Pınar Karşıyaka’nın artık bizden birisi haline gelen şutörü Diebler sorularımızı yanıtladı. Özellikle şutör olmak için önerdikleri genç basketbolcu adaylarının ciddi şekilde düşünüp uygulaması gereken şeyler. Fırsatı olsa ömrünün sonuna kadar Türkiye’de oynamak isteyen Diebler’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle…
İzmir’den başlayalım: Türkiye’nin en güzel şehirlerinden birisinde yaşıyorsunuz, günleriniz nasıl geçiyor?
İzmir’e aşığım diyebilirim. Eşim de, ben de burada yaşadığımız için çok mutluyuz. Taraftarlarımız bize çok büyük ilgi gösteriyor. Hatta sanırım dünyanın en iyi taraftarları, bizi hiç yalnız bırakmıyorlar. Nereye gidersek gidelim Karşıyakalılar var; Paris ya da Rytas fark etmiyor, her yere geliyorlar. İlk geldiğim sezon Eurochallenge’daydık. Çok uzak yerlere gittiğimiz o sezon da bile oralarda bizi hep desteklediler, bu gerçekten inanılmaz bir durum…
Türkiye’de yabancı oyuncuların uzun süreler aynı takım için oynaması pek alışık olduğumuz bir durum değil. Hem takım, hem siz kalmaya karar verdiniz. Bu durum nasıl oluştu?
Kulüpte olmaktan büyük bir keyif olduğum için kalmak istedim. Ayrıca Türkiye ligi Avrupa’nın belki de en iyi ligi. Kariyerim için en iyi tercihin iyi bir kulüpte, iyi insanlarla ve iyi bir ligde oynamak olduğunu düşündüm. Hem ben geliştim, hem de kulüp gelişti, bu durumda iki taraf da fayda sağlamış oldu. Her sezon sonunda benim takıma gelmemi istediler. Hem ben, hem eşim burayı sevince bizim için kolay bir tercih oldu. Şimdiye kadar başardıklarımızın çok önemli olduğunu ve daha da ileri gidebileceğimizi düşünüyorum. Bütün teknik, maddi detayların dışında Amerikalıların bir sözü vardır “mutlu eş ve mutlu hayat (happy wife & happy life)” diye; eşim mutlu olduğu sürece burada kalmak istiyorum.
Türk kültürünü ne kadar öğrendiniz, neler düşünüyorsunuz?
Temel Türkçeyi anlayabiliyorum, biraz da konuşabiliyorum. Buradaki insanlar inanılmaz yardımsever. Çok kişi bize yardım etti. Komşularımız, takım arkadaşlarım, hepsi seferber oldu. Tabii ki eşim benden daha iyi durumda ama birçok iyi kişiyle tanıştık, onlardan yeni şeyler öğreniyoruz. Yemek konusunda hiç zorlanmıyoruz, dünyanın en güzel yemeklerinden bazıları burada yapılıyor, bütün kebap çeşitleriniz mükemmel. Fakat en mükemmel şey burada herkesin bizi ağırlamaya çalışıp olabilecek en iyi şekilde davranmaları diyebilirim. Buraya ilk geldiğimiz sezon binadaki karşı komşumuz taşınırken bize inanılmaz yardımcı oldular. Yemek getirdiler, temizliğe geldiler, ne zaman sorunumuz olsa yardıma koştular. Sanki aileden biri oldular. İstanbul’a taşındılar ama hala sürekli konuşuyoruz, İstanbul’a gittiğimizde hemen onlara uğruyoruz. Böyle insanlarla tanışmak dünyadaki en güzel şeylerden biri.
Amerika’daki kariyerinize baktığımızda lise seviyesinde Lebron James’ten bile daha çok sayı ürettiğinizi görüyoruz. Basketbol geçmişinizden bahsedebilir misiniz?
Lebron ile ben aynı yerden geliyoruz, Ohio’dan. Basketbol ailemizde bir gelenek. Babam koç, kardeşlerimden de koç olanlar var. Kendimi geliştirmem için babamla çalışmam gerektiğini düşündüler ve beni babamın çalıştığı okula yönlendirdiler. Hayatımın en zor çalışmalarını yaptığım günlerdi, gerçekten çok zorladılar beni. Ama şimdi düşününce, “iyi ki zorlamışlar” diyorum, çünkü bugünkü seviyeme gelmemde büyük katkıları var. Babanız için oynamak biraz zorlayıcıdır, herkesin gözü üzerinizde olur, torpiliniz olup olmadığını anlamaya çalışırlar.
Kolej kariyeriniz nasıldı?
Memleketimin üniversitesine gittim, Ohio State’e. İlk senemde inanılmaz kötü şut attım. İnanır mısınız bilmem ama yüzde 28 ile üçlük atıyordum. Fakat çok sıkı çalıştım, son 3 yılımda yüzde 40’ın üzerinde üçlük attım. Son senemde yüzde 50’nin üzerinde isabet yüzdesiyle üçlük atıyordum. Çok iyi oyuncularla beraber oynadım. Amerika’da yılın oyuncusu seçilen ve halen Boston Celtics oyuncusu olan Evan Turner’la oynadım. David Lighty, Deshaun Thomas, Jared Sullinger ve Othello Hunter gibi isimlerle oynamak bana ciddi katkı sağladı.
Ohio’luların aynen Türkiye’de olduğu gibi ciddi fanatik olduğu biliniyor. Lebron şehri terk ettiğinde ne hissetmiştiniz?
Bazı şeyleri açıklamam gerek. Cleveland’da tek NBA takımı ama iki NFL takımı var; Bengals ve Brown. Bu yüzden şehir genelde ikiye bölünür. Fakat Cavaliers tek olduğu için bütün halk onu sever, sanki bir toplanma yeri gibidir. Aynen Pınar Karşıyaka taraftarı gibi takımlarına gönülden bağlıdırlar. Eğer dünyanın en iyi oyuncusu sizin takımınızdan ayrılsa siz ne yapardınız? Biraz isyan ettiler, birkaç forma yaktılar, o kadar… Bence tepkilerini sınırlı tuttular. Ben de kişisel olarak üzülmüştüm ama neyse ki döndü.
NBA draftlarında beklenenin çok altına düştünüz. Bunun nedenini ne olarak görüyorsunuz?
Drafta girerken ilk turun sonu ya da ikinci turun başında seçilmem öngörülüyordu. Bence sadece seçilmek bile büyük bir olaydı. Oraya gelen herkes benim şut atabildiğimi biliyordu fakat savunma yapıp yapamayacağımı kestiremiyorlardı. Özel çalışmalarda da bunu göstermek pek mümkün değildi, o yüzden aşağılara kaydım. O sıradan seçilmek de dünyamı karartmadı açıkçası. Lig’de 450 oyuncu var ve her sene 30 kişi geliyor, 30 kişi de gidiyor ve bu sirkülasyonda hiçbir zaman yeriniz garanti değil. Basketbol, beyzbol ya da Amerikan futbolu gibi değil, çok kısıtlı sayıda oyuncu lige adımını atabiliyor. Üstüne bir de lokavt yılında draft edilince sanki unutulmuş gibi oldum. Avrupa’ya gelmek bence iyi oldu.
Kyle Korver’da olup sizde olmayan ne var ?
Çok iddialı bir benzetme oldu bu. Sonuçta Kyle bir all-star. Bu sezonki performansı tüm zamanların en iyi şut performanslarından biriydi. Kolejdeyken ligdeki iyi şutörleri izlerdim, Kyle da dikkatle izlediğim ve en beğendiğim isimdi. Çalışmalarımı onu örnek alarak yaptım bile diyebilirim. Hatta onun topsuz hareketlerini birebir kopyaladım. O geliştikçe ben de onu izleyerek geliştim. Şimdi birkaç sene öncesine göre düşünüyorum da Korver sadece şut atıyor gibiydi, ben de öyleydim. Günümüze bakıyorum, Korver artık özel önlem alınması gereken, toplu ya da topsuz oyunda çok etkili bir isim. Ben de buna benzer gelişimleri sağladığımı düşünüyorum; yani en azından buraya ilk geldiğim seneden daha iyi olduğumu düşünüyorum. NBA zaten tamamen fırsatlar üzerine kurulmuştur. Fırsat ortaya çıkar, eğer onu yakalarsanız ilerlersiniz. Korver muhteşem bir oyuncu ama ona şans verilmeseydi bu seviyelere gelemezdi.
Şut atmak hissiyat işi midir yoksa sıkı çalışmanın sonucu mudur?
Aslında ikisinin karışımıdır diyebilirim. Dediğim gibi, kariyerimin başında korkunç şut atıyordum ama onun sebebi tamamen mental sebeplerdi. Eğer iyi bir şutör olacaksanız her zaman şutunuza güvenmeniz gerekiyor. Şut atarken ne önceki şutlarınızı ne de bir sonraki şutu düşünmemeniz gerekir. Bazen şut yerine penetre ediyorum. Bu şutuma güvenmediğim için değil, rakibin kafasını karıştırmak içindir. Hissiyat işte burada devreye giriyor. Eğer doğru zamanda şut atıp doğru zamanda penetre ederseniz büyük bir skorer olursunuz. Sıkı çalışma kısmına gelirsek, ben her iç saha maçımızdan 2 saat önce salona geliyorum ve şut atıyorum. Öyle rastgele şutlar da kullanmıyorum, yardımcı koçumuzla beraber maç şutları atıyorum. Büyük şutörlere sorun hepsi böyle yapar, asla işin ciddiyetini unutmazlar.
Genç oyuncularımız şutör olmak için ne yapmalı, nasıl çalışmalı?
Şut tekniği üzerine çalışan çok kişi var ama aslında kim nasıl şut sokuyor, nasıl kendini rahat hissediyorsa öyle atmalıdır. Herkes mükemmel şut atmak zorunda değil, hatta Ray Allen dışında dünyada bunu yapabilen kimse yok sanırım. Mesela Reggie Miller’a bakalım; hiç de güzel bir stili yok ama her atışını aynı şekilde atabiliyor, esas mesele budur. Her atışta aynı rutinde, aynı zamanlamayla şut atmak isabet oranını arttırır. Ayrıca attığınız her şutu sanki maçta atıyormuş gibi ciddi atın çünkü sürekli sokmak size bir ün kazandırır, bu ün de sizin özgüveninizi olumlu yönde etkiler. En önemli şey özgüvendir; hangi işi yaparsanız yapın kendinize güvenmezseniz yapamazsınız. Pozisyonunuz, boyunuz veya yaşınız ne olursa olsun kendinize olan güveni kazanmak şut atmanın temel prensibidir.
Kariyerinizin başında babanızla çalışmışsınız, şimdi ise Türk basketbol tarihinin en büyük şutörlerinden birisiyle çalışıyorsunuz. İki ismi karşılaştırırsanız hangisiyle çalışmak daha faydalı oldu?
İkisiyle çalışmak da ayrı ayrı tecrübeler kattı bana. Cevaplaması çok zor aslında, çünkü babamla çalışırken henüz gelişim çağındaydım ve daha çok kendimi ileriye taşımak üzerine çalıştım. Ufuk Sarıca ile birlikteyken daha fazla kazanmak için küçük rötuşlar üzerinden çalışıyorum. Babamla çalışırken o benim üçlük atmama izin vermezdi, “önce şutunu mükemmelleştir, yeterince güçlen, sonra üçlük atmaya başla” derdi. Öğütleri basketboluma çok büyük katkılar sağladı. Ufuk Sarıca’nın müthiş bir oyuncu olduğunu biliyorum. O yüzden bana özel bir şey söylediğinde çok daha dikkatli oluyorum, çünkü benimle tam olarak aynı pozisyonda ve benzer bir stilde oynamış. Eğer o söylüyorsa büyük ihtimalle doğrudur. Maçlar sırasında ya da maç videoları izlerken bana küçük detaylar gösteriyor ve bunlar beni hep ileriye götüren şeyler oluyor. Onun burada olması burada olmamın temel sebeplerinden birisidir diyebilirim. O olmasaydı kariyerimin bu döneminde bu kadar ilerleme sağlayamazdım.
Ufuk Sarıca ile hiç şut yarışı yaptınız mı?
Birebir hiç yapmadık ama 3’lü ya da 4’lü şut yarışı yaptığımız oldu. Özellikle Bobby Dixon’a karşı bir ara sıkça mücadele ediyorduk. Genellikle Bobby’i sinirlendirmek için oynuyoruz fakat biraz gevşek davranırsam beni de kesinlikle yeniyor. Tabii onun zamanında üçlük çizgisi daha yakın olduğu için bazen ritmini yitirebiliyor fakat şimdi bile inanılmaz bir şutör. Şöyle bir anımı anlatayım. Üniversiteden çok yakın bir Sırp arkadaşım var, beraber okuduk ve oynadık, hatta her sene başında Sırbistan’a ziyaretine giderim. Geçen sene buluştuğumuzda bana, “Ufuk Sarıca için oynuyormuşsun, o adamın ne kadar büyük bir oyuncu olduğundan haberin var mı?” dedi. “Sen nereden tanıyorsun?” deyince, “o buralarda bir efsanedir, Avrupa’da olup o zamanlarda basketbolu izleyen herkes onun ismini bilir” dedi.
Houston Rockets Genel Menajeri Daryl Morey’nin İzmir’e gelip sizin maçınızı izlediği söyleniyor, bu haber doğru mu?
Evet, doğru. Benim NBA’deki haklarım Houston Rockets’ın elinde. Daryl Morey Türkiye’ye birkaç oyuncuyu izlemek için gelmişti. Gaziantep ile oynadığımız maçta tribünlerdeydi. Sadece maçımı izlemekle de kalmadı, akşam yemeğinde Morey, Rockets Avrupa başgözlemcisi, eşim ve ben beraberdik, kariyer gelişimim üzerine konuştuk. Neler olacağını bilemem ama “seni unutmadık” mesajını da verdi. Eğer bir fırsat olursa, katılmam gerekirse yaz liginde onlar adına oynamamı önerdi. Onun şutörlere verdiği değeri biliyoruz, belki bir şansım olabilir ama şimdilik kesin bir şey söyleyemiyoruz. Yine de onu İzmir’de boyöz yerken görmek güzeldi. Bir NBA Genel Menajeri’nin gelmesi kulüp için de güzel bir olay, onlarla da iletişim kurdu.
Karşıyaka’ya geri dönersek, önümüzdeki yıllarda ne göreceğiz?
Hedefimiz Euroleague. Bu takımın Euroleague’de oynamasını gerçekten çok istiyoruz. Bu durum sadece bizim için değil, lig için de çok önemli diyebilirim. Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanarak geldik, ardından Eurocup’ta son sekize kaldık. ulaşabiliriz. Şimdiye kadar çok iyi takımları yendik, çok zor takımlarla oynadık. Türkiye Ligi hayatımda gördüğüm en zor lige dönüşmüş durumda, bu ligde herkes herkesi yenebilir, biz de bunu kanıtlamaya çalışacağız. Euroleague’e gidene kadar bu takımın durmaya niyeti yok, en azından bunu söyleyebilirim.
Yabancı kuralı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Rekabeti çok arttırdı. Eskiden bizim ne zaman oynayacağımız soru işaretiydi, ikili üçlü değişiklikler yapılmak zorunda kalınıyordu. Şimdi istediğimiz sürelerde oynayabiliyoruz ama bu durumda Türkler daha iyi çalışmaya başladı. Bakarsanız Euroleague, Eurocup ve Eurochallenge’da son 4’te Türk takımları var. Şimdiden etkisini göstermiş gözüküyor bu yabancı kuralı. Rekabetçilik sadece bize değil genç Türk oyunculara da yarayacak. Özellikle Egemen gibi oyuncular bu sistemde parlayabilir.
Egemen hakkındaki yorumunuz nedir, idmanlarda sıkı çalışıyor mu?
Egemen’le 3 senedir beraberim, hakkında samimi konuşmam gerekiyor. İlk sahada gördüğümde, “ne kadar ince bir çocuk” demiştim. Ama yaşını öğrenince şaşırmıştım çünkü daha büyük zannediyordum ama bildiğiniz çocukmuş. Sonradan gittikçe vücudunu geliştirdi ve kalınlaştı. İlk zamanlarında bırakın oynamayı, bizimle idmana çıkabilecek kadar bile sağlam değildi. Üst düzey basketbola uygun bir fiziğiniz yoksa istediğiniz kadar yetenekli olun, oynayamazsınız. Şimdi bazen idmanda yaptıklarına şaşırıyorum. O kadar yetenekli ve o kadar iyi bir fundamentali var ki yapamaz dediğim şeyleri kolaylıkla yapabiliyor. Biraz daha anlamlı süre bulabilir ve tabii ki kalınlaşırsa Türk basketbolunun, hatta dünya basketbolunun gelecekte en önemli yıldızlarından birisi haline gelecektir. (05-06-2015, Yasin Yıldırım)