Türkiye Basketbol Federasyonu’nun Ankara’daki Eğitim Merkezi’ne O’nun adı verildi: Rüştü Yüce..
Ancak arkadaşlarından soyadını bilmeyen çok kişi vardı. O, insanların “Baba Rüştü”süydü. Ve o tarihlerde “Baba” diye anılmak herkesin harcı değildi.
Baba Rüştü’yü çok yakından tanımak şansına erişenlerdenim. Basketbol bir tarafa, TED Koleji’nde fizik öğretmenimdi.
Bir gün sınıfa girip, masanın üzerine oturduğunda, pantolonunun düğmelerinin açık olduğunu kızlı-erkekli herkes fark etmiş ve gülmeye başlamıştı.
Kendisine özgü üslubuyla sordu:
“Ne gülüyorsunuz lan?”
Baba Rüştü’ye kendisini en yakın hisseden öğrenci olarak cevabı vermek bana düşmüştü:
“Hocam, dükkan açık kalmış”
Düğmeleri iliklerken o da güldü: “Sınıfa girmeden önce işetmiştim.”
Rüştü Abi’ye müthiş bir saygımız vardı ama kendimize diğer bütün öğretmenlerden daha yakın hisseder, sorunlarımızı paylaşırdık.
Benim okuldan kaçmam, diğerlerinden daha zordu.
Beni görmeyince sorarmış: “Nerede lan bu Necip”
“Hocam hasta..”
“Yemeyin beni, dün bizim antrenmandaydı.”
Evim TED Koleji’ne yakın olduğu için bütün antrenmanlara giderdim. İdman bittikten sonra da şut atanlara pas vermek benim için çok ciddi bir görevdi.
İşte Baba’dan birkaç basketbol hikayesi.
Ankara Atatürk Salonu’nda Şekerspor ile DSİ.Spor arasında 1. Lig maçı oynanıyor. Baba Şekerspor’un antrenörü.. DSİ.Spor (skor hala hatırımda) 54-52 öndeyken bir basket daha attı ama aynı anda elektrikler kesildi.. 3-5 dakika sonra oyun yeniden başlarken hakemler DSİ.Spor’un sayısını Şekerspor’a kaydedip, skor boarda 54-54 yazdılar. Oysa gerçek skor 56-52 DSİ.Spor olmalıydı. Tabii DSİ.Sporlular itiraz etti. İtiraza Şekerspor Coachu olarak Baba Rüştü de katıldı: “Doğru söylüyorlar, 4 sayı farkla geride olmamız gerekiyor”..
İki tarafın birlikte itirazına rağmen hakemler inat etti ve oyun kaldığı süreden 54-54 berabere başlatıldı.
Bunun üzerine Baba Rüştü’den gelen talimat üzerine Şekersporlu oyuncular oyun 4 sayı DSİ.Spor öne geçene kadar ellerine gelen topu rakiplerine verip bilerek sayı yediler, hatta sayıdan sonra direkt DSİ.Sporlulara pas verdiler. DSİ.Spor yeniden 4 sayı farkla öne geçtikten sonra oyun yeniden ciddi oynandı ve maçı Şekerspor 3 sayı farkla kaybetti.
Maçı kaybetti ama herkesi kazandı.
İşte böyle bir adamdı Baba Rüştü.. Adam gibi adam olanlardan.
1960’lı yıllarda (O zamanlar Türkiye Ligi henüz kurulmamıştı) Ankara Mahalli Küme maçları Ankara Koleji’nin salonunda oynanırdı. Salon antrenman için bile küçüktü. Üst kattaki balkonda 100-150 kişi alabilir, sahada çizgiyle duvar arasındaki 1 metreyi geçmeyen yere seyirciler için sandalyeler konulurdu. Ya Ankara Koleji şampiyon olurdu, ya Harbiye, ya da Mülkiye.
Maç biletleri de okulun girişindeki nizamiyede satılırdı. Bir Kolej-Harbiye maçı öncesi Harbiye öğrencileri erkenden gelip, sahadaki, yani çizginin 5-10 cm dışına konan bütün sandalyeleri kapmışlar. Sandalyeler o kadar yakın ki, dışarıdan topu oyuna sokarken, oturanlar ayaklarını kaldırmak zorunda kalıyor. Ben maçı salondan izliyorum..
Derken hava sertleşti, hatta bir Harbiye öğrencisi elindeki sigarayı Ankara Koleji basketbolcularından Erdem Tulgar’ın bacağında söndürdü. (O tarihte salonlarda sigara içilirdi)
Kolej maçı kazandı ama ortalık karıştı. Salon, okulun içinde. Kolejli oyuncular ve biz, Kolejli öğrenciler merdivenlerden yukarı koşup 2 kat çıktık. Aşağıdan da Harbiyeliler geliyor.
Baba Rüştü’nün aklına dahiyane bir fikir geldi ve “Yangın hortumunu verin bana” diye bağırdı. Hortumun ucu Baba Rüştü’de, vananın başında Seyfettin Kuştimur.. Harbiyeliler bulunduğumuz kata kadar geldi ancak hortumdan su fışkırınca vazgeçip geri döndüler.
Nur içinde yatsın Baba Rüştü’m.