- Reklam-
Beşiktaş Kulübü Basketboldan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Umut Tahir Güneş, basketbol şubesindeki süreci anlatırken, “Menajerlerle kavga etmek çok yanlıştı ve bu durum Beşiktaş’a geçmiş dönemde zarar verdi.” dedi.
Güneş’ten pasajlar…
- Geçen sene işler kötü giderken ‘Beşiktaş küme düşmez. Beşiktaş kümede kalacak ve gelecek sezon çok farklı bir basketbol takımı izleyeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.’ diye bir vaatte bulunmuştum. Son maçta ligde kaldık. Nedim’le lig arasında görüşmelerim oldu, kendisi de yuvasına gelmeye sıcak bakıyordu. Bursaspor‘la anlaştı ve Beşiktaş’a dahil oldu.
- Menajerlerle çalışmamak çok yanlış bir karardı. Menajerlerle kavga edip Beşiktaş basketbolu kenara bırakıp kişisel ego haline getirmek yanlıştı. Böyle bir durumda hiç kimse Beşiktaş’a oyuncu vermek istemedi. Menajerler yüzünden oyuncular gelmek istemedi. Göreve gelince o yanlışı düzelttim.
- Beşiktaş, Banvit projesini tamamlayamadı. Birbirinden değerli, inanılmaz oyuncular vardı. Bu oyuncuların tamamı kulüpten gitmişti. Alperen Şengün ve Şehmus Hazer dışında diğerleri Beşiktaş’a, Beşiktaş onlara kıydı. Kerem Konan, Samet Yiğitoğlu, Demir Doğan, Oğuzhan Göktepe, Sadık Emir Kabaca, Ercan Osmani, Hakan Sayılı. Bunlar Beşiktaş’ın oyuncularıydı. Neden gittiler? Beşiktaş’ı bambaşka seviyeye taşıyacak oyuncular bunlar. Neden kavga edildi? Bunlar olmaması gereken şeylerdi. Yanlış işlerdi, bunları düzlettik.
- Şu anda elimizdeki oyuncular çok değerli ve geleceği olan oyuncular. Bunları 4-5 sene sözleşmeyle kulübe bağladık. Banvit projesinde giden oyuncularımız vardı. Samet, Kerem, Demir, Oğuzhan bunlar yurt dışındaydı. İlk planlamam bunları geri getirmekti, hepsiyle 4-5 senelik sözleşme imzaladık. Samet ve Kerem’i 1 sene içinde Alperen gibi NBA‘e uğurlayacağız.
- Alimpijevic’in Bursaspor’la sözleşmesi vardı, feshetti. Nedim’le Sırbistan’a giderek görüşmeler yaptık ve ikna ettik. Alimpijevic’in Avrupa Ligi’nde ciddi talipleri vardı. Ona farklı bir Beşiktaş olacağının ve Europcup’ta olacağımızın sözünü verdik. Bize inanarak teklifimizi geri çevirmedi.
- Futbolda başarısızlık olunca taraftarda bir kırgınlık oluşuyor. Bunu düzeltmek, taraftarı Akatlar’a çekebilmek kolay değil. Ortada bir hikaye ve başarı var. Sosyal medyadan sürekli yaptığımız çağrılar etkili oldu ve salon eski günlerine dönmeye başladı.
- Çok büyük bütçemiz yok. Kısıtlı bütçeyle iyi ve hedefleri olan bir kadro yaptık. Milyonlar harcayıp şampiyonluğa oynayan bir takım değil de ideal milyonları harcayıp hedefi olan, aile ortamı olan sağlam takım kurabilmek benim hedefim.
- Yeni bir başkan, yeni bir yönetici olsa da önemli olan ahengi, ailevi durumu bozmamak. Onu bozmadığımız sürece bu sezon Avrupa Kupası’nı alma şansımız çok yüksek. 1-2 takviye hakkımız daha var. Avrupa’da kupayı, Türkiye‘de de minimum yarı finali göreceğimize inanıyorum.
- Seçimleirn yapılacağı Aralık 3’e kadar mazbatam elimde ve bu takımla birlikteyim. Sonuna kadar da takipteyim. Yarım kalan bir hikaye olmasını istemiyorum. Ben olayım ya da olmayım hiçbir zaman Beşiktaş basketbolu yalnız bırakmayacağımdan emin olabilirsiniz.
- Reklam-
BJK’nın Banvit ‘in eski oyuncularının katılımı ile proje takım haline getirilmesi olayı bir eğrisinin doğrusuna denk gelmesi hikayesi bence … BJK’ya saygımdan kimsenin şüphesi olmasın , yazdıklarımın kimseyi rahatsız etmesini istemem sadece şahsi gözlemlerimi paylaşıyorum. Şimdi ; basketbolu kulübe yük olarak gören, fazla uğraşmak istemeyen bir yönetim var. Öte tarafta elindeki oyunculardan çok umutlu olan ve oyuncuları pazarlamak , piyasalarını arttırmak isteyen menajerlik şirketi var. Menajerlik şirketi basketbol “belasını” defetmek isteyen yönetimin imdadına yetişiyor, ilk başta fazla bir şey beklemeyen yönetimden yetki alıp “amatör branşı” adeta kiralıyor. Yabancısız başlanan sezonun ilk 5-6 maçı kaybedildikten sonra tüm basketbol kamuoyunu heyecanlandıran oyuncu performansları ve galibiyetler arka arkaya geliyor. Her şey yolunda giderken, oyuncuların piyasalarının artması neticesinde BJK yönetimi su akarken testiyi doldurmalı deyip oyunculara yüksek bonservis bedelleri istemeye başlıyor. Öte yandan menajerlik şirketi “oyuncularından” bazılarının sahada süre alıp almadıklarına, hangi pozisyonda oynatılacaklarına dahi karışmaya başlıyor. Gerginlik iyice artınca menajerlik şirketinin sahibi ile takımın o zamanki koçu ve yönetim tartışmalarını çok sert açıklamalarla kamuoyuna açık olarak yapmaya başlıyorlar ve menajerlik şirketi sahibi intikam alacağını söylüyor, o intikamını da BJK’nın küme düşme tehlikesi yaşadığı sezon alıyor. Menajerlik şirketinin anlaşmazlık yaşadığı koç Ahmet Kandemir gönderildikten sonra transfer yapmakta, oyuncu tutmakta ve oyuncu bulmakta sıkıntı yaşayan BJK sezon başında yapamadığı transferleri artık yapabiliyor, eski oyuncuları geri geliyor dolayısıyla BJK kümede kalmayı başarıyor. Genç oyuncuların oynatılmasının yarattığı heyecan nedeniyle görülmese de işler zaten biraz sıkıntılı başlamıştı, yabancısız oynanan süreçte takımın koçluğunu yapan Burak Bıyıktay’ın menajerlik şirketi kendisini istemediği için görevine son verildiği dedikoduları çıkmıştı. Sonuç olarak yapılan “menajerlik oyunu” neticesinde Türk basketbolu önümüzdeki 20 yıl ülkeyi taşıyabilecek yetenekleri (A. Şengün,S. Kabaca,Ş. Hazer ,E. Osmani,Furkan Haltalı,S. Yiğitoğlu) kazandı, Türkiye’nin en köklü kulüplerinden birisi ipleri verdiği şirketle yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle küme düşmenin kapısından döndü. Pragmatik olarak bakınca film mutlu sonla bitmiş gibi gözüküyor fakat her işimizde olduğu gibi sistem ve kurumsallık eksiklikleri de sırıtıyor.
Üstte yorum yazan yazara teşekkür ediyorum. Konuyu harika özetlemiş.
BJK aslında ortaya bir proje koy(a)madı, sadece var olan ancak günümüz şartlarında maddi desteği kesilince akim kalan bir projenin sürdürülmesini üstlenip onun “ekmeğini yeme”ye talip oldu. Elbette bu da bir adımdır ve ilk bakışta olumlu sonuç verdiği de söylenebilir. Bununla birlikte -Kemal Bey’in de altını çizdiği üzere- 100 küsür yıllık bir camianın basketbol takımını bir menajerin insafına bırakmanın bir bedeli olacağı göz ardı edilince başarısızlıkla -biraz da erken bir şekilde- yüzleşmek kaçınılmaz oldu.
Türk basketbolu maalesef -günümüzde Don Kişotluk olarak kabul edebileceğimiz- altyapıya destek veren birkaç kulüp haricinde menajerlerin ve oyuncu ailelerin belirleyici oldukları bir süreçte ilerliyor. Bu anlayış hem kulüplere hem de oyunculara zarar veriyor. Bu döngüde -birkaç yerli oyuncu müstesna- tek kazanan menajerlik şirketleri olarak gözüküyor. Efes, Tofaş, FB ve birkaç kulüp daha olmasa gelecek 10 yılda ligde oynayacak yerli oyuncu ihtiyacını Caddebostan sahilinde sokak basketbolu oynayan abilerimize lisans çıkararak karşılayacağız gibi duruyor. Buna çözüm bulmanın imkânı elbette var ama her şeyi paraya tahvil eden zihniyet son 20 yılda tüm ülkeyi kuşattığından kimse -eğer maddi ve/veya manevi bir kazanç getirmeyecekse- elini taşın altına koymaya yanaşmıyor.
Korkarım ki -düzen böyle süregiderse- gelecek yıllarda kimse Harun Erdenay, İbrahim Kutluay, Levent Topsakal, Orhun Ene, Mehmet Okur, Ömer Büyükaycan, Ufuk Sarıca gibi takımlarını taşıyan ve “büyük oyuncu” olarak adlandırılan “yerli” yıldızların doğuşuna ve ülke basketbolunu aydınlatışına tanıklık edemeyecek.