İstanbul’dan trene atlayıp Sakarya’nın yolunu tuttuğumda Moustapha Fall ile ilgili kafamda klasik tabirle ”ligin yükselen yıldızı Sakarya’nın 2.20’lik başarılı pivotu” ile konuşmak vardı. Ancak gördüğüm manzara aklımdakinden tamamen farklı oldu ve karşımda yaşı 26 olduğu halde adeta bir 18’lik oyuncu iştahıyla sabah her uyandığında kendini biraz daha geliştirme amacı güden, basketbola geç yaşta başlamasını bahane değil; motivasyon kaynağı olarak benimsemiş bir ”Moustapha” buldum. Şimdi sizleri hayat hikayesinden başlayarak CSKA Koçu Itoudis’ten gelen çağrıyı reddedip Sakarya’nın yolunu tutmasına varan, lige ve Türkiye’ye dair fikirlerini aldığımız bu keyifli röportajla baş başa bırakıyorum.
Fransa milli takımı forması giyiyorsun fakat sanırım kökenin başka bir ülkeye dayanıyor ve genelde bu tip durumlarda göç konusunda özel hikayeler de ortaya çıkıyor. Bu bağlamda kendinden ve ailenden biraz bahsedebilir misin?
Fransa’da doğup büyüdüm, ailem Senegalli. Bu bakımdan kendimi her iki ülkeye de ait hissediyorum, benim için bir fark var diyemem. Göç konusunda da bildiğim kadarıyla özel bir hikayemiz yok ancak Fransa’daki yaşam kalitesi ve eğitim olanakları daha iyi bir seviyede olduğu için ailem oraya gitmeyi tercih etmiş.
17 YAŞINDA BAŞLADIM
Basketbol oynamaya nasıl başladın, sanırım tanışmanız biraz geç yaşlarda olmuş.
Basketbola başladığımda 17 yaşındaydım, o zamanlar yapacak pek bir şeyim yoktu ve basketbol oynayan bir arkadaşıma eşlik edip onun yanında antrenmanlara katılırdım. Koçları beni keşfetti ve ben de o sayede basketbol oynamaya başlamış oldum.
Başlamanda çok uzun boylu olmanın bir etkisi olmadı mı?
Evet, eğer bu kadar uzun olmasaydım büyük ihtimalle futbol oynuyor olurdum. 13-14 yaşlarıma kadar futbol oynamıştım, daha sonra birkaç yıl boş kaldıktan sonra basketbolla tanıştım.
Altyapı kategorilerinde forma giymemiş bir oyuncu olarak Fransa milli takımına çağrılış hikayen nasıl gelişti?
Basketbola başlangıç yaşım dolayısıyla altyapı kategorilerinde oynamadığım için otoriteler beni tanımıyorlardı. Buna ek olarak kariyerimin ilk yıllarında yeterince iyi sayılmazdım fakat çok çalıştım ve sonrasında Fransa 2. Ligi Pro B’de oynamaya başladım. Oradaki ikinci sezonumda başarılı bir grafik ortaya koydum ve orada hepimiz takip edildiğimiz için beni fark ettiler. Böylece Fransa milli takımına çağrılmış oldum.
Altyapılardan biraz bahsetmek istiyorum, Türkiye’de gelmiş geçmiş en iyi pivotlardan olan ve aynı zamanda oyuncu yetiştiren Tamer Oyguç ile konuştuğumda bana uzun oyunculara eskiden sadece uzun fundamentalı çalıştırıldığını ve bu yüzden diğer yeteneklerinin gelişemediğini söylemişti. Son dönemde Fransa’da yetişmiş bir uzun oyuncu olarak sen neler söylersin bu konuda, Fransa’da nasıl çalıştırılıyordunuz?
Aslında bu durum Fransa’da da söz konusu, uzunlar ve kısalara verilen fundamental özellikleri birbiriyle iç içe geçmiş değil. Yani bu konuda bir ayrışma olduğundan hâlâ söz edebiliriz. Ancak günümüz basketbolu atletik olmayı ve dışarıdan da oynayabilmeyi gerektirdiği için özellikle belli bir seviyeden sonra içeride top istemek gibi bazı uzun oyuncu özelliklerini edinip diğer konulara da eğiliyoruz.
Boyalı alandaki efektifliğinin yanı sıra kısaları içten dışa paslarla besleme gibi bir özelliğe de sahipsin, bunun dışında oyununda geliştirmek istediğin ne gibi özellikler var?
Basketbola çok geç başladığım için aslında her şeyimi geliştirmem gerekiyor; post hareketleri, pas, şut, kuvvet vb. her konuda daha iyi olmalıyım. Diğer oyuncularla aramda basketbol oynadığımız süre bakımından bir fark var ve ben belki ancak 30 yaşımda bu özellikleri belli bir seviyeye getirebileceğim. Sonuç olarak yalnızca bir iki konuda değil, basketbolla ilgili her konuda kendimi geliştirmeliyim.
Alçak gönüllü davranıyorsun fakat bir yandan da ligi domine ettiğini görüyoruz. Hangi iyi özelliklerinden dolayı bu başarı ortaya çıktı, sanırım bu başarının tek sebebi uzun boylu bir oyuncu olman değil.
BASKETBOLA BAŞLADIĞIMDA 87 KİLOYDUM
Baskın bir karakterim olmadığından dolayı bu tarz konular hakkında konuşmaktan pek hoşlanmıyorum. Çünkü kendinizle alakalı övgü dolu şeyler söyledikten sonra hayatın iniş çıkışlarıyla karşılaşabilirsiniz. Bu bağlamda ben mütevazı davranarak aynı çizgimde devam etmem gerektiği kanaatindeyim. Ancak bir faktör söylemem gerekirse bunu basketbola başladığım günden beri sıkı çalışmama bağlarım. Örneğin basketbola başladığım ilk zamanlar yalnızca 87 kiloydum ancak zamanla tabii ki kilo aldım ve içeride beni ittiklerinde kuvvetli kalabilmem adına özellikle yaz aylarında çalışmalarımı sürdürüyorum.
Koç Selçuk Ernak ile konuştuğumda takımın temel hücum prensiplerinden birinin içten dışa paslarla kısalara daha rahat şut attırmak olduğunu söylemişti. Bu konuda başrolde olan isimlerden biri de sensin, hatta geçen sene Fenerbahçe’de Ekpe Udoh’un bu misyonu üstlendiğini görürdük. Udoh’u bu bakımdan örnek alıyor musun?
Basketbola yeni başladığım dönemde, koçum bana ilk önce savunmada rakip karşısında sağlam kalmam gerektiğini söylerdi. Udoh’tan bahsetmem gerekirse de kendisi geçen sezon oyunun hem savunma hem hücum tarafında harika işler çıkardı. Ben de onun sergilediği performansı, belki daha fazlasını gerçekleştirebilirsem gerçekten çok mutlu olurum.
Tahincioğlu Basketbol Süper Ligi’ne baktığımız zaman bu sene pivotların muhteşem performanslar sergilediğini görüyoruz. İBB’de Ivan Buva, Banvit’te Gasper Vidmar ve Fenerbahçe Doğuş’ta Jan Vesely aklıma senin haricinde gelen ilk isimler. Karşılıklı oynamaktan en çok haz aldığın ve zorlandığın oyuncular kim?
Saydığın isimlerin hepsi gerçekten çok kaliteli ve değerli oyuncular fakat Fenerbahçe Doğuş, TOFAŞ gibi takımlarla oynayıp başarılı olduğunuzda bu size seviye atlatıyor ve ayrı bir motivasyon sağlıyor. Sonuç olarak Vesely bizimle oynadıkları karşılaşmada sakatlığı sebebiyle yoktu ancak onunla karşılıklı oynamak isterdim.
İlk yarıdaki peformansları göz önüne alırsan ligimizden nasıl bir ilk 5 ortaya çıkarırsın?
Guard olarak Scottie Wilbekin ve Brad Wanamaker’ı seçerim. Forvetlerde Sammy Mejia, Raymar Morgan ve Nicolo Melli’nin arasında kaldım. Pivot pozisyonunda ise kendimi seçemeyeceğim için Gasper Vidmar ya da Jan Vesely’den birini alırdım sanırım (gülüyor).
FRANSIZLAR ATLETİK, TÜRKLER TEKNİK
Fransa’dan dışarı ilk kez bu sene çıktın ve şu anda Türkiye Ligi gibi zorlu bir ligde mücadele diyorsun, iki lig arasında ne gibi farklılıklar gördün?
Bence iki ligin arasındaki en büyük fark yabancı oyuncuların kalitesi, Türkiye’de oynayan yabancı oyuncular Fransa’dakilerden çok daha iyi. Özellikle Fenerbahçe Doğuş, Anadolu Efes gibi takımların yabancı oyuncuları bu farkı yaratıyor. Ancak yerlileri karşılaştıracak olursam Fransız oyuncuları Türk oyunculardan daha başarılı buluyorum. Atletizm bakımından Fransız oyuncular daha iyi bir seviyedeler ve tempoyu yukarı çekme konusunda daha başarılılar. Türk oyuncular ise atletizmden ziyade tekniğe dayalı bir oyun ortaya koyuyor.
Ligin bu sezon en çok süre alan yerli oyuncusu sizin takımınızda forma giyiyor: Metecan Birsen. Onun hakkında neler söylemek istersin?
Öncelikle Metecan’ın çok büyük bir potansiyel olduğunu söylemem lazım, kendisi diğer Türk oyuncuların çoğundan daha atletik bir basketbolcu. Uzun olmasına rağmen oyunun her bölümünü iyi oynayabiliyor. Çok yetenekli, yalnızca biraz daha özgüvene ve oynamaya ihtiyacı var.
Koç Selçuk Ernak Türkiye’de genç oyunculara verdiği değerle ünlenmiş antrenörlerden birisi. Sen de yaş olarak genç oyuncu kategorisine girmesen de daima gelişmeye açık olduğunu ifade ediyorsun. Selçuk Hoca’yla aranızda nasıl bir diyalog geçiyor?
Kendisiyle aramız gayet iyi, gelişmemde de çok büyük yardımları oluyor. Onunla çalışırken antrenmanlar dahil her an çok iyi konsantre olmalısınız çünkü bir şeyler yanlış gittiğinde çok kızıyor. Bu tabii ki bizim daha iyi olmamız adına yapılan bir eylem, bu açıdan Selçuk Hoca ile çalıştığım için çok mutluyum.
Sezon başında Barcelona‘dan teklif aldığın konuşuluyordu. Bu ve benzeri teklifleri reddedip Sakarya’ya gelmende ne etkili oldu, buraya dair hayallerin nelerdi?
Bu sene Fransa’nın dışına ilk kez çıktım ve böyle bir durumdayken kendimi geliştirmeye devam edebileceğim, süre alıp oynayabileceğim bir takıma gelmeyi tercih ettim. Ancak bu şekilde bir üst seviyeye çıkabileceğimi düşündüm ki burada oynamanın yanı sıra eksiklerimi gidermeye de devam ediyorum, özellikle fiziksel güç bakımından kondisyonerimiz Ertan Bedir ile çalışmalarımız sürüyor. Buna ek olarak burada kendimi kanıtladığım takdirde Barcelona gibi takımlar benim nasıl bir oyuncu olduğumu görüp beni izlemeye devam edeceklerdir ve benzer teklifler yine geçerli olacaktır.
SEZON BAŞINDA ITOUDIS İLE KONUŞTUK
Barcelona dışında hangi kulüpler seni almak için teklifte bulundu?
Sezon başında CSKA Moskova Koçu Itoudis ile konuşmuştum fakat onlarla anlaşma yapmam zaman alacak gibi gözüküyordu. Bunun dışında birkaç Eurocup takımından ve neredeyse Fransa’daki bütün takımlardan teklif aldım ama süre alıp kendimi geliştirebileceğim, bunun yanı sıra ayağımdaki küçük sakatlığı tamamen atlatıp sağlıklı bir şekilde sahada olabileceğim bir adres seçmeliydim, bu da Sakarya oldu.
All-Star’da halinden pek memnun görünmüyordun, bir sorun var mıydı?
Haklısın ama o benim her zamanki yüz ifadem, All-Star’a özel bir durum değildi yani (gülüyor).
Bir yandan da takımın en neşelisinin sen olduğu kulağıma çalınıyor. Takım arkadaşlarınla aranız nasıl?
Yabancı oyuncular olarak hepimiz aynı apartmanda yaşadığımız için saha dışında da birlikte çok fazla vakit geçirme imkanı doğuyor. Onun dışında takım arkadaşlarımın hepsi zaten çok düzgün insanlar olduğu için hem saha içinde hem saha dışında birbirimizle olmaktan keyif alıyoruz.
Kendi ülkenden ilk kez ayrılmışken buraya alışma sürecini atlatmanda geldiğin ülkenin Türkiye olmasının nasıl bir etkisi oldu?
Türkiye’deki insanlar çok yardımsever ancak Sakarya’da İngilizce bilen çok fazla insan olmadığı için iletişim kurma konusunda zaman zaman zorlanabiliyorum, tek sorun bu.
Gerek turistik gerek yemek bakımından şu ana kadar Türkiye’de yaşadığın zaman içerisinde bulunmaktan en çok hoşlandığın yerler neresi?
Sultanahmet Camii ve tabii ki İstanbul Boğazı çok hoşuma gidiyor. Yemek bakımından da Nusr-Et ve Şile’deki bir restoranı çok beğenmiştim.
DENİZİ SEVİYORUM
Sosyal medya hesabına göz attığımda denize ve teknelere olan ilgini fark ettim, bu tutku nereden geliyor?
Antibes’te oynarken Monaco yakınlarında yaşıyordum. Hayatımın en güzel zamanlarını Monaco’da geçirdim diyebilirim ve bu yüzden denizde olmayı ve tekneleri çok seviyorum. Ama geçen sene Elan Chalon’da forma giyerken orada deniz olmadığı için denize büyük özlem duymuştum. Neyse ki bu sene İstanbul’da yeniden deniz görmek beni çok mutlu etti ve rahatlattı.
Fransa milli takımında sana yakın bir mevkide oynayan ve aynı zamanda Fransız basketbolunun önemli figürlerinden bir isim göze çarpıyor: Boris Diaw. Onunla aranızda nasıl bir iletişim var?
Boris Diaw’ın Fransa milli takımında uzun zamandır oynayan bir oyuncu olmasının da etkisiyle bize her konuda yardımcı olan, yol gösteren birisi olduğunu söyleyebilirim. Milli takımda çok kısa bir zaman dilimini birlikte geçiriyoruz ancak yine de elinden geldiğince bize destek oluyor.
Kariyer hedeflerinden biraz bahsedebilir misin, burası benim için zirve olur diyebileceğin bir nokta var mı?
Aslında özel bir hedef koymadım, kafamda çalışmaya ve gelişmeye devam etmek var bu yüzden burası zirve olur dediğim bir nokta yok ama tabii ki iyi bir Euroleague oyuncusu olmak istiyorum.
NBA’de oynamayı düşünür müsün?
Böyle bir fırsat elime geçerse tabii ki değerlendirmeyi düşünürüm fakat oraya gidip yedek bankında oturmak ya da takımlar arasında sık sık takas edilen bir oyuncu olmak istemem.
Özellikle küçük yaşlarda hepimizin taklit ettiği isimler vardır, mesela ben Bojan Bogdanovic gibi oynamaya çalışırdım. Senin idol olarak gördüğün basketbolcular var mı, varsa kim?
Hakeem Olajuwon ve Shaquille O’Neal’ı örnek aldığımı söyleyebilirim.
(Gençalp Kozan, 29-01-2018)