Pazartesi, Nisan 28, 2025
spot_img

Odaklanmayı Nasıl Başarabileceğiz? -2 (Naci Özonay)

- Reklam-

Değerli Antrenör, Öğretmen, yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;

Bir önceki yazımda kitabın odaklanma için öneminden söz etmiştim.

Yapılan diğer araştırmalar odaklanmanın motivasyon ve irade ile ilişkili olduğunu da ortaya koymuş.

2019 tarihli ve 2250 katılımcı ile yapılan araştırmaya göre insanlar en çok seviştikleri sırada odaklanıyorlarmış. İkinci sırada egzersiz, sonra sohbet ve oyun oynamak geliyor. Peki en az ne zaman odaklanıyorlar? İş yerinde çalışırken ve bilgisayarda iş başındayken!

İşyeri araştırmaları, çok sayıda kişinin çalışırken hayal kurduğunu, internette ya da YouTube’da dolaşarak saatlerini boşa harcadığını, gerekenin asgarisini yaptığını, dikkatlerinin dağıldığını gösteriyor. Bu ilgisizlik, özellikle de tekrara dayalı, rutin, yaratıcılık içermeyen işlerde çok yaygın.

Odaklanamamak, yaptığımız işin bize uygun olmaması, kapasitemizin altında ya da çok üstünde olması, anlamdan uzak olması, kontrolün bizde olmamasıyla da ilgili olabiliyor.

Mihaly Csikszentmihalyi’nin “akış” teorisi, dünyayı unutturan bir odaklanma halini tasvir ediyor. Çok sevdiğimiz, kapasitemizi biraz zorlayan bir işi yaparken zaman ve mekânı unutup güçlü bir şekilde odaklanıyoruz.

Bir görüşe göre tehlikeli sporlara rağbetin bir nedeni, kendini unutmayla gelen huzur ve tatmin duygusu. “Kendini unutma” vurgusu önemli, çünkü en güçlü dikkat dağıtıcı bir türlü susmayan iç sesimiz.

Csikszentmihalyi, araştırmalarında şunu görmüş: İster harika bir şiir yazmak, ister güzel bir mobilya yapmak, ister örgü örmek, ister bir çocuğu mutlu etmeye çalışmak olsun, kişi faydalı bir amaç için çalışırken kendini kaptırdığında korku ve kaygıları da azalıyor.

Çalışanların ne kadarı çalışmaktan bu denli haz duyuyor? İş yerlerinde günde en az bir kez akış yaşayanların oranı yalnızca %20’ymiş. Yaklaşık %15’i tipik bir gün içinde hiç akışa girmiyor. “Hayalimdeki işi yapıyorum” diyenlerin oranı ise sadece %6!

O halde eksik olan ne? Rodin’i tuvalinden, Stephen King’i daktilosunun başından, Marie Curie’yi laboratuvarından, Fazıl Say’ı piyanosunun tuşlarından bir türlü koparamayan o yoğun haz niye çok az insanın yaşadığı bir duygu?

Olası üç eksik; anlam, kapasiteye uygunluk ve kontrol duygusu…

Yazar Cal Newport’un araştırmalarına göre, işlerine tutku duyan insanlar, öncesinde belli bir yetkinlik ya da uzmanlık inşa etmiş oluyorlar.

Newport “tutkularının peşinden git tehlikeli bir tavsiyedir” diyor. Görmezden Gelemeyecekleri Kadar İyi Ol kitabında verdiği bir araştırmaya göre, en mutlu ve en tutkulu çalışanlar, tutkularının peşinden gidenler değil, yaptıkları işte iyi olacak kadar uzun süredir bu işte çalışanlarmış…

“Sevdiğin işi yap” sloganını çok sık duysak da 142 ülkeyi içeren bir Gallup anketinde, dünyada çalışanların sadece %13’ü işine angaje olduğunu belirtmiş. Angaje olmaktan kastedilen, işine odaklanmış olmak, heyecan duymak ve anlamlı bir katkıda bulunduğunu hissetmek.

Newport’un savunduğu, “belli bir alanda yetkinliğini geliştir ve seni görmezden gelemeyecekleri kadar iyi ol” ilkesi. Bu duruma “zanaatkarlık zihniyeti” diyor. İşin zanaatkar zihniyetiyle iyi yapılmasının ardından tutkunun geleceğini söylüyor.

Newport Tutku olayı ile ilgili olarak; tutku neyi çok istediğin değil, istediğin uğruna nelere katlandığın ya da nelerden vazgeçtiğinle ilgilidir. Bazen vazgeçtiğin sıcak yatağındaki rahat uyku, bazen YouTube’da geçireceğin eğlenceli saatler olabilir. Kişinin hayali uğruna gösterdiği çabanın, tutkunun asıl ölçütü olduğunu düşünüyorum diye ifade etmektedir.

Motivasyon düşüklüğünde bir olası sorun da ait olduğumuz yerde olmamak… bir diğer sorun, kontrolün bizde olmaması olabilir. Kontrol tamamen başkasının elindeyse, yaptığımız iş üzerinde hiçbir kontrolümüz yoksa, odağımız dağılıyor olabilir…

Drive adlı kitabın yazarı Daniel Pink, hayatımız üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmanın okulda daha iyi notlara, sporda daha iyi performansa, iş hayatında daha verimli sonuçlara ve genel olarak daha fazla mutluluğa olanak sağladığını yaptığı araştırmalarıyla ortaya koyuyor.

Pink, kitabında Cornell Üniversitesi’nden 300 küçük işletmeyi inceleyen bir araştırmaya yer veriyor. Bu işletmenin yarısında çalışanlar yaptıkları iş üzerinde kontrol sahibi değil. Diğer yarısında ise şirketler çalışanlarına belli bir düzeyde kontrol olanağı sunuyor. Çalışanlarına kontrol olanağı sunan şirketlerin, emsallerine göre dört kat daha büyüdüğü görülüyor…

Aynı şekilde öğretmenler sınıfta nasıl öğretecekleri konusunda daha fazla kontrole sahip olduklarında, motivasyonlarının daha yüksek olduğu ve öğrencilerinin de daha yüksek performansa ulaştığı görülüyor…

Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız;

Etrafımızı kuşatan baştan çıkarıcılara karşı irademizi devreye sokmaya çalışsak da irade rezervimiz sınırlı. Kırılgan irademiz özellikle de duygularımıza yenik düşebiliyor. Zaman zaman iradeyi devreye sokmak gerçekten de insanüstü bir çaba gerektirebiliyor.

Bu durum için “ön-taahhüt” gibi stratejiler öneriliyor. Ön-taahhüt, baştan çıkarıcılara erişimi gönüllü olarak engelleme girişimi olarak tanımlanabilir.

Sağlıksız gıdaları eve aldıktan sonra yememek için direnmeye çalışmak yerine hiç satın almamak, abur cuburu toplu miktarda almak daha ucuza mal olacağı halde küçük miktarlarda satın almak, “telefonlardaki uygulamalardan silebildiğimiz kadarını silmek” ve geri kalanlarında ne kadar süreyle kalacağımıza önceden karar vermek. “Her gün ne olursa olsun derin okuma yapmak” “sabah kalkar kalkmaz sosyal medyaya bakmak yerine beynin en berrak olduğu saatlerde kitap okumak” gibi.

fMRI gibi beyin görüntüleme teknikleriyle yapılan araştırmalar, ön-taahhüdün, özellikle dürtüsel kişilerde ödülü ertelemeyi başardığını ortaya koymuş. “Önceden bir konuda karar vermek ve bu karara bağlı kalacağına taahhütte bulunmak, kendilerini kontrol edebilmelerini sağlamış.”

Yazar Cal Newport, odaklanmak için çift modlu yaklaşım adını verdiği bir sistem öneriyor:

“Zamanınızı ikiye bölün ve bir bölümünü yalnızca pür dikkat çalışmaya ayırın. Geri kalan zamanda da ne istiyorsanız onu yapın. Çift modlu yaklaşımı benimseyen kişi, derinleşmeye ayırdığı vakti tıpkı bir keşiş gibi yoğun ve kesintisiz odaklanmayla geçirmeye çalışır. Yüzeysel işlere ayırdığı zaman dilimindeyse böyle bir odaklanma çabası yoktur.”

Oregon Üniversitesi’nden Michael Posner ve ekibi, 2007’den itibaren odaklanma, dikkat, duygusal sağlık ve meditasyon arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar yürütüyor. Beş gün boyunca günde sadece 20 dakika meditasyon yapan katılımcıların dikkat, duygusal sağlık ve stresle ilgili ölçümlerinde önemli iyileşme sağladığını ortaya koymuşlar.

Google, Target ve Intel gibi şirketler meditasyonla ilgili araştırmaların sonuçlarını dikkate alarak çalışanlarına, stresle başa çıkma ve üretkenliği artırmaları için meditasyon ve farkındalık eğitimleri vermeye başlamışlar.

Saygılarımla

Kaynak: Bahar Eriş Düşleyen Düşünen Dönüşen İnsan s: 131-145

- Reklam-

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

33,250TakipçilerTakip Et
37,771TakipçilerTakip Et
65,321AboneAbone Ol

popüler

zonguldak psikolog
zonguldak bireysel terapi
online terapi