Perşembe, Aralık 12, 2024
spot_img

Dinozorlar’dan Sekizkök’e Soru Bombardımanı

- Reklam-

Bu haftaki konuğumuz takımı koçu Yakup Sekizkök. Kendisi ile basketbola dair her şeyi konuşacağız.

Fatih Söylemezoğlu: Sezona Darüşşafaka’da başladınız. Çok üst düzey bir kadro olmasa da birbiriyle uyumlu oyuncularla oldukça başarılı giderken daha sonra Darüşşafaka’da bir şeyler oldu. Takımın önemli yabancı oyuncularının çoğu ayrılmak durumunda kaldı. Siz ise devam edenlerle dimdik ayakta kalmayı başararak, takviyelerle neredeyse yeni bir kadro oluşturarak kötü giden bu süreci yeniden toparlayıp, belli bir seviyeye de getirdikten sonra, basketbol kamuoyuna göre sürpriz bir şekilde ayrılıp yoluna Galatasaray ile devam ettiniz. Bize bu süreci biraz anlatır mısınız, neler oldu?

10’DA 8’LE BAŞLAMIŞTIK

Yakup Sekizkök: Sezon öncesi kendi olanaklarımız ölçüsünde iyi bir takım kurduk ve sezona da iyi bir başlangıç yaptık. İlk 10 resmi maçımızın Şampiyonlar Ligi de dahil 8’ini kazandık. Ancak bu süreç devam ederken yönetimimiz sıkıntıyı görüp, malum durum ile ilgili tedbirler almaya başlamıştı. Bunun için her şey yapılmaya çalışıldı. Ancak iş öyle bir noktaya geldi ki, kadrodan da bazı tasarruflar yapılması şart oldu. Bazı oyuncularımız ayrılmak durumunda kaldı. Bu sıkıntılı süreçte işler düzelene kadar ben de takımın başında kalacağımı deklare etmiştim. Yeniden kolları sıvadık ve neredeyse yani bir kadro oluşturarak en baştan başladık. Ve bu yeni kadromuzla da yarışmacı bir takım haline gelerek galibiyetler almaya başladık. Bu süreçte Galatasaray takımından bana bir teklif geldi, ben de Darüşşafaka’dan izin istedim. İki kulüp kısa süre içerisinde anlaştı ve ben de Galatasaray’a geçerek yeni yola girmiş oldum.

Cem Gökçe: Profesyonel olarak basketboldan uzaklaşalı uzun yıllar olsa da basketbolu izlemeye devam eden birisi olarak Yakup hocayı uzaktan da olsa takdir ederek izleyen birisiyim. Dolayısıyla kendi kariyeri açısından bir atılım yapması gerektiği kanısındaydım, hatta bazen biraz geciktiğini bile düşünmüşümdür tanımama rağmen. Ancak şunu da belirtmeliyim ki bir Galatasaraylı, eski bir Galatasaray koçu olarak, kariyerindeki sıçramaya Galatasaray’da başlamak riskli bir tercihtir. Kulübümüz değişik dinamikleri olan, çok kaygan bir zemini sahip, yönetimlerin aniden arkanızdan çekilebileceği, zaman içerisinde eğer işler iyi giderse de baş tacı edileceğiniz bir organizasyona sahiptir.
Camiaya olan saygımdan eleştirileri daha sert yapamıyorum. Çünkü ben de o camianın bir ferdiyim. Ama orta da bir gerçek var ki, ülkemizde genelde olduğu gibi kulübümüz de tipik bir futbol kulübüdür. Bu tabloda inşallah şansın yanında olur ve kalıcı nitelikte işlere imza atabilmeni temenni ederim.
Yakın zaman önce Darüşşafaka’dan benim de çok beğendiğim oyunculardan Can Korkmaz’ın bir röportajında, koçun ayrılmasının kendileri için sürpriz olduğunu ifade etmesi, içerisinde biraz da sitem barındırıyor gibi hissettim. Acaba ayrılırken oyuncularla bu anlamda bir konuşma, bilgilendirme vs. yaptınız mı, oyuncularla ya da kulüple aranızda bir kırgınlık oldu mu?

HERKES ÇOK ÜZÜLDÜ

Yakup Sekizkök: Hem yerli hem de yabancı oyuncular bu süreçte üzüntülerini dile getirdiler. Benim için de hepsi çok değerli bir gruptu. Kendileri ile farklı kulüplerde ya da Darüşşafaka’da da her zaman birlikte çalışırım. Hepsi çok güvendiğim oyunculardı. Sonradan gelenler de dahil olmak üzere bu grubu ekibimizle birlikte seçmiştik, iyi ki de onları seçmişiz diyorum. Bu süreçte ben oyuncularıma hep dürüst oldum. En başa dönecek olursak, bu problemler henüz kamuoyuna yansımadan biz yönetimle bu süreci takıma yansıtmadan nasıl atlatırız diye uğraştık, istişare ettik. Devamında durumu oyuncularımıza da bildirdik ve kendilerine birçok teklif gelmeye başladı. Kasım ayının başında tam takımların eksikliklerini görerek revizyona gideceği bir dönemdi ve oyuncularımız da iyi durumdaydı. Ancak oyuncular ayrılmak istemediler. Maddi olarak daha iyi teklifler gelmesine rağmen hepsi duygusal olarak takımla bir bağ kurmuştu.

AYRILABİLECEĞİMİ SÖYLEMİŞTİM

Ben o zaman kendileri ile bir toplantı yaparak dürüstçe şunu söyledim; “ben bu işler düzelene kadar buradayım, ama sonrasında ben de ayrılabilirim. Sonradan bana Yakup hoca bizi yarı yolda bıraktı, biz kaldık ama o bıraktı gitti demeyin” diyerek baştan her şeyi kendileri ile dürüstçe paylaştım. Bunu henüz hiçbir oyuncumuz ayrılmamışken söyledim. Hatta bu toplantıya bazı yöneticilerimiz de dahil olmuşlardı. Kendileri de bu duruma şahittir. O yüzden bu ayrılık kendileri için bir sürpriz değildi. Ancak her ayrılık bir burukluk oluşturuyor, onlar da üzüldüler ben de ayrılırken üzüldüm. Yaptığımız işin içerisinde bunlar var, profesyonellik her zaman için önümüze bakmamızı gerektiriyor. Şimdi bakınca, aralarındaki arkadaşlığı-takımdaşlığı o kadar iyi kurmuşuz ki hala iyi bir performansla Rüçhan hocanın da doğru yaptığı liderlikle sürdürüyorlar, bu da beni mutlu ediyor.

Fatih Söylemezoğlu: Tabiri caiz ise çözülme başladıktan sonra yeni takviyelerle toparlanmak hiç de kolay olmasa gerek. Ama siz onu da başardınız. Bunun bir formülü var mıydı, yeniden nasıl kendi içerisinde bu birlikteliği sağladınız?

Yakup Sekizkök: Aslında çok da hızlı bir şekilde olmadı. O süreçte birkaç oyuncumuz 3-4 hafta daha bizimle kalabilseydi şu an galibiyet sayısı çok daha yüksek olurdu. Ancak basketbol piyasası da bir açık Pazar. Oyunculara teklifler her zaman gelmeyebilir hem oyuncunun hem kulübün memnun kalabileceği fırsatlar geldiğinde de doğal olarak değerlendirmeleri çok doğal. Bu nedenle bazı maçlarda gerçekten çok eksik kaldık. O arada şöyle bir takvimimiz oldu, deplasmanda Aliağa maçı, arkasından Fener ve Efes maçları ve arkasında bir maç daha… Bu 4 haftalık süreçte galibiyet düşünmeden, yeni gelen oyuncuların adaptasyonu, sanki ikinci bir sezon öncesi hazırlığı gibi oyunculara yükleme ki, burada kondisyoner Ertan Bedir’in katkılarını da belirtmem gerek. Neticede bu dönemi maç kazanıp kaybedeceğiz kaygısının dışına çıkarak, üst üste mağlubiyetleri sineye çektik ve süreci yeniden bir hazırlanma süreci olarak kullandık. Tabii o ilk galibiyet gelene kadar da içten içe stresimiz artmıştı ama o galibiyetle oyuncularımız da yeniden özgüven kazanarak yapabileceklerine inandılar.

Cem Gökçe: Galatasaray’daki problemi sık değişen Türk oyuncular üzerinden görüyorum. Takımda kalıcı bir Türk oyuncu kadrosu olmuyor. Şu an ise çok iyi bir Türk oyuncu kadrosu olduğunu düşünüyorum. Açıkçası yabancılar hakkında yorum yapabilecek kadar kendilerini tanımıyorum. Hazır bu kadar iyi Türk oyuncuları bir araya getirmişken, bunlarla birlikte kalıcı olabilecek bir yabancı oyuncu yapılanması/planlaması var mı?

Yakup Sekizkök: Aslında sizin tarifini verdiğiniz felsefe kolej takımı felsefesi. Bazen bu yanlışta tanımlanabiliyor ama, Kolej takımlarında gelen oyuncu 4 sene orada hem okuyor hem oynuyor. Bu arada oradaki antrenörlerde 15-20 sene, belki daha fazla değişmeden çalışıyorlar. Gerçi oradaki kurallar da bir değişim içerisinde, dolayısıyla böyle uzun birliktelikler orada da azalmaya başladı. Yani onlarda yavaş yavaş Avrupa’ya benzemeye başladılar.

KADRO İSTİKRARI İÇİN BÜTÇE ARTIŞI GEREKİYOR
Galatasaray’a dönecek olursak, aslında Göksenin uzun süredir burada, Sadık 3 sezondur Galatasaray’da. Bütün oyuncuları sürekli olarak bünyede tutmak mümkün olamıyor. Buna etki eden birçok faktör var. Yerli-yabancı tüm oyuncular başarılı oldukça hedefleri değişiyor. Gelir beklentileri arttığı gibi, hedefinden başlayarak farklı arayışlara giriyorlar. Dolayısıyla o grubu bir arada tutabilmeniz için başarılı oldukça sizin bütçeyi sürekli artırmanız lazım. Oyuncuların ücreti başarılı oldukça artıyor, siz bütçeyi artırmazsanız söylediğiniz gibi bir oyuncu grubunu bir arada tutmanız mümkün değil. Biz bunu Efes’te ilk sene yaşadık. 10 milyonun altında kurduğumuz takım başarılı oldukça bütçe arttı. Hatta bazılarını bırakıp yerlerine çok daha ucuz oyuncular almamıza rağmen, başarılı olan oyuncuların ücretleri sürekli katlandığı için her sene bütçe artırılarak o grup bir arada tutuldu. O yüzden söylediğiniz durumu sağlayabilmek bu serbest piyasada çok kolay değil. Çok iyi bir takım kurup, o takımı 3 yıl, 4 yıl birlikte tutmak istiyorsanız her yıl o bütçeyi bir buçuk katına çıkarmanız gerekebilir.

Cem Gökçe: Galatasaray camiası basketbolu takip eden ve sürekli başarı beklentisi içinde olan bir camiadır. Galatasara’da bütçede mutlaka bir alt çizgi vardır ama, üst çigi yokur. Takım başarılı olduğu zaman üst çizgide hiç bütçe sınırlaması olmadan Efes’in bile harcayabileceği rakamlara çıkılabiliyor. Dolayısıyla ben kendi yaş grubumun Galatasaray’da Yakup hoca özelinde beklentisini şöyle özetleye bilirim, bu takım Lig de ve Avrupa’da şu anki organizasyonla başarılı olduğu zaman, bütçeyi yükselterek bu kulübü daha öteye taşıyabilecek örneğin ya da başka platforma taşıyabilecek bir koça sahip olmamız diye düşünür camia. Camianın her zaman böyle bir görüşü olduğunu Yakup hocaya hatırlatmak istedim. Böyle bir görüş var, bu görüşü açabilecek bütçe Galatasaray’da her zaman bulunur. Yeter ki bu takım sezon içerisinde güzel basketbol oynayıp ışık versin, sportif başarı yakalansın. Bu başarı yakalandığında bütçe arkadan geliyor Galatasaray’da, yani biraz ters çalışıyor sistem. Bunu hatırlatmak istedim.

Selam Gökçe: Ben Galatasaray kulübünden değilim ve eğer böyleyse kulübün bu yaklaşımını da hiç beğenmedim, tasvip etmiyorum. Bu anlamda abimin söylediklerine de tamamen karşıyım. “Başarılı olursanız bütçe arkadan gelir” diye bir sistem olmaz. Olursa da bunun adı sistem olmaz. Hedefinizi baştan koyarsınız, ona göre de bütçenizi belirler gereken paraları gerektiği zaman vererek yola devam edersiniz. Bunun doğrusu budur.

GELECEK SEZONUN BÜTÇESİ BELLİ

Yakup Sekizkök: Şu an mevcut sistem de sizin tarif ettiğiniz gibi zaten. Önümüzdeki sezonun bütçesi şimdiden belli. Çünkü sponsorlarla 2024 bütçesini Ocak-Şubat ayında konuşup belirliyorsunuz. Dolayısıyla yazın ona göre transfer çalışmalarınızı yapıyorsunuz. Biz bu yıl çok büyük bir başarı kazanırsak, ek bir sponsor ya da ek bir bütçe olur mu? Tabii ki olabilir, ama bu bütçeniz içerisinde nasıl bir oran teşkil eder bilemeyiz.

Selam Gökçe: İki sorum olacak, birincisi kendinizi bu sistem içerisinde kalıcı olarak görüyor musunuz? Kalıcı olmanın sırrı nedir sizce?

EKİP ÇALIŞMASI ÖNEMLİ

Yakup Sekizkök: 17 yaşından beri antrenörlük yapıyorum. 2007’den beri de A takımlarda görev alıyorum. Dolayısıyla kalıcı olduğumu düşünüyorum. Buraya gelmek için çok çalıştım, kendime güveniyorum. Hatta daha önceki kulübümde çok memnun olduğum için bu hedefimi bir miktarda erteledim. Şu anki konumumda da kalıcı olacağıma inancım tam. Bunu korumak hatta daha ileri taşımak için de tüm konsantrasyonum ile çalışmaya devam ediyorum. İkinci sorunuza gelince, kalıcı olmanın sırrı bana göre öncelikle iyi bir ekip ile çalışmanız lazım. Bu tek kişilik bir iş değil. Arkanızda size destek olacak, varsa eksiklikleri giderecek, hatta sizi de geliştirebilecek bir ekibiniz olması lazım, hem idari hem de teknik anlamda. Bireysel olarak da sürekli gelişime açık ve buna zaman ayıran birisi olmanız lazım. Çünkü basketbol değişiyor. Eskiden sadece saha içerisine odaklanıyorduk, ancak yeni jenerasyonun genç oyuncuların özellikle farklı ihtiyaçları oluyor. Özellikle onlarla iletişim kanallarını doğru kurarak onlara yardımcı olmak lazım, onlara hedefler koyarak bireysel gelişimlerine yardımcı olmak lazım. Bunları yapabilmek için de sürekli çağın gereklerine uygun olarak kendinizi geliştirmeniz lazım. İşin teknik yeterlilik kısmı olmazsa olmaz şart. Her türlü iletişim kanalını ve materyali kullanarak donanımlı olmak şart. Oyuncularınızın sahada sizin söylediklerinizi yapabilmesi için sizin basketbol bilginize inanması gerekli. Ayrıca sektörle olan ilişkileriniz, onların düşüncelerinde bıraktığınız olumlu izlenimler de çok önemli. Ben Darüşşafaka’da 3 kez çalıştım. Geçen hafta oranın yöneticileri ile birlikte maç izledim. Galatasaray’da bu ikinci dönemim, daha önce de asistan olarak görev almıştım. Kalıcı olmanın sırlarının buralarda gizli olduğunu düşünüyorum.

Selam Gökçe: Sahaya baktığımda Ülkemizdeki çok beğendiğim basketbol koçlarından birisisiniz, o nedenle sizi keyifle izliyoruz. Sahadaki duruşunuz, davranış biçiminiz, konuşmalarınızı çok beğeniyorum. Bu bağlamda bir soru sormak istiyorum, sizin gözünüzden Ülkenin en önemli iki sorunu nedir. Basketbolla ilgili olamayabilir.

TÜRKİYE’NİN SORUNU EĞİTİM

Yakup Sekizkök: Bence en önemli sorunumuz eğitim. Eğitimin de ilk kademesi, anaokulu ve ilkokul eğitimi. Şöyle bir tespitim var, kızım 5.sınıf öğrencisi dolayısıyla eşimle birlikte sürekli eğitimi ile ilgilenirken, yakın zamanda o da bir yarışa gireceği için sektörde neler olduğunu da takip etmek durumunda kalıyoruz. Takip ederken de şunu görüyorum. Ben ilkokul okurken bu kadar çok özel okul olmadığı gibi, oralarda okumak maddi olarak bu kadar zor değildi. Bunun yanında devlet okullarının eğitim kalitesi de şimdikinden çok daha iyiydi. Devlet okulu ile özel okul arasında eğitim kalitesinde hiçbir zaman bu kadar fark olmadı. Bunda öğretmenlerimize sağlanan olanakların da etkisi olduğunu düşünüyorum. Çocukların ilkokul 4.-5.sınıfa kadar alacağı eğitimin çok önemli oluğunu düşünüyorum. Çok genç ve kalabalık bir nüfusa sahibiz. Dolayısıyla herkesin aynı kalitede eğitim almasını sağlayabilmek kolay değil, ancak bu sağlandığı takdirde de ileride ülke olarak birçok sorunumuzu çözeceğimizi düşünüyorum.

Selam Gökçe: Benzer düşüncelere sahip olduğumuz için çok memnun oldum. Ben de ülkenin en önemli iki sorununun eğitim ve nüfus planlaması olduğunu düşünüyorum. Çok teşekkür ederim.

Necip Kapanlı: Sadık Emir Kabaca’yı sormak istiyorum. Çok yetenekli bir oyuncu, dış şutu var, topu yere vurabiliyor ama sanki temastan kaçan, işin biraz kolayına yönelen bir duruşu var gibi gözüküyor. Disiplin konusunda da kulağımıza gelen şeyler oldu geçmişte. Oysa bizim ondan beklentilerimiz çok yüksek. Senin Sadık ile ilgili yorumun nedir?

SADIK’TAN BEKLENTİLETİM ÇOK BÜYÜK…

Yakup Sekizkök: Beklenti konusunda size katılıyorum. Benim de kendisinden beklentim çok yüksek. Zaten kendisi ile de yaptığım görüşmelerde bu beklentimi kendisine ilettim. Bu konuda da peşini bırakmayacağımı, kendisinden bu performansı alana kadar ne gerekiyorsa yapacağımı da söyledim. O günden beri de kendisi gayreti ile performans olarak kafalarımızda hiç soru işareti bırakmadı. Temasla ilgili şunu söyleyebilirim, Sadık sezon başından beri çok uzun süreler oynamak zorunda kalmış, hatta geçen yılda. Hem 4 hem de 5 pozisyonunda oynamak zorunda kalmış. Tabii 30-35 dakika sahada kalınca insanın kendisini faulden koruma refleksi göstermesi, enerjisini saklama gayreti birazcık temastan kaçmasına neden olabiliyor. Ancak şimdi Samet ve Karahan’ın eklenmesiyle Sadık’tan çember altında hem potayı koruma, hem ribaund, hem de kontak anlamında beklentimiz arttı. Her geçen gün de bunu geliştiriyor. Yanılmıyorsam 3 maç önce 6 blok yaptığı bir maçı var. Bu da bize kendisinin de gayretini gösteriyor. Birlikte çalışmaya başladığımızdan itibaren, ki Milli takımda da birlikte çalıştık ve hiçbir disiplin sorunu yaşamadık.

Necip Kapanlı: Ergin Ataman ile çalışmanın iyi ve kötü yönleri nelerdi? Birlikte çalıştığınız kulüplerden ekstra ücret alıyor muydun, çünkü asistan koç sözleşmen vardı ama, üç maçta bir head koç olarak görev yapıyordun ?

ATAMAN’LA ÇALIŞMAK…

Yakup Sekizkök: Yok maalesef aynı ücret ile devam ediyordum. Şaka bir yana Ergin hoca ile çalışmanın iyi yönünü şöyle anlatabilirim, öncelikle tecrübeli antrenörler ne istediğini iyi bilen insanlar. Ergin hoca da takımından ne alabileceğini, rakibe karşı nasıl hazırlanması gerektiğini bilen birisidir. Kendi bilgisine güvenen ve özgüveni yüksek antrenörler çok deneme yanılma yapmıyor. O yüzden sizin de koçun tarzını, beklentisini bilmeniz işinizi çok kolaylaştırıyor. Ergin hocanın bu özgüveni asistanların da işini çok kolaylaştırıyor. Bazı koçlar çok fazla doküman ister daha fazla video editi ister ve 10 şey hazırladıysanız 3’ünü seçer. Ergin hoca ne istediğini çok iyi bildiği için, 2 şey söyler biz o iki şeyi hazırlarız ve hayat devam eder. Dolayısıyla kendisi ile çalışmanın en büyük kolaylığı buydu. Zor yönleri kendisi tüm sorumluluğu her zaman tek başına üzerine aldığı için, sıkıntılı günlerde, mağlubiyetlerin olduğu dönemlerde tabii ki fikir ayrılığına düşüp çatıştığımız günler de olmuştur. Kendisinin bizlere kızdığı günler de olmuştur. Ama maç biter ekip çalışması, birliktelik devam eder. Zorluk olarak sadece bunu söyleyebilirim. Onun dışında karşılıklı beklentileri bildiğimiz için rahat çalışmışızdır.

Necip Kapanlı: Basketbolumuz çok iyi günlerden geçmiyor. Sence düzeltmemiz gereken ilk konu hangisi?

Yakup Sekizkök: Altyapılarda kulüp sayısının artması, basketbol okullarının artması, küçük yaşta daha çok çocuğun basketbol oynamasını düşünüyordum. Yetenekli çocuk her branşı yapabiliyor, onun yakalanmasını sağlayacak ağın genişletilmesine pozitif bakıyordum ama görüşüm değişti çünkü her yerin eğitim kalitesini kontrol etmek mümkün olmuyor. Şimdi ise belki de ağı küçültüp belli merkezlerde yoğunlaşmak gerektiğini düşünmeye başladım.

Eskiden altyapıya önem veren kulüplerde bir sonraki jenerasyona geçecek 7-8 oyuncudan söz ediliyordu, bu sayı şimdi çok düştü. Çocuklar kaliteli organizasyonlara geç yaşta geliyor ve maalesef kaybediliyor.

Gelinen noktada ağı küçültecek antrenör kalitesini yükseltmemiz gerekir. Bir oyuncu yıldız takıma kadar yanlış eğitim almışsa iş işten geçmiş oluyor.

Necip Kapanlı: Türk oyuncuların A takımlarda süre sorunu konusundaki düşüncelerin neler?

Yakup Sekizkök: Türk oyuncunun antrenörle olan güven bağlantısı önemli. Antrenörün oyuncuya güveniyor olması lazım. Genç Takım ile A Takım arasında bir basamak ama çok büyük bir basamak. Son zamanlarda altyapılarda fiziksel gelişime önem verildiğini sevinerek görüyoruz. A Takıma geçenler bazı kavga eder noktaya geldi. Fiziksel bunu yaptığı zaman antrenmandaki dinamiklerin içine girebilecek, maçta da fırsat geldiğinde kullanabilecek noktaya yaklaşıyor. Ancak şu bir gerçek ki Avrupa Kupası ve sert ligimizde gençleri ön plana koyamıyoruz.

Necip Kapanlı: Amerika’dan dönen Karahan’a süre veriyorsun…

KARAHAN ANA ROTASYONA ADAY

Yakup Sekizkök: Karahan daha da iyi duruma gelecek, macerasından aradığını bulamadı, her koleje giden iyi eğitim alacak diye bir şey yok. Antrenman kalitesi yükseldi, bu pozisyonda ihtiyacımız vardı, Sadık 4 numarada tek kalmıştı. Karahan 3 de oynayabiliyor. Çok memnunuz ve gelecekte ana rotasyon için aday olduğunu düşünüyoruz.

Fatih Söylemezoğlu: Euroleague dahil, Avrupa kupalarında da yıllardır edindiğin bir tecrüben var. Bu bağlamda oynanan basketbolda bir fark var mı?

Yakup Sekizkök: Oyunda farklar, değişim var. 10 yıl öncesine göre hız, tempo ve kontak arttı. Takımların kullandığı top adedi ve buna bağlı olarak yapılan savunma, alınan ribaunt rakamları da yükseldi. Eskiden çok sık görmediğimiz yüksek score’lu, 90’lar, 95’ler atılan maçları izliyoruz her hafta.
Bence Bunun birkaç sebebi var, öncelikler oynanan maç sayısı daha fazla. Hem Avrupa kupalarına iştirak eden daha çok takımımız var hem de bu organizasyonlar formatlarında yaptıkları değişikliklerle normal sezonda oynanan maç sayısını arttırdılar. Maç sayısı arttıkça dinlenme ihtiyacı da artıyor ve takımlar sezon içinde daha az sayıda antrenman yapabiliyor. Bu da takımları hücumda daha basit organizasyonlar kurmaya itiyor. Yarı saha basketbolunda daha çok pas, cut ve perdeleme kullanıp, keskin kuralları olan hücum sistemlerini adapte etmek yerine, Tek bir aksiyonla hızlı hücumda veya geçiş hücumunda sayı şansı arama yoluna gidiyor takımlar. Bu hem top kaybı riskini azaltıyor hem de hücum adedini arttırıyor.
Bunun yanında eskiden topa yön veren, oyun kuran tek bir guard tercih edilirken artık takımlar sahadaki beşlerinde 2 hatta 3 guard tercih ediyorlar. Bu da tabi ki oyunu hızlandırıyor.

HAKEM KONUSU…

Fatih Söylemezoğlu: Hakemlerimiz hakkındaki samimi görüşünüz nedir? Hangi konuda en çok kendilerini geliştirmelerini beklersiniz? Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığınız zaman, onlar ile bizim hakemlerimiz arasında bir fark var mı? Varsa neler?

Yakup Sekizkök: Maçlarda her ne kadar itiraz edip, talepkar olsak da bu sezon Türk takımlarının Şampiyonlar Ligi ve Eurocup maçlarında şahit olduğumuz hakem performanslarından sonra hakemlerimizin hakkını teslim etmemiz lazım.
Benim kendi adıma beklentim maç içinde iki takıma çalınan kararlarda bir standart olması. Yoksa hatasız maç olmayacağı malum. Biz oyun akışında nasıl hata yapıyorsak oyunun paydaşlarından hakemin de her detayı yakalaması kolay değil. Kaldı ki bizim bazen maçlardan sonra pozisyonları kayıttan izlerken defalarca geri alıp bakıp yine de net göremediğimiz pozisyonlar oluyor. Buna bir de canlı, anlık karar vermek kolay değil.
Ben maçta emin olmadığım pozisyonda itiraz etmemeye çalışıyorum. İtiraz ettiğim durumlarda, tabi saygı sınırları içerisinde, hakem abi veya arkadaşımızdan iletişime geçip makul bir açıklama geldiğinde genelde ikna oluyorum. Bazen bu iletişimi kuramadığımızda, tabiİ bu tek taraflı bir şey değil bizim de antrenör olarak buna açık olmamız lazım, maçın da tansiyonuyla itirazımı uzattığım durumlar da oluyor.
Ben antrenörlüğe çok küçük yaşta başladım ve uzun yıllar altyapıda çalıştım, yardımcı antrenörlük yaptım ve çeşitli seviyelerde birçok hazırlık maçında hakemlik de yaptım. Federasyonumuz hazırlık maçlarında uygulanan mecburi hakem uygulamasını devreye sokmadan önce bu normal bir uygulamaydı ve hiç istemediğimiz bir sorumluluktu. Saha içerisinde en kritik ve en zor iş hakemlik. Arada kalmak, maça etki etmeden yönetmek iki tarafı da idare etmek çok zor. Bunu çok iyi bilsek de bazen antrenör olarak kendinizi tutamayıp dozu aştığınız zamanlar oluyor.

Fatih Söylemezoğlu: Önce Galatasaray ile birlikte sizin ileriye dönük planlarınız, sonra da kişisel kariyer hedefleriniz nedir?

İLK HEDEF BCL’DE FINAL-FOUR

Yakup Sekizkök: Galatasaray’da Şampiyonlar Liginden elendikten sonra şu an Basketbol Süper Lig play-off larına hazır ve iddialı girmek istiyoruz.
Önümüzdeki sezonda da Şampiyonlar Liginde hedefimiz Final-Four oynamak ve ilerleyen sezonlarda Galatasaray’ı hem Basketbol Süper Liginde hem de Avrupa’da hak ettiği seviyeye ulaştırmak.
Kişisel olarak benim her zaman hedefim bulunduğum organizasyonu geliştirmek ve kendime ve takımıma daha yüksek hedefler koymak olmuştur. Bunu da yapmanın yolu da sahip olduğumuz oyuncu grubunu geliştirerek takımı yukarı çekmek ve ihtiyaç duyduğumuz bölgelere iyi oyuncular ekleyip takımın kapasitesini arttırmak. Bu hem takımızı hem de antrenör olarak kendinizi geliştirmenizi sağlıyor ve sizi bir sonraki basamağa taşıyor.

Bu söyleşi için bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz…

Bu günlük de bu kadar…

Unutmayın, yaş sadece bir rakam. Basketbol ise ruhumuzun büyümeyen çocuğudur. Hem Dinozor hem de genç olabilirsiniz!

- Reklam-

1 Yorum

  1. Sevgili Yakup Hocanın ülkemizin en önemli sorununun eğitim olarak düşündüğünü ifade etmesi, önemle de Anaokulu ve devamında İlkokul’un çok büyük önem taşıdığını belirtmesini çok kıymetli bulduğumu söylemek isterim. Kendisine bu tespitlerinden dolayı teşekkür ederim. Hangi konuya el atarsak atalım temelinde eğitim olayı söz konusu. O yüzden hepimizin öncelikli konusu çocuklarımızın eğitimi olmalı. Saygılarımla

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

33,250TakipçilerTakip Et
37,540TakipçilerTakip Et
65,321AboneAbone Ol

popüler

zonguldak psikolog
zonguldak bireysel terapi
online terapi