Cumartesi, Temmuz 27, 2024
spot_img

Hakan Yavuz: Tembellerle uğraşılmaz

Dört sezon sonra yeniden İBB’nin başına geçen Hakan Yavuz ile İBB’nin hedeflerinden, antrenörlerin eğitimlerine kadar uzanan bir röportaj gerçekleştirdik.

İşte o söyleşi…

2013 – 2014 Sezonunda BSL’ye çıkardığınız İBB’nin tekrar başındasınız. Neler hissediyorsunuz?

O dönemde biz takım olarak lige çıktıktan sonra bir yönetim değişikliği olacaktı ve bu biliniyordu. Ama hem eski yönetim, hem de yeni yönetim bizim göreve devam edeceğimizi söylemişlerdi. O sezonki bütçelere göre bir takım kurmaya başlamıştık. Daha sonra da kulüpten ayrılmamız yönünde bir istek gelince de saygıyla karşıladık ve ayrıldık. Belki camiamız çok kabullenmedi bunu ama bunlar bizim işimizin içinde olan gelişmeler. Geçen dört senelik süreçte yine başka kulüplerde çalıştım. Bu sene de İBB’de bir yönetim değişikliği olmuş. Eski yönetimden Celalettin Bey kulüp başkanı olarak seçilince bizi göreve getirmeyi düşünmüşler. Tabii ki benim için çok değişik bir duygu oldu. Beni dört sene önceki BSL’ye çıktığımız günlere götürdü. O günler ben ve ailem tarafından iyi yaşanmamış günlerdi. Benden ziyade ailem için çok iyi oldu. Coachların bu işte bir başarıyı elde etmek için nelerden fedakarlık gösterdiğimizi en yakın aileleri bilir.

İBB’nin bu sezon hedefleri neler?

Birinci hedefimiz Avrupa kupalarında gidebileceğimiz yere kadar gitmek. Son 16’lardan sonrasını tabii ki görmek istiyoruz. Ligde de play off a girmeyi hedefliyoruz.

Bu sezon yanılmıyorsam 4 yabancı ile oynayacaksınız. Bu durum rakipleriniz karşısında İBB’ye nasıl bir avantaj ya da dezavantaj getirecek?

İlk etapta kağıt üstünde bu bir dezavantaj gibi gözükse de bence bu sene federasyonun aldığı en önemli kararlardan biri olan yabancı sayısının beşe indirilmesiyle beraber Türk oyuncularının önünün açılması oldu. Biz de ilk önce beş yabancı olarak yola çıkmıştık ama bunu daha sonra yönetimin isteği ve benim de onayımla “dört yabancı ile başlayalım, daha sonra yolda gerekirse beşinci yabancıyı alırız” konuşmasıyla dört yabancı ile başlama kararı alındı.

Kadroyu kurarken nelere dikkat ettiniz?

Yabancı oyuncu seçiminde Avrupalı, Amerikalı dengesini kurmaya çalıştım. Hepsi Avrupa’dan ya da hepsi Amerika’dan olsun değil de, yarı yarıya dengelemek istedim. Çok doğru dört tane seçim yaptığımızı düşünüyorum. 3 numara ve 4 numara oynayan oyuncularımızın Avrupalı, basketbolu bilen adamlar oluşu, iki Amerikalımızın atletik ve skora dönük özellikleri bence bu takımı çok rahatlatacak. Luka Babic hem 2 hem 3 oynayabilen bir oyuncu. 1 ve 2 numara pozisyonlarında eksiğimiz kalmıştı. Mehmet Yağmur’u ana oyuncu olarak kullanıp aldığımız kısa 1 numaradaki oyuncuyu 2’ye kaydırarak oradaki sorunu çözdük. Mehmet Yağmur’un arkasına da Berent Kavaklıoğlu’nu transfer ettik. 2 numarada Mert Gizir, 3 numarada Mert Çevik , 4 numarada İlker Tunalı ve Bekir Karlı, 5 numarada Shevon Thompson arkasında Ramazan Tekin’den oluşan bir kadromuz var. Türk oyuncuların hedefli oyuncular olması önemli bir artımız. Bu kadro yaz periyodunda iyi çalıştı. Ama tabii her şey maçlarda belli olacak.

Sorunları çözerken radikal ve sert kararlardan ziyade daha yumuşak bir üslup kullandığınızı biliyoruz. Antrenörlüğünüzün ilk yıllarında da tavrınız aynı mıydı?

Kesinlikle aynı değildi. Şu an ki tavrım zamanla kendini bulan bir tavır. Bu yüzden birçok insanla kavga edip daha sonra onun ne gereksiz bir şey olduğunu gördüm. Ama bu da tecrübelenip , bilgilenip karşındaki insanı ikna edebilme kabiliyetinin artmasıyla çok doğru orantılı. Eğer karşımdaki insan beni ikna ediyorsa zaten ben onun tarafına geçiyorum . Eğer ben ikna ediyorsam onu kendi tarafıma alıyorum. Benim için iş kolaylaşıyor. Genelde coachlar olarak iki grupla bu çatışmayı çok yaşayabiliriz. Birincisi oyuncu grubu. İkincisi yönetici grubu. Oyuncu grubu tabii ki kişisel olarak hep oynamak ve daha çok para kazanmak isteyecekleri için onların gözünde biz oynatmayan, süre vermeyen coach görüntüsündeyiz. Yönetici gözünde de bir başarısızlıkta ilk hedefe konulacak kişi rolündeyiz. Bu nedenle bizim burada coach olarak çok dengeli ve hem oyuncu grubunu, hem de yönetici grubunu çok iyi bilgilendirip onlara yardımcı olmamız lazım ki doğru yolu bulalım. Çünkü hiçbir coach kaybetmek için bir takım kurmuyor, kaybetmek için maça çıkmıyor. O nedenle de biz kendi doğrularımıza ilk önce kendimiz inanacağız. Ondan sonra karşımızdakini inandıracağız. İlk yıllarımızda çoğu kulüpten tartışarak ayrılıyorduk. Şimdi çok daha medeni şartlarda ayrılabiliyoruz.

Yenilgilerden sonra soyunma odasında neler söylersiniz?

Staff olarak maça hazırlanmamız yapılmışsa ve biz o maçı iyi yönettiysek buna rağmen maç kaybediliyorsa, bariz bir oyuncu yüzünden kaybettiysek (teknik ya da sportmenlik dışı fauller…) bunun muhasebesini soyunma odasında yapmıyorum. Çünkü orada hepimizin adrenalini yüksek oluyor.

Hangi durumlarda ceza uygularsınız?

Çalışmayan insanı hiç sevmiyorum. Hem staff olsun, hem oyuncu grubu olsun çalışkan olması lazım. Tembel bir adama zorla bir şey yaptıramıyorsun. Bununla da hem zaman hem enerji kaybediyorsun. Bu da motivasyonu ve odaklanılacak esas işi başka yöne kaydırmaya neden oluyor. Sonucunda da başarısız olunuyor. Ekipleri kurarken çalışkan ve istekli insanlar olması benim işimi kolaylaştırıyor. Özellikle oyuncu grubu bedeni ile para kazanan insanlar. O bedenlerine dikkat etmeyip profesyonelliğin yerine getirmeyip sahada çalışmıyorlarsa ilk önce ikaz ediyorum. Daha sonra oynatmıyorum. Daha sonra da kulüpten ya da takımdan uzaklaştırıyorum. Aynısı staff için de geçerli.

Antrenör eğitimleri ve yetişen antrenörlerimizle ilgili neler söylersiniz?

Son altı senedir bu eğitimlerin pek çoğunda görev aldım. Bundan da çok mutluluk duyuyorum ve severek yapıyorum. Biz eğitimden para kazanmıyoruz. Bu işi sahiden gönüllü olarak yapıyoruz. Bunun da birinci nedeni tecrübelerimizi bizden sonra bu işe devam edecek olan genç arkadaşlarımıza aktararak uygulamalarda yaşadıkları sıkıntıları nasıl aşacaklarını göstermek. Bizlerin insan idare etme yöntemlerini antrenörlere öğretmemiz gerekiyor. İşin kolayına kaçmadan, çok çalışarak, emek vererek, öğrendiğimiz bilgileri uygulama şansını elde etmemiz gerekiyor. Bunu her kulüpte elde edemeyebiliyoruz. Hepimizin şartları farklı. Ama bunları bahane ederek de antrenörlük mesleği yapılamaz. Bunları tamamen görmezden de gelemeyiz. Bu sıkıntıları en azda yaşayarak basketbol olarak oyuncuma neyi verebilirim, maç mı kazanmak önemli oyuncu mu kazanmak önemli, derece yapmak mı, bir çocuğu hayata hazırlamak mı önemli… Bu soruları son birkaç senedir TÜBAD’ın vasıtasıyla etik değerler anlamında çok öne çıkartıyoruz. Türk antrenörlerinin en çok dikkat etmesi gereken durum etik değerlerimize, insanlığımıza sahip çıkarak kişisel ilişkileri kullanmadan basketbol antrenörlüğünü yürütebilmeyi başarmaktır.

Yabancı antrenör kuralı liglerimizin kalitesine ve Türk antrenörlere ne gibi avantajlar, dezavantaj getirecektir?

Türk basketboluna katkı sağlayacak hiçbir antrenöre karşı değiliz. Ama kendi ülkesinde iş bulamayıp burada tepeden inme baş antrenörlük yapanlara karşıyız. Antrenörlerimizin basketbol bilgisi yetersiz değil. Bizlerin antrenörler olarak iletişim ya da davranış sorunlarımız olabilir. Bunları çözmemiz gerekiyor. Ben buna inanıyorum. Ama Obradoviç’in İstanbul’da düzenlediğimiz uluslararası seminerde sunumunu hayranlıkla izledim. Böyle antrenörlerin Türkiye’de gelip çalışmalarına, işlerine nasıl önem verdiğine ve Türk antrenörlerin örnek alması gerektiğine hep beraber şahit olduk.

Antrenörlerimiz ve hakemlerimiz zaman zaman sıkıntılı anlar yaşayabiliyor. Bu noktada her ne kadar antrenör eğitimleri ağırlıklı bir dernek olsa da TÜBAD devreye girecek mi?

Merkez Hakem Komitesi gerekli hakem eğitimlerini hakem arkadaşlara en iyi şekilde veriyor. Belki TÜBAD olarak MHK ile bazı toplantılar düzenleyip sahada oluşabilecek sıkıntıları önceden dile getirip, antrenör hakem ilişkileri açısından bir kitapçık yapılıp inimize edebiliriz diye düşünüyorum.

Her kademe lig de görev alan bir antrenör olarak liglerin mücadele seviyeleri hakkında neler söylersiniz?

TBL’de süper ligde oynamaya aday bir çok oyuncu var. Yabancı sayısının beşe inmesinden dolayı süper lig takımları TBL’den oyuncular aldılar. Önceki sezonlarda yukarıdan aşağıya inerlerdi. Bu sezon tam tersi oldu. Oyuncu ihtiyacı olunca TBL’den alındı. Bu güzel bir dönüşüm oldu. TBL ile süper lig arasında fizik farkı yok, kafa farkı var. Yani basketbolu oynayabilme, görme, pozisyonu değerlendirebilme var.

(Ebru Erdoğan, 29-08-2018)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

15,872TakipçilerTakip Et
36,695TakipçilerTakip Et
65,321AboneAbone Ol

REKLAMLAR

popüler

zonguldak psikolog
zonguldak bireysel terapi