Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,
1998 Dünya Kupası’nın final maçını oynamak üzere hazırlanan Fransa ve Brezilya futbol takımlarının soyunma odalarına, Papa birer mesaj gönderir: “Papa’nın kalbi Barthez ve Taffarel’in yanındadır.”
II. Johannes-Paulus’un mesajında neden yalnızca kalecilere moral verdiği, diğer futbolcuları eliyle bir kenara ittiği merak konusu olur. Bunun üzerine bir açıklama yapılır Vatikan’dan: “Çünkü Papa gençliğinde kaleciydi!”
1994 Dünya kupası için bir araya gelen Brezilya ulusal takımı oyuncularını ziyaret etmek isteyen Barbossa, takımın kamp yaptığı otelden içeri alınmaz. Uğursuz sayılan yaşlı adam tutamaz gözyaşlarını: “Benim ülkemde verilen en ağır ceza otuz yıldır. Bense, hayatım boyunca işlemediğim suçun cezasını çekiyorum.”
Barbossa, Rio de Janeiro’nun ünlü Maracana Stadı’nda oynanan 1950 Dünya Kupası final maçında Brezilya’nın kalecisidir. Uruguay’dan yenilen iki gol, iki yüz bin Brezilya’lıyı taşa çevirir ve hepsi de kımıltısız bir şekilde sabaha kadar tribünde oturur. Üstlerindeki tişörtlerde kupayı kaybeden takımın adı yazılıdır: “Şampiyon Brezilya”
FIFA Başkanı Jules Rimet, şöyle anımsar o günü: “Kupayı kollarımın arasında tutuyordum ama onunla ne yapacağımı bilemiyordum. Yapayalnız hissettim kendimi. Uruguay’ın kaptanı Obdilo Varela’yı gördüm ve kupayı ona sanki bir suç işliyormuşum gibi gizlice verdim. Sonra tek bir sözcük dahi söylemeden elini sıkıp, uzaklaştım.”
Oysa Jules Rimet’in cebinde, bir gece önce otel odasında yazdığı konuşma metni vardır. Onu okuyamaz, çünkü metinde uzun uzun Brezilya’nın şampiyonluğu kutlanmakta, oynadığı futbol övülmektedir.
Obdilio Varela, kupayı kazanan Uruguay’ın kaptanıdır. Tribünlerde ağlayan on binlerce Brezilya’lıdan öylesine etkilenir ki, hiçbir gazeteciye zafer çığlıkları atan demeçler vermez ve o gece otelden tek başına ayrılarak kupayı kaybeden insanları teselli etmek için tüm barlarını gezer Rio de Janeiro’nun. Ülkesinde kahraman ilan edilen Varela’yı, şapkasını gözlerine kadar indirdiği, pardösüsünün yakalarını iyice yukarı kaldırdığı bir hayat beklemektedir. O Maracana Stadı’nda Brezilya’lıların yaşadığı hüznü yüreğine gömerek, birisi beni tanıyıp kutlayacak korkusuyla yürür yıllarca, her köşesinde resminin asılı olduğu Montevideo sokaklarında… (Bu öykü Sunay Akın’ın Onlar Hep Oradaydı kitabından bire bir alıntıdır)
Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,
Bu hafta yazacağım yazı “Başarı ve Kaybederken Öğrenme” üzerine olacaktı. Ancak Fenerbahçe Spor Kulübün olağanüstü kongresi ve futbolda yıllardır yaşanan olaylar üzerine yazımı değiştirmek zorunda kaldım. (Aslında eğitim içerikli olmayan yazılar yazmayı çok haz etmediğimi de belirtmek isterim.)
Futbolun spor olmaktan çıktığını ve izlenmesinin yıllar öncesine göre keyif vermediğini söylesem sanırım çok fazla itiraz gelmez. Yöneticilerden sporculara kadar hem saha içinde hem saha dışında yapılan hareket ve söylemlere baktığımızda sanırsınız ki “savaş alanı” ve ülkenin tek sorunu “futbol.”
Kendi adıma futbol maçlarını yıllardır seyretmiyorum desem yanlış olmaz. Seyretmememin kendime göre bir sürü nedeni var. Sadece birini yazmak istiyorum: “Futbol sahası meydan savaşı verilen bir arenaya dönmüş durumda.” Saha içi ve dışı berbat bir konumda.
Gençlerin futbol sevgisini ve spor branşları içinde futbolun ülkemizde açık ara birinci sırada olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Futbolu yöneten tüm ilgililere sormak isterim; Çocuklarımız futbolda yaşananların hangisini örnek almalı? Saha içindeki yumruk yumruğa kavgaları mı? Saha dışında kulüp idarecilerinin birbirine söylediği ağıza alınmayacak sözleri mi? biri çıksın ve bana futboldan çocukların iyi-olumlu örnek alabileceği bir davranış göstersin.
Türkiye 31 Mart tarihinde çok önemli mahalli seçimlerini yaşadı. Ancak ülkemiz 02.04.2024 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübünün yapacağı olağanüstü kurula kilitlenmiş durumdaydı. Oradan çıkacak sonuçları soluksuz bekliyordu. Yani ülkenin geleceği olan seçimler bile geri planda kalmıştı.
Burada sporun temelinin CENTİLMENLİK, amacının, İNSANIN RUH ve BEDEN SAĞLIĞINI KORUMAK, İNSANLARI BİRBİRİNE KAYNAŞTIRMAK, ULUSAL ve ULUSLARARASI BARIŞ DOSTLUK HOŞGÖRÜ olduğunu yazmak sanırım abesle iştigal olur.
Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,
Beşiktaş Spor Kulübünün efsane başkanı rahmetli Süleyman Seba‘nın kazanılan maç sonrası soyunma odasındaki futbolcuların sevinçlerini bağırarak yaşamasına izin vermeyip futbolculara: “Siz kazandınız ama yan odada sizin sevinciniz kadar büyük üzüntüyü yaşayan rakipleriniz var. Centilmenliğe bu sığmaz” sözlerini hepimiz gayet iyi biliriz.
Çocuklarımızın efsane başkan Süleyman Seba ve Uruguay takım kaptanı Obdilio Varela gibi örneklere ihtiyacı olduğunu hiç birimizin unutmaması gerekiyor.
Saygılarımla
Kaynak: Onlar Hep Oradaydı Sunay Akın s:123-124
Yaratılan yeni Türkiye’de Süleyman Seba gibi bir beyefendi, örnek başkan arzu edilse bile var olamaz , bize mafyatik,bağıran çağıran,küfür eden,saygısız,nobran,kibirli,saygısız, tribüne oynayan başkan,yöneticiler ve spor adamları lazım…
Yazınız için teşekkürler hocam, bir futbolcu annesi olarak yürekten katılıyorum size. Her ne kadar oğlumun futbol oynamasını istemesem de maalesef onu bu sevdadan vazgeçiremedim. Umarım gerçekten saygısıyla empatisinde etrafına örnek olmuş sporcuları kendine örnek alır ve örnek olur.
Spor neden yapılır? Amaç nedir? Bilim adamları bunu yıllarca araştırmışlar ve halen de daha ileri tekniklerle sporla ilgili araştırmalara devam etmekteler. Spor, tabii ki insanları bir araya getiren ve birleştirici güce sahip olan önemli bir etkinlik. Sporun sosyal uyumu ve kültürel alışverişi teşvik etmedeki birleştirici gücü de küçümsenemez.
Rekabet, hem taraftarlar arasında heyecanlı bir atmosfer yaratırken hem de sporcuların performanslarını artırmalarına yardımcı olur. Rekabetin dışında ekip olma ve aidiyet gibi duygular da sporun temelini oluştururken, hırs, tutku ve saygı gibi değerler de sporun birleştirici gücünü arttırır. Bu gücün yanında ruh sağlığına iyi geldiği gibi kuşkusuz beden sağlığına da iyi gelir.
Peki biz neden pek çok konuda olduğu gibi sporu da ayrıştırma unsuru haline getirebildik? Sporda meydana getirilen bu tahribat uzun yıllar normal seyrine döndürülemeyecek seviyelere ulaşmış durumda. yazarın tüm söylediklerine katılmakla birlikte, çözümle ilgili fikirlerini de merakla beklediğimi belirtmeliyim.
Sporda kulüp için mücadele edilir, başka kulüplerle ittifak içine girip hedef bir tanesine karşı kampanya ve eylemlerin tümü spordışı ahlaksızlıktır. Bu ahlaksız ittifakın hedefindeki Fenerbahçe’ye karşı otobüsünü viyadükten yuvarlama amaçlı şöförün beynine mermi, yahut da statlarda bıçak çakı, meşale, keskin kenarlı su kutuları (Mecidiyeköy ve Trabzon) gibi maddelerin onbinlercesini birarada organize fırlatarak ya da şampiyonu saat 20:45’te değiştirme amaçlı getirilmiş ve maçı soğutup sabote etme amaçlı tribünlerde cephane yığınağı yapılmış yüzbinlerce konfetiyi yağdırarak “mücadele” ediyor ittifak, müttefikler eğer Fenerbahçe sahasında kazanırlarsa türlü terbiyesizlikler eder dururlar orada, hatta Fenerbahçe burnunun ucundaki araziyi satın alıp (ta o zamandan beri devletten torpilli olduklarından) orada tesis kurup bayraklarını dikerek kendilerini tatmin etme yoluna da giderler. Bu yazı ise bunların Kadıköy’deki sevinç eylemlerinin, “ışıkları neden söndürdünüz” tantanasının veya Trabzon’luların bir kaç ay önceki orta yuvarlak dansının sonunda yazılmamış, tam tersine – linç edilmeye çalışılan kulübü linç etmeye çalışanların linç eylemini savunma gerekçelerinde gösterdiği gibi – en son Fenerbahçelilerin sevinmesinden sonra yazılmış, çok enteresan, yazarın durduğu yeri göstermesi açısından. Yoksa konunun içeriği anlamında hiç bir önemi yok. Bu “zamanlama” sadece – yazıda da belirtilldiği gibi – ittifakın korkuyla beklediği “acaba Türkiye ligini terk ederler mi” diye tir tir titrediği kongrede alınan tavır ve söylenenlerin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu teyit ediyor.
Üstad,yine döktürmüşsün tebrikler de anlayana, anlamak isteyene ve anlayacak zekası olanlara…
S.Seba kimmm baba parasıyla yöneticilik oynayanlar kim!?!?!?! Yan yana bunları yazdığım için özür dilerim GERÇEK SPORSEVERLERDEN!!! Göreve gelirken vizyon pazarlaması yapan ama 6 sene sonunda beceriksizliğini örtmek için ülke futbolunu ateşe atacak kadar gözü dönen şımarık yalı çocuğunun ligden çekilme maskeli seçim şovuna alet olan tüm taraftarlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.Bazen 10 koyunu yönetemeyecek kapasitede bir çapsızın, babasının parasıyla 117 yıllık bir kulübü nasıl satın aldığını ve kulüp mensuplarının da bundan ne kadar memnun olduklarını gördükçe uyandırmamak için hiçbir şey yazmamayı düşünüyoruz.DEMİŞ rakip taraftar…Zaten bu taraftar seviyesinde bile olamayan bir yönetim Türk Spor Yöneticiliği’nin aciz halini gözler önüne seriyor… Başka söze gerek yok…
O yalı çocuğu da diğerleri kümes çocuğu mu ve sen niye başka takım hakkında abuk sabuk yorum yapıyorsun? Fb başkanı hiç değilse gs başkanı gibi başkanlık yaptığı kulübe kendi sporcularının otelindeki konaklaması için fatura kesmiyor, kendi şirketlerini sponsor yapıyor babası da rakip kulübe destek veriyor. Sen git atinadaki manevi baban ve yolundan gittiği kendi taraftarlarınca bile şehir krosu denilen mafyöz,alengirli işler,kendini beğenme üstadı ve takımların hakkında salla…
Dedi… Daha ilk cümlesinde kendi kendini çürüten Atamanfobik ve ismini utancından yazamayan (-ki sebebi çok rezil ettik , yüzü yok) kompleksli vatandaş!?!?!
Bir rahmetli Süleyman Seba’ya bakın bir de rahmetli Togay Bayatlı’nın cenaze töreninde etrafındakilerle gülerek muhabbet eden Gs başkanına…
Sn Özonay yazınızı ve vermek istediğiniz mesajı harika bulduğumu belirtmek isterim. Ancak mevcut gerçeklerimiz karşısında da aynı derecede ütopik buluyorum… Neden mi? Dünyaları fenersaray, beşikbahçe galatataş olan fanatikler bu kadar güzel bir yazının altını bile kirletmişler de ondan….