Çarşamba, Şubat 12, 2025
spot_img

21. Yüzyılın Süper Gücü (Naci Özonay)

- Reklam-

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;

Yazı yazmak için masaya oturduğum zamanlar da çok özel bir durum yoksa telefonumu tamamen sessize alıyorum. Ancak telefonum sessiz konumda ve yanımda durduğunda açıkça ifade etmeliyim ki ara ara telefona bakmadan da yapamıyorum. Telefonumu titreşime almış olduğum da ise 4-5 titreşimin sonunda dayanamayıp bakma ihtiyacı hissediyorum.

Bu telefonuma bakıp yazıya geri dönmelerim, bende dikkat ve konsantrasyon kaybına neden olup, kaldığım yerden başlamam konusunda ciddi sıkıntılar yaşamama neden oluyor.

California Irvine Üniversitesi ve Humboldt Üniversitesi’nin ortak araştırmasına göre dikkat dağıldığında tekrar toparlamak 23 dakika sürüyor. Buna “dikkat dağılması maliyeti” diyorlar.

Araştırmadan ortaya çıkan ilginç bulgu ise şu: Dikkat dağılması ve kesintiye uğrama sonucunda; insanlar zaman kaybedeceklerini düşündüklerinden, telafi amacıyla hızlı çalışma, daha fazla iş yükü, daha fazla stres, daha fazla hayal kırıklığı, daha fazla zaman baskısı ve daha fazla efor sonuçlarını getiriyor. Kesintiye uğrayan işler daha hızlı yapılabilir, ancak bunun ciddi bir bedeli var.

Bu durumdan yola çıkarak teknolojiye karşı olduğumu düşüneceğinizi sanmıyorum. Günümüzde akıllı ve yerinde kullanılan teknolojinin faydalarını saymakla bitiremeyiz. Asıl sorun bizlerin teknolojiyi hangi amaçla ve ne kadar kullandığımızda.

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;

Odaklanamama sorunu sanırım hepimizi yakından ilgilendiriyor. Yapmakta olduğumuz işe-işlere doğru düzgün odaklanamamanın bir sürü olumsuz sonuçları olabiliyor.

Sabah uyanır uyanmaz ilk işimiz telefonumuza dokunup, evimizde ne olup bittiği ile ilgilenmeden, günaydın bile demeden dünya da neyin olup bittiğine bakıyoruz.

Doç. Dr Saniye Bencik Kangal’ın “akıllı telefonlara dokunduğumuz kadar çocuklarımıza dokunmuyoruz” sözünü doğrularcasına hareket ediyoruz.

Duygusal zekâ uzmanlarından Daniel Goleman bu konuda şunları söylüyor: “Uyumlu ilişkinin iki kişi arasında paylaşılan odaklanmayla başladığını, bu odaklanmanın bilinçdışında fiziksel bir eş zamanlılığa yol açtığını belirtiyor. Söz konusu bir öğretmense ya da ebeveynse, çocuğun beyni bu şekilde öğrenmeye elverişli hale geliyor. Çocuğumuza bir şey anlatmaya çalışırken bir taraftan telefona baktığımızda değerli bir ‘öğretme’ fırsatını da kaçırmış oluyoruz.”

İşyerinde çalışanların, trafikte şoförlerin, aile yemeklerinde elinden telefonu bırakmayan ebeveynlerin ve kritik pozisyonlarda önemli işler yapan birçok insanın dikkati sürekli dağınık durumda.

Yazar Johann Hari’nin ifadesiyle “dikkat parçalanması” sadece bireysel değil toplumsal krizlere de yol açıyor. Her beş trafik kazasından biri sürücülerin dikkat dağınıklığından kaynaklanıyormuş.

Dikkatin İngilizcesi olan “attention” kelimesi, Latincede “bir şeye doğru uzanmak” anlamındaki attendere kelimesinden türemiş. Dikkatimizi bir şeye yeterli süre boyunca veremediğimizde, hayallerimize ve hedeflerimize uzanmamız neredeyse imkânsız hale geliyor. Ayrıca odağımız dağıldıkça yaptığımız işin de kalitesi düşüyor.

Simone Weil’de “dikkat, cömertliğin en nadide ve saf halidir” saptamasında bulunmuş.

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;

‘da ortalama bir üniversite öğrencisinin olağan bir günü incelenmiş. Tek bir şeye odaklı geçirdikleri sürenin ortalaması ne kadar dersiniz? Sadece 19 saniye. Ofiste çalışan yetişkinlerde bu süre ne kadar? Sadece 3 dakika. ‘de ofis çalışanlarıyla yapılan bir araştırmada bir iş günü boyunca kesintisiz çalışan hiç kimse olmadığı görülmüş. Odaklanamamanın bedellerini düşünürsek, veriler ürkütücü.

Dikkat ve odaklanmayı kaybettikçe hafızamız da zayıflıyor. Bazen okuduğumuz bir kitabı ya da izlediğimiz bir filmi unutabiliyoruz. Etkili öğrenmede en önemli konulardan biri, öğrendiğini hafızadan çekebilmek. Beynin, öğrendiği bilgileri bulması işlemi çok önemli.

2017’de Texas Üniversitesi’nde 800 kişiyle bir araştırma yapılmış. Katılımcıların telefonları kapalıyken odaklanma ve dikkat kapasitesi ölçülmüş.

Tüm telefonlar sessize alınmış. Katılımcılar rastgele üç gruba ayrılmış. Bazılarından akıllı telefonlarını masanın üzerine (yüzü aşağı bakacak şekilde) koymaları, bazılarından çantalarına ya da ceplerine koymaları ve son gruptan da telefonlarını farklı bir odaya koymaları istenmiş.

Telefonlarını farklı bir odaya koyan grup belirgin bir şekilde en iyi sonuçları elde etmiş. İkinci sırada telefonlarını çantalarında tutanlar, son sırada da telefonlarını masalarında tutanlar var.

Telefon kapalıyken bile odaklanamamak nasıl olur? Beyin telefona bakmama mücadelesi sırasında ekstra enerji sarf ediyor. O mücadelede sınırlı olan dikkat kaynaklarını da tüketiyor.

Uzmanlar odaklanamamanın birkaç nedenini şöyle açıklıyor: ilki, FOMO (Fear of Missing Out) sosyal medyayı aktif olarak kullanan gençlerde sık görülen “bir şeyleri kaçırma korkusu.” Yani “başkalarından geri kalmama arzusundan kaynaklanan takıntılı bir durum.” Bu durumun işaretleri arasında telefonunu mesaj, beğeni ve statü güncellemeleri için sürekli kontrol etmek geliyor.

İkincisi ise: YOLO (You Only live Once) “Dünyaya sadece bir kez geliyorsun demek.” Yani “eğlen, gününü gün et, tüket tüketebildiğin kadar anlayışına dayalı son derece kapitalist bir anlayış.” Çevrimiçi ve fiziksel alışverişlerle sorunlardan uzaklaşma durumu.

Johann Hari, dikkat ekonomisi denen çağda yaşadığımızı, yaşanan dikkat krizinin bizim iradesizliğimizden öte “dikkate zararlı bir kültür” de yaşamamız olduğunu savunuyor. Dikkatimizi çeldirecek algoritmaların üreticilerinin, dikkatimizi dağıtmanın en yaratıcı biçimlerini de bulmaya çalıştıklarını söylüyor.

Hari dikkat ekonomisini, “Dikkat çeldiricilere teslim olup, firmaların üzerimizden para kazanması ve çalınan dikkat lerimizin şirketlerin kasasını doldurması.” Diye tanımlıyor.

Hari bizlere yaptığı uyarıda; “Rotamızı değiştirmediğimiz takdirde bir tarafta…dikkat becerilerinin karşı karşıya olduğu tehlikelerin gayet farkında olan…bir üst sınıfın, diğer tarafta ise toplumun geri kalanının, yani manipülasyona karşı koyma imkanları daha az olup…gitgide daha fazla manipülasyona maruz kalacak olanların bulunacağı bir dünyaya doğru” gidiyor olabiliriz diye belirtmektedir.

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;

Algoritmaları tasarlayanlar kendi zamanlarını meditasyonla, kitap okuyarak geçiriyor, çocuklarına kendi tasarladıkları siteleri yasaklayarak, erken çocukluk yıllarında onları teknolojiden uzak okullara göndererek “kendilerini kendilerinden koruyorlar.” Lütfen bu durum üzerinde önemle düşünelim.

Sevgili gençler, odaklanamamak kendimizi herhangi bir alanda geliştirme ve uzmanlaşma çabasının da önünde ciddi bir engel.

Yazar Cal Newport, Pür-Dikkat eserinde;

“Bilginin hızla eskidiği bir çağda yaşadığımızı, sürekli yeni şeyler öğrenmek gerektiğini, yeni ve karmaşık şeyler öğrenemeyenlerin oyunun dışında kalacağını dolayısıyla hızlı öğrenmede ustalaşmak gerektiğini, bunun da ‘pür dikkat’ çalışabilmekten geçtiğini vurguluyor.”

Ekonomi yazarı Eric Barker ise odaklanarak çalışma becerisini,

“21. YÜZYILIN SÜPER GÜCÜ” olarak nitelemiş.

Sanırım bu tespite hepimiz katılırız…

Saygılarımla

Kaynak: Düşleyen Düşünen Dönüşen İnsan s.105/123 Bahar Eriş

- Reklam-

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

33,250TakipçilerTakip Et
37,611TakipçilerTakip Et
65,321AboneAbone Ol

popüler

zonguldak psikolog
zonguldak bireysel terapi
online terapi