Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;
İstanbul ve Ankara 1920’lerde iki ayrı dünyanın simgeleri idiler.
Biri imparatorluğun, işgallere karşı teslimiyetin merkeziydi. Diğeri ise kendi halinde Osmanlı Vilayeti.
Biri sonun başlangıcında iken, diğeri ise başlangıcın sonuna gelmişti.
Koca bir deniz, bu kızgın çölün ortasında yükselecekti…
Mustafa Kemal, eski bir ahi Cumhuriyeti olan Ankara’yı ömründe ilk kez 27 Aralık 1919’da gördü ve öyle görkemli karşılandı ki, çok etkilendi. 20 bin nüfusu olan Ankara’da o gün onu karşılamak üzere 30 bine yakın insan toplanmıştı.
Ankara’nın yeni konukları, bir tepe üzerindeki iki katlı Ziraat Mektebine yerleştiler. Mustafa Kemal Ertesi gün bu mektebin salonundan Ankaralılara hitap etti ve amacının ne olduğunu iki kelimeyle açıkladı:
“HAKİMİYET-İ MİLLİYE”
16 Mart 1920 Salı günü saat:10.00’da İstanbul’un işgal haberi Ankara’ya ulaştı. İşgal kuvvetleri önce Harbiye ve Bahriye Nazırlıklarını ve telgraf merkezlerini ele geçirmiş sonra da Mebusan Meclisinin kapılarına dayanmıştı. Meclis 18 Mart günü birleşimlerine ara vermek zorunda kaldı. İstanbul’daki mecliste artık yapacak bir şey kalmamıştı.
Bu durumu gören Mustafa Kemal uzun zamandır kafasında kurduğu Meclis projesini hızla hayata geçirmeye karar verir. Ve Meclis-i Mebusan’ın kapanmasından 24 saat sonra yayımladığı bildiriyle pek yakında Ankara’da olağanüstü yetkilerle bir meclis toplanacağını ilan eder.
İstanbul’daki milletvekilleri, yeni seçilenler, saraydan umudunu kesenler istikbali Ankara’da görenler ışığa koşar gibi Anadolu’ya akmaya başlarlar…
Ülkenin kalbi artık Ankara’da atacaktı…
Beklenen gün 23 Nisan geldiğinde Ankara ayağa kalktı…
Meclis açıldı…
Milletin iradesi ve ulusun egemenliği tüm dünyaya ilan edildi…
Ve bir milletin kaderi 105 yıl önce bugün değişti…
Değerli Basketfaul okurları, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun…
Saygılarımla…
Türkiye, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarına, bölücülere,siyasal islamcı,
din tüccarlarına inat daha nice bayramlara