıp bir şeyler söylediler. Ancak ben yöneticilerimizle konuşup, bunun doğru olmayacağını söyleyerek, kendilerini doğru yönlendirerek çalışmaya devam ettim. Burada kararlı davranılmalı, menajerlerle çalışırken gerçekten koçun ihtiyacı olan oyuncuları almaktan mı bahsediyoruz, yoksa kulübün anahtarını menajerlik şirketine vermekten mi, asıl olay bu. Belki de bizim küçük bütçeli bir takım olmamız bu anlamda baskı görmememize neden oluyordur, bilemiyorum.
Cem Gökçe: Biraz önceki söylemde, kulüp yönetimleri koçları yönlendirmiyor, koçlar zaman içerisinde tavırlarıyla, davranışlarıyla kulüp yönetimlerini yönlendiriyorlar denmişti. Hal böyle olduğunda zaten sporun içinden spor ahlakı düzgün koçların yönettiği kulüpler, doğru yönlendirildiği takdirde menajer olumsuzluklarının da önüne geçilebilir. Burada tabii ki koçun kişisel karakteri ön plana çıkıyor. Burada diğer bir iş federasyona düşüyor. Eğer federasyon koç ve oyuncu kontratlarını noksansız güvence altına alırsa menajerlerin de görev alanları doğru çizilmiş olur. Koç ve oyuncu güvende olmadıkları zaman, bu güvensizlik iklimi otomatik olarak onları menajerlere doğru itiyor.
Cem Gökçe: Ertuğrul Erdoğan, Erdem Can ve Yakup Sekizkök hep deneyimli birer Euroleague koçunun yardımcılıklarını yaparak bu seviyeye geldiler. Özhan Çıvgın’da Euroleague’de bir koçun yardımcısı olmayı kabul eder mi?
EUROLEAGUE’DE ASİSTANLIK YAPARIM
Özhan Çıvgın: Tabii ki kabul ederim. Aslında geçmişte Ahmet Çakı Darüşşafaka’da Euroleague’de oynayacakken benim Karşıyaka deneyimim olmasa, orada yardımcı olarak bu tecrübeyi görecektim ama olmadı. Burada çalıştığım antrenörlere de haksızlık yapmak istemiyorum. Çok değerli antrenörlerle çalıştım. Ahmet Çakı, Ekrem Memnun, Hakan Demir, Altar Tunçkol’dan çok şey öğrendim. Bu günlere gelirken hepsinin bana katkısı olmuştur.
Cem Gökçe: Bunların yanında yurtdışında belli sürelerde çalışarak, onlarla birlikte yaşayarak ve onların düşünce sistemlerini deneyimlemenin de çok değerli olduğunu düşünüyorum. Deneyimli bir koçun yanında hele bir de Avrupa takımı olursa çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Fatih Söylemezoğlu: Kişisel olarak bundan sonrası için bir kariyer planlaman var mı? Bununla ilgili de bir zamanla veya projen var mı?
MİLLİ TAKIMI ÇALIŞTIRMAK İSTERİM
Özhan Çıvgın: Tabii ki var. Bir Türk koç olarak Milli Takım çalıştırma hedefim var. Ben bu konularda biraz da hassasım, dolayısı ile Milli Takımı çalıştırabilmeyi çok istiyorum. Aynı zamanda Euroleague koçluğu yapmayı da çok istiyorum. Ama bunun belirli bir takvimi, acelesi yok. Hemen 3 sene içerisinde olsun, 5 sene içerisinde olsun gibi bir durum yok. Ben baş antrenörlük öncesi de böyle düşünüyordum. Yardımcı antrenör olduğum zaman da onu iyi yapmaya çalıştım. Bana verilen alanın içerisinde işimi en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Dolayısıyla siz işinizi doğru yaparsanız zaten yeni kapılar önünüzde açılmaya başlıyor, hedefe ulaşmak için de acele etmeden sabırla çalışmaya devam etmek gerekir diye düşünüyorum. Bundan sonraki adımım kariyerim açısından önemli, dolayısıyla daha dikkatli olmam gerekli. Ama olmazsa da olmaz, bir şekilde çalışmaya devam ederim. Basketbolun olduğu her yerde olurum, benim için problem olmaz.
Fatih Söylemezoğlu: BSL’de uzun yıllardır koçluk yapıyorsun. Bu doğrultuda BSL’de değişmesi/geliştirilmesine inandığın kısaca 3 konu söyleyebilir misin?
HAKEM ÜCRETLERİ İYİLEŞTİRİLMELİ
Özhan Çıvgın: En önemli şeylerin başında hakem arkadaşların maddi kazanımlarının değişmesi gerek diye düşünüyorum. Pazar öyle bir büyüdü ki, oyuncuların kazandıkları rakamlar, pazarın büyüklüğü göz önüne alındığında bu durumun değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İkinci konu kulüplerin İDDAA’dan aldıkları gelirleri konusu. Ben Erdemir’de çalışırken kulüplerin aldığı İDDAA gelirinin üzerinden 10-11 sene geçti rakamlar hala aynı. Bu durum özellikle bizim gibi kulüplere büyük zarar veriyor. Git gide rekabet gücümüz azalıyor. 10 sene önce Erdemir’de İDDAA ve yayın geliri ile bütün bütçeyi yönetirken, şimdi ise bu gelir ile hafta sonu oynadığınız deplasmanın yarısı çıkmıyor neredeyse. Bu duruma kulüpler nasıl bu kadar sessiz kalıyor bunu da anlayabilmiş değilim açıkçası.
Fatih Söylemezoğlu: Peki, tam da burada şunu sorayım; sizin kulübünüz bu anlamda ilgili mercilere bu eleştirileri getiriyor mu?
Özhan Çıvgın: Evet getiriyor ama, Büyükçekmece’nin bu eleştirileri yapıyor olması insanların ne kadar umurunda onu bilemiyorum. Zaten önce bizlerin bu eleştirileri getirmesi lazım. Çünkü piyasa o kadar yükseldi ki, artık mevcut durumda bizlerin rekabet gücü kalmadı. Bizlerin de yarışın içerisinde olabilmemiz için Federasyon gelirleri ve İDDİA gelirlerinin günün şartlarına göre güncellenmesi lazım. Yoksa her sene aşağı doğru gidiyoruz.
Fatih Söylemezoğlu: Sahada birçok koç gibi hakemleri yönlendirmek için bazı davranışlar içine girmiyorsun. Sadece gerçekten yanlış olduğuna inandığın pozisyonlarda serzenişlerin oluyor. Aslında bu hakemler için çok değerli, çünkü bu nedenle daha saygın ve bir şey söylendiğinde onlar tarafından dikkate alınıyorsun diye düşünüyorum. Bununla ilgili bir stratejin var mı, yoksa bu senin genel kişiliğinden mi kaynaklanıyor?
Özhan Çıvgın: Aslında bir stratejim yok. İlk birkaç sene sahada daha reaksiyoneldim. Ama şunu gördüm, benim adıma bir şey değişmediğini gördüm. Bunu yapanlar var mı, evet var. Özellikle seyircilerini arkasına alıp bu baskıyı kuran ve karşılığında artıları olanlar da var. Burada tılsım insanların zaman içerisinde birbirlerini tanımalarından, yani iletişimden geçiyor. Bu sayede ön yargılardan kurtuluyorsunuz. Çok iyi hakemler olduğu gibi, kötü olanlarda var. Umarım daha iyi olurlar. Bazı itirazlarımız da bizlerin kuralları iyi bilmememizden kaynaklanıyor.
Necip Kapanlı: 5’ten çok yabancı oyuncusu olan takımların maçtan bir gün önce hangi yabancılarla sahaya çıkacaklarını bildirmelerinin gerekli olduğunu düşünüyor musun?
FAZLA YABANCISI OLANLAR HANGİLERİ İLE OYNAYACAKLARINI ÖNCEDEN BİLDİRMELİ
Özhan Çıvgın: Avrupa’daki uygulama nasıl bilmiyorum ama, mevcut durumun doğru olmadığını düşünüyorum. Bunu daha önce de dile getirdim. Avrupa kupası oynadıkları için kendilerine bir avantaj verilmiş ve fazla sayıda yabancıları var, bunu anlıyorum. Ama içeride rekabetin adil olabilmesi için de bu şart. Benim 5-6 yabancı ile oynadığım sistemler belli, ama onların ki sürekli kadrodaki yabancıya göre değişiyor ve ben bunu sahaya çıkınca görüyorum. Bu da haksız bir rekabet yaratıyor. Acilen çözümlenmesi gereken bir konu.
Cem Gökçe: Geçmişte basketbol aslında kolay bir oyun ama, koçlar bunu zorlaştırıyor diye düşünürdüm. Özhan’ı dinledikten sonra da bu görüşüm iyice pekişti. Özellikle Tv’den maç izlerken yorumcular öyle denklemler anlatıyor ki, eğer daha önce antrenörlük yapmamış olsam sanki birazdan atomu parçalayacaklar diye düşünüyorum. Söylenenleri anlamakta zorluk çekiyorum. Henüz 30.saniyede her şeyi çözüp hükme varıyorlar. Ben bunca yıldır basketbol izlerim. Daha hiçbir zaman ne antrenörlük ne de seyircilik dönemim de 30.saniyede hiçbir maçı çözümleyemedim, ama bizim yorumcular çözümleyebiliyorlar. Kendilerini takdirle karşılıyorum, yetişmeye çalışıyorum yetişemiyorum. Ama Özhan’ı dileyince moralim de düzeldi, hala koçluk yapabilirmişim dedim.
HER HAFTA FARKLI ŞEY YERİNE EN İYİ YAPTIĞINIZ…
Özhan Çıvgın: Bu konu ile ilgili izlediğim bir Uluslararası seminerde Yakup Sekizkök ‘ün Efes dönemi anlattıklarından şunu anlamıştım; aslında işi ne kadar basit tutarsanız o kadar başarılı oluyorsunuz. Benim de inancım bu yönde. Her hafta farklı bir şey yapacağınıza, en iyi yapabildiğinizi yapmaya çalışmak daha doğru oluyor.
Bu keyifli sohbet için Özhan Çıvgın’a çok teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.
Bu haftalık da bu kadar…
Unutmayın, yaş sadece bir rakam. Basketbol ise ruhumuzun büyümeyen çocuğudur. Hem Dinozor, hem de genç olabilirsiniz…
Çok güzel bir söyleşi olmuş devamını bekliyoruz ayrıca Özhan hoca çok açık ve net anlatmış kendisini tebrik eder başarılar dilerim bu tip tecrübe ve yaşanmış olaylar genç antrenörlere örnek olur en güzel ve kolay tecrübe başkalarının yaşadıklarından bir şeyler öğrenenilmektir