Cumartesi, Temmuz 27, 2024
spot_img

Ağır geliyorsa içme kardeşim (İnan ŞEFKATLİ)

Dün akşam ailemle beraber bütün bir sezon çılgınca desteklediğimiz Euroleague finalisti takımımızın Eurocup şampiyonu ezeli rakibiyle yapacağı play-off mücadelesini seyretmek üzere salona gittik. Giderken hem eşime, hem de oğluma dedim ki “maçın içinde ara ara sıkıntılı tezahüratlar olabilir, siz kulağınızı tıkayıp maçı seyretmeye devam edin”.

Maç özellikle taraftarın kendi takımına müthiş desteğiyle başladı. Gözler rakip takımdan özellikle 2 kişinin üzerindeydi. Koç ve oyuncu olabildiğince sakin, dingin ve sadece kendi işlerine konsantre bir şekilde başladıkları maçta o malum an geldi. Oyuncu zaten basketbolcu kimliği doğrultusunda sergilediği agresifliği bir pozisyonda biraz abartınca fırtına koptu. Ne oldu biliyor musunuz? Ben ve ailem maç çıkışında utanarak salonu terkettik. Hiç abartmıyorum, UTANDIK. Özellikle maçın son 5 dakikasında hem rakip takım koçu, hem de taraftarı olduğumuz takımın koçunda maçı yönetecek ne keyif, ne de konsantrasyon kalmadı. 4 dakika kala hücum süresinin biterken çalınan bir faulde normalde itiraz edilebilecek olan pozisyona rakip takım koçu kendisine faul çalınan oyuncunun kendisine dönüp baktığı anda ‘sakin ol’ deyip onu alkışlaması bile ne demek istediğimi anlatıyor. Taraftarı olduğum koç bile basın toplantısında “2. maçta rakip takımı rahat hissettirelim. Taraftarlar sadece maça konsantre olsun, bizi desteklesin” diye yumuşakça, kendi takımın yöneticilerini bile karşısına alabilecek (çok insani) bir yorum yapıyorsa anlayın artık ne hale geldik.

Bütün sezon boyunca önümde çok sakin ve keyifle maç seyreden, muhtemelen düzgün bir iş ve aile hayatı olan bir taraftar bile devre arasında saha içinden t-shirt fırlatan çocuğa kendisine niye atmadığıyla ilgili küfür ettiğinde artık dayanamayıp kendisine sordum: “niye bu haldesin, neden bu kadar küfür ediyorsun” diye. Cevap: “abi çok içtik”. E bravo… Resmini çekip bir gün sonra ailesi veya iş arkadaşlarıyla paylaşsam utancından dışarı çıkamaz.

Maç bitti, evimize yürürken eşim oğluma duş alması gerektiğini, arkalarından gelen küfürlü tükürükler yüzünden ancak temizlenebileceklerini söyledi. Evet tükürüğü belki suyla temizleriz de edilen küfürleri oğlumun zihniden temizleyebilecek bir metod var mıdır sizce ? Bence yok, çünkü oğlum bana Cuma günkü maça gelmeyeceğini söyledi. Ben ona kötüleri ve iyileri öğretirken AMA DİYE BİRŞEY ÖĞRETMEDİM. Şimdi önümüzde oturan taraftar için, “evet küfür ediyor AMA abi çok içmiş, rakip de zaten malum” mu diyerek anlatmam lazım. Sahada rakip takım koçu sevmiyorsun, antipatik geliyor, oyuncudan hiç haz etmiyorsun, çok agresif oynuyor. Sonuç: Anasına – ailesine koro halinde küfür edelim. Yöneticiler de FAUST seyreder kıvamında ambiyansı seyrede dursunlar. Kılıçla yaşayan kılıç ile ölür. Bir kısım taraftar bunu yapıyor, sen de buna izin veriyorsun aynı şey sana yapıldığında ki Abdi İpekçi spor salonunda maalesef bu çirkinlik çok daha organize ve kalabalık katılımlı oluyor, çıkıp ne diyeceksin çok merak ediyorum: Benim küfürüm seninkinden daha masum ??!!

Karşı takımda Sinan diye bir oyuncu var. Sakatlandı, salondaki birçok kişi alkışladı. Bunu yapabiliyorsanız, buna gücünüz varsa yukarıda tarif ettiğim salondaki o bir kısım çirkin taraftarı da engelleyeceksiniz. Evet Sinan özel bir kişilik. Hani bazı oyuncular vardır, takım taraftarları şöyle der: Bu oyuncu bizim çok canımızı yaktı ama hem performansı, hem de sporcu kişiliğiyle keşke benim takımımın oyuncusu olsaydı da avuçlarım patlarcasına onu alkışlasaydım. Sinan Güler öyle bir profil keza, Aykut Kocaman…

Saha içi ile ilgili yukarıda yazdıklarımdan sonra birşeyler söylenir mi diye düşünürken, Melih’in ilk yarıdaki performansı aklıma geldi. Fenerbahçe’deki en müthiş oyunu, Vesely’nin savaşı, Sloukas’ın hala devam eden yükselişi, Datome’nin hem oyun, hem de sporculuk performansı (Sinan ile girdiği nefis dialog), Dixon’ın liderliği ve savunma çabası aklıma geldi. Onlardan bahsetmeden nasıl geçebilirim ki. Koç Obradovic’in tüm maç boyunca sadece işine konsantre olması, provokasyondan kaçınması ne kadar büyük bir karakter olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bir laf da Antiç’e edelim. Bana göre saha içinde savaşmak, takım için mücadele etmek, kazanmak için her şeyi yapmak onun kafasının içindekiler ile 180 derece zıt. O farklı yollardan bu işleri yapar gibi görünüyor. Tribünlere rakip oyuncuyu atmak, pozisyonları abartarak yaşamak ve bir de zıpladığında altından karınca eğilerek geçerek basketbol oynamak, bana ve benim anladığım sporcu kişiliğine ters. Bogdanovic’i de unutmayayım. Bu maçı pas geçti ama o benim için hala Fenerbahçe’ye hatta Türkiye ye gelmiş en önemli yabancı oyuncularından biri.

Cuma günü ne olur bilemem ama benim aklımda oğlumu nasıl bir maça daha götürüp, sahadaki o olası müthiş mücadeleyi seyrettirebileceğim düşüncesi var. Artık yeter sevgili spor yöneticileri ve taraftarlar. Bu ülke birkaç yıl önce bir final maçı oynamadan şampiyon gördü. Şampiyon olan takım dahil kupayı alırken hiç kimse mutlu değildi. Biz Berlin’e gittik. Finalde kupayı kaybettik ama hem kendi takımımla gurur duydum, hem de sporun, mücadelenin verdiği o büyük haz ve keyifle ülkeme döndüm.

Türkiye de maalesef spor adamı yetişmiyor. Sahanın içindeki sporcuyu en iyi bildiği işin dışında başka işlerle de uğraştırmak en büyük cinayettir. Yöneticiler sporu salt kendi takımlarının başarısı olarak algıladığı sürece “bu yolda her şey mubahtır” inancıyla var olacaklar maalesef. Halbuki yöneticilerin kendi takım organizasyon sorumluluğunun dışında taraftar eğitimi ve ülke sporuna da katkı vermeleri gerekir.

Kalın sağlıcakla…

(26-05-2016)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

15,872TakipçilerTakip Et
36,695TakipçilerTakip Et
65,321AboneAbone Ol

REKLAMLAR

popüler

zonguldak psikolog
zonguldak bireysel terapi