Genç Dinozor kimdir? Basketbol ruhu genç ve enerjik olan, dinozor misali tecrübeli spor insanlarıdır. Kadroda kimler var? Necip Kapanlı, Haydar Kemal Ateş, Cem Gökçe, Selam Gökçe, Fatih Söylemezoğlu ve zaman zaman “Genç Dinozor” konukları.
Amacı nedir? Türk Basketbol Kamuoyuna ve özellikle veli, oyuncu, antrenör, yönetici ve tüm “Genç Öz kaynak” gruplarına gündemde ait basketbolun saha içi ve saha dışı olaylarını farklı ve geliştirici bakış açısıyla değerlendirmek ve basketbol kamuoyuna farklı düşünce pencereleri açmak.
Konu 1: VELİ TERÖRÜ…
Bu haftaki ilk konumuz aşağıdaki videoda da izleyebileceğiniz gibi özellikle altyapı maçlarında velilerin sebebiyet verdiği tribün terörü ile birlikte velilerin çocuklarının altyapıda aldığı eğitime müdahaleleri. Dolayısı ile konu ile ilgili uzun yıllar altyapıda antrenör ve yönetici olarak çalışan Selam Gökçe’nin görüşlerini alarak başlamak istiyoruz;
S.G.: Sorunun temeli sadece veli olmak değil, bir grup insan o salona girdiğinde çılgınca deşarj olmak peşinde. Bu yeni bir hadise değil. 20 yıl önce de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Çalıştığım dönemde özellikle İl Temsilcisi tarafından biz kulüplere bu durum söylenerek yardımcı olmamız istenmiştir. Özellikle sezon başlamadan velilerinizle konuşarak, olası müdahale ve çirkinliklerin önüne geçmemizi isterler. Bizim de çok rahatsız olduğumuz bu durumla ilgili velilerle defalarca görüşmelerimiz olmuştur. Ancak netice alamadığımız gibi, kulüpte yönetici olan ve çocuğu altyapıda oynayan, dışarıda son derece beyefendi bir veli/yöneticimizin bile dışarı atıldığına maalesef şahit oldum.
Bu konuda eğitim önemli ancak, sen ne kadar eğitirsen eğit, Türk insanın psikolojisi ve kontrol edilemez hali dışarıya öyle bir yansıyor ki maçlarda bazen yer yerinden oynuyor.
Aslında sorun sadece bizde değil, yurtdışındaki altyapıları takip eden arkadaşların söylediği durum oralarda da benzer.
Maalesef veliler çocukları üzerinde korkunç etkin olmaya çalışıyorlar, 3 gün antrenman ya da maç izleyip oyunu tamamen kavradıklarını zannederek otorite olduklarını sanıyorlar. Ve devamında gerek oyuncuya gerek hakeme müdahalede bulunuyorlar.
Tabii ki bunun çaresi öncelikle eğitim ama nasıl bir eğitim olmalı bunu tartışabiliriz. Konu çok önemli, çünkü bu durum o sahada görev yapan herkesi ilgilendiren ciddi bir veli terörü. Düşünün ki, kendi takımının antrenörünü döven veli var, gerekçesi de çocuğumu az oynatıyorsun. Dolayısı ile veli terörü sadece hakeme ya da rakibe karşı değil, kendi takım mensuplarına karşı da var.
Yıllar içerisinde konu ile ilgili çok kötü örnekleri yaşayarak gördüm. Maalesef kolay çözüme ulaşılacak bir konu değil.
C.G.: Bana göre öncelikle toplumsal agresivitemiz yüksek olduğu sürece bu işin çözümü kolay değil. Toplum çok gergin, bu gerginlik dolayısı ile veliler de gergin. Altyapı maçlarına gittiğimde gördüğüm manzara, tribünlerde adeta saatli bombaların olduğu… Ama buna karşılık ortada hiçbir güvenlik kuvveti yok. Sanırım her yere güvenlik görevlisi getirmek de mümkün olmuyor.
Bu gergin atmosfere neden olan birden çok faktör olsa da, ben öncelikle koçların sakin olmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü koç sakin olursa, oyuncular da sakin oluyor ve bu durum salondaki atmosfere de yansıyor. Sonrasında birkaç çılgın veli dışında herkes bu durumdan olumlu anlamda etkileniyor. Ayrıca koçların gergin oyuncularını gerektiği kadar kontrol edememeleri ve devamında da hakemlerin gergin koçları kontrol altında tutamamaları neticesinde istenmeyen birçok olay gerçekleşiyor. Koçların gerginliği, oyuncularına bağırıp çağırmaları bu anlamda çok önemli diye düşünüyorum. Geçmişte benzer hataları ben de yaptım ama şu an bunun ne kadar yanlış olduğunu görebiliyorum.
F.S.: Hepimizin çocukları ya da yeğenlerimiz altyapılarda spor yaptı. Kimisi başarılı oldu, kimi olamadı. Dolayısı ile bizler de veli konumunda oralarda çok bulunduk, bulunmaya da devam ediyoruz. Biz niçin maçları izlerken o duygu durumuna kendimizi kaptırıp aşırılıklar yapmıyoruz, acaba sorun daha derinlerde mi diye düşünüyorum.
N.K: Türkiye’de maalesef eğitim düzeyi çok aşağılarda. Hatta okumuş insanların bile bir kısmı eğitimsiz. Temelde bunun yattığını düşünüyorum. Ayrıca velilerin farkında olmadığı bir durum var, o da spor yapan çocuklar arasında belki de binde bir oranında (belki daha da küçük bir oranda) bu işi meslek olarak sürdürebilecek yetenek çıkıyor.
Eskiden veli terörü bu boyutta değildi. Bunu etkileyen faktörlerden birisi de, eskiden veliler bu iş için para vermiyordu. Şimdi ise spor okullarına bütçelerinden ciddi bir para vermek zorunda kalıyorlar. Spor okulları da veliye müşteri olarak yaklaşıp kaçırmamak için, “senin çocuğun çok iyi” diye veliye gaz vererek beklentiyi yükseltiyor. Halbuki gerçek öyle değil.
Sporda şiddet yasasının buralarda uygulanmamasını ben şiddetle eleştiriyorum. Yasa var, uygulayan yok. Altyapılarda silah çekip, neredeyse adam öldürecek insanlar cirit atıyor.
F.S: Yaptırımların caydırıcılığı önemli. Dolayısı ile önümüzdeki hafta bu olaylara en çok muhatap olmuş eski bir İl Temsilcisi arkadaşımızla birlikte çözüm önerilerini konuşalım istiyoruz. Geçmişte Ankara’da da çözüme yönelik bazı girişimlerimiz olmuştu. Ancak bunlar kural haline getirilip sürekliliği olmadığı için her şey eskisi gibi devam ediyor.
Konu 2: YİNE GALATASARAY…
BSL’de bu hafta oynanan maçlarda gözlemlediğimiz özellikle Galatasaray Ekmas takımının performans düşüklüğü ile birlikte, bu durumun saha içerisinde oyuncular arasında ve oyuncu-koç iletişimindeki olumsuz görüntüler başladı. Sezonun devamı düşünüldüğünde bundan sonraki süreç nasıl yönetilmeli? Ayrıca son maçta, son topun doğru oyuncuya kullandırıldığını düşünüyor musunuz?
C.G.: Öncelikle belirtmeliyim ki bu konuda ben Galatasaraylı olarak tarafım. Galatasaray’da bir düzen değişikliği oldu. Bu değişiklikte Dee Bost geldi ve onun gelişi ile birlikte işler çıkmaza girdi ve peş peşe maç kaybetmeye başladılar. Bu tip değişiklikler sonrası çıkmaza girmek hayli fazla olabiliyor. Örneğin, Clippers takımına James Harden geldi ve şu anda 4’te sıfır ile bütün maçları kaybetmiş durumdalar.
Dee Bost da zaten etkin bir oyuncu ve kişiliği ile bu durumu etkiliyor. Etkilediği için de bu düzen değişikliğini diğer oyuncular benimseyemiyor. Benimsedikleri zaman umarım durum değişir.
Ben koç olarak geçmiş tecrübelerime dayanarak şöyle düşünüyorum, antrenörlüğüm zamanında da bu hatayı yapmış birisi olarak ameliyatlarla ilgili sık tekrar edilen bir sözü de hatırlatmak istiyorum, şöyle ki; “Çok iyi, iyinin düşmanıdır.” derler. Bu bağlamda Galatasaray iyi gidiyordu, özellikle Türk oyuncular iyi oynuyordu, bunun üzerine çok daha iyi olmaya kalkıştılar ve şu an durum bu. Böyle olunca da iyi giden takıma bu tip bir karakterin alınması bence çok iyi olmadı. Umarım zamanla durum düzelir.
Maçta sadece koçla oyuncu arasında sürtüşme yaşanmadı, Dee Bost ile bir Türk oyuncu arasında da kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Takım içinde bunlar başlarsa sonuçları iyi olmaz. Galatasaray Fatih Terim zamanında futbol takımında benzer bir durum yaşadı ve neticede başarısızlıkla birlikte koç ve yönetim değişti.
Burada koçun agresifliği maalesef kendi başını yakacak gibi görünüyor, çünkü yönetimler bu gibi durumlarda oyunculardan yana tavır alırlar. Umarım iş bu noktalara gelmez.
Darüşşafaka maçında son top ile ilgili eminim ki birkaç aşamalı bir plan çizilmiştir, sonuçta son top İsmet Akpınar’a geldl, ama blok oldu. Bunlar olabilen şeyler.
S.G.: Benim merak ettiğim konu Dee Bost’un transferini acaba koç Mitroviç mi istedi, yoksa yönetimin tercihi miydi? Hatırlarsanız Manisa’ya giden Daron Russell’da bireysel becerileri yüksek, aynı tipte bir oyuncuydu. Madem aynı tip bir oyuncu alacaktınız, bana göre Russell, Bost’tan daha iyi bir oyuncuydu.
Sadık Kabaca’nın koçla yaşadığı görüntü içerisinde eğer oyuncu psikolojisi içerisinde kabul edilebilir sınırları aşmadan bir serzenişse bu kabul edilebilir. Yok değilse tabii ki takım disiplini içerisinde değerlendirilip gereği yapılmalı. Netice olarak hoş bir görüntü vermediler.
Son topun kullanımına gelince, koçlar çizer ama saha içerisindeki gelişmelere göre bir oyuncu kullanır. Her şeyin o an harfi harfine uygulanması nadirdir, dolayısı ile ne çizildiğini de bilmediğimiz için bunları doğal karşılıyorum. Ayrıca İsmet de kötü bir şutör değil bana göre.
N.K: Dee Bost’un önceki dönemde Galatasaray’dan gidişi problemli olmuştu. Bu şekilde ayrılan bir oyuncunun tekrar alınmasını doğru bulmuyorum. Koça gelince, benim beğendiğim bir koç. Özellikle Monaco’da Mike James ile yaşadığı problemde geri adım atmayarak puan toplamıştı. Ama şimdi görüyorum ki, koç değişmiş. Artık o dik duran koç değil. Çünkü Sadık Emir Kabaca çok açık olarak koçun üzerine yürüdü, ama koç anlaşılan o ki kulüpte kalmaya devam etmek için artık bazı şeyleri görmezden gelebiliyor. Bu nedenle koç adına üzüldüm.
F.S.: Teknik konuları sizler gibi konunun uzmanlarına bırakırsak benim eleştirim idari anlamda olacak. Bu takımı istemeyip sabote ederek giden bir oyuncunun bu kadar köklü bir kulübe tekrar gelmesi kulüp hafızası anlamında puan kaybı. Ayrıca bu kadar göz önünde olan bir kulüpte yaşanan bu tip olayların kamuoyunu ya da kendi taraftarını aydınlatma anlamında açıklama yapılmasına ihtiyaç vardı, bu bile yapılmadı.
Bu haftalık da bu kadar…
Unutmayın, yaş sadece bir rakam. Basketbol ise ruhumuzun büyümeyen çocuğudur. Hem dinozor, hem genç olabilirsiniz!
Dinazorlar harikasınız…
Siz bunları (Gs ve Koç) son Avrupa maçından önce yazdınız, bende son maç yorumumda buna değinmiştim, sizle aynı fikirdeydim ki dün herşey değişti.Dünkü maça gelirsek Sadık harika oynadı, demek ki koçun o tepkisi işe yaramış, İsmet ise maçı kazandırdı , demek o da son top olayını pozitif atlatmış…Koç’a gelirsek maç sonu beceremese de 3 lü çektirdi:)))) Bence koç tam Türk tipi, hakeme yürüyor, kendine kızıyor, oyunculara dalıyor… DUYGULARI İLE YAŞAYAN BİRİ…Ben eleştiri yapsam da ülkedeki yabancı koçlara göre daha beğeniyorum.Ayrica Sadık videosundaki top kaybında ben bile kendimi tutamadım TOPU TUTSANA deyu evde bağırdım…Maç çok kalitesizdi , oğlum bile bu kadar kötü maç olmaz dedi!?!?!Koç’un takımın o durumunda tepki vermesi gayet doğal bence , orda Sadık haksız, gerçi oyuncular da o günkü oyundan o kadar gerildi ki Sadık boş smaç kaçırdı. Sonuç takım malzemecisine kadar konsantrasyon olarak sıfırdı.Böyle günler olur. Ama şunu demeden geçmeyelim.Bu takımda iyi ki BÜYÜK KAPTAN GÖKSENİN KÖKSAL VAR. Sizlerde Dee Bost transferinde yazdınız, kefil olan O, koçu ikna eden O, takımı ne yapıp edip bir araya getiren O… Çünkü en büyük başarıda da takımdaydı(Eurocup) , en kötü günlerde de… Bu hafıza, bu takım kültürü ve tabi kişiliği bu takımın en büyük şansı.Hele haddini bilerek oynaması ve kendinden önce hep takımı düşünmesi bir oyuncu da kolay bulamayacağınız bir özellik.Takım iyi gider kötü gider bilemem ama umut var… Yabancılar performansını bir tık arttırırsa tadından yenmez takım… Saygılar sevgililer…
Temel eğitim sistemi içerisinde temel spor eğitimi yoksa veya varmış gibi bir algı varsa ve bu alandaki eğitim boşluğunu reyting endişeleri ile güdülenmiş yazılı ve görsel basın kokteyli dolduruyorsa, veli terörü diye ifade ettiğiniz olayların yaşanmasını da doğal bir sonuç olarak görebiliriz!…. Diğer taraftan daha sezon başında farklı bir takımın yeni koçunun kendinden önceki eski koçu hedef göstererek oyuncusuna karşı yaptığı hakarete sessiz kalan ancak güya eski koçu savunmak amacı ile spekülasyon yapan bir basketbol camiasında sağlıklı bir koç-oyuncu iletişimi beklemek veya konuşmak hayalperestliktir!