Değerli Antrenör, Öğretmen ve Yönetici Arkadaşlarım;
9 Eylül 2024 tarihi itibariyle Türkiye‘deki İlkokul, Ortaokul ve Lise düzeyindeki okulların tamamı açılmış olacak. 20 milyona yakın çocuğumuz-evladımız okulları ve ülkemizin değerli öğretmenleri ile buluşacaklar.
Okul idareciliği yapmış olduğum yıllarda velilerimizle yapmış olduğum sohbetlerde anne ve babaların önemli bir kısmının çocuklarını okula göndermiş olmakla görevlerini yerine getirdiklerini düşündüklerini görürdüm.
Ve hatta çocuklarının gideceği okul özel bir okul ise, anne ve babaların ödemiş oldukları ‘para’ nedeniyle çocuğun sorumluluğunu tamamen okula bıraktıklarına üzülerek şahit olurdum.
Anne ve babalara doğru seçilmiş okulun çok önemli olduğunu, ancak okuldaki eğitimle ilgili görevli insanların öğrencilerin evlerinin içine giremeyeceğinden, anne ve babanın çocuğuyla yakın bir şekilde ilgilenmesinin en az doğru seçilmiş okul kadar önemli olduğunu, önemle de okul aile iş birliğinin sağlıklı olduğu durumlarda muhteşem sonuçların ortaya çıkacağını öğretmenlerle birlikte anlatmaya çalışırdık.
Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,
Sevgili anne ve babaların bu durumunu gören araştırmacılar ‘aile ile okulu bir terazinin iki kefesine koysak hangisi çocuğun başarısında daha ağır basar?’ Konusunu merak edip 30 yıl süren bir araştırmaya girişmişler.
Brigham Young Üniversitesinden sosyoloji profesörü Mikaela Dufur bu konudaki en kapsamlı araştırmalardan birini ekibiyle birlikte yapmış.
Ekibiyle, 1972-2012 yılları arasında 25.000 öğrenciyi incelemiş. Öğrencilerin okuma, matematik, fen ve sosyal bilimlerdeki başarısını değerlendirmişler. Ailelerin, bu çocukların eğitimiyle ne kadar ilgili olduğuna bakmışlar. Tabii okulun aile ve öğrenciyle ne kadar ilgilendiğini de kaydetmişler.
Araştırmacılar aile ile ilgili kriterlerini şöyle belirlemiş:
· Anne baba çocuğun ödevini kontrol ediyor mu?
· Okuldaki toplantılara katılıyor mu?
· Çocuğuna ne kadar güveniyor?
· Öğrenciler okul programlarını, aktiviteleri, derslerini aileleriyle ne sıklıkta paylaşıyor?
Araştırmacılar ilgili okulu “pozitif bir öğrenme ortamı hazırlayan okul” şeklinde tanımlamış. Ve okulun pozitif öğrenme kriterlerini de şöyle belirlemiş.
· Öğrencilerin müfredat dışı faaliyetlere katılımı ne düzeyde?
· Okul ailelerle iletişim halinde mi?
· Öğretmenin moral düzeyi nedir?
· Öğretmenler ve yöneticiler arasında çatışma düzeyi nasıl?
· Öğretmenler, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına cevap veriyor mu?
· Okulda şiddet, devamsızlık, disiplin olayları ne düzeyde?
Araştırmacılar hummalı bir inceleme sonucu kararlarını açıklamışlar:
Ailenin çocukla okulu hakkında konuşması, çocuğun başarısında daha belirleyici. Okul ilgisiz olsa bile, aile ilgiliyse öğrencinin başarılı olma isteği ve olasılığı artıyor.
Aynı sınıfta oldukları halde öğrencilerin farklı başarı seviyelerine sahip olmasının bir açıklaması da aile ilgisi olduğunu tespit etmişler.
Araştırmacılar bir adım daha öteye giderek ilgili ailenin hangi davranışlarının daha etkili olduğunu tespit etmişler:
· Çocukla okulda hangi aktiviteleri yaptığını konuşmak %63
· Okuldaki programlar hakkında konuşmak %55
· Dersler hakkında konuşmak %51
Madalyonun öbür yüzünde, okulun çocukla ilişkisi var. Burada da sınav başarısını etkileyen ilk üç faktör şunlar olmuş:
· Öğretmenin çocuğa moral vermesi %77
· Öğretmenin çocuğun bireysel ihtiyaçlarına cevap vermesi %64
· Öğretmen yönetici çatışması %45
Türkiye’deki duruma gelince araştırmalar ne diyor?
· 2013 tarihli bir araştırmaya göre, eğitimi destekleyen, okulla düzenli iletişim kuran velilerin çocukları daha başarılı.
· Çocuğuna yakın ilgi gösteren, çalışma ortamını düzenleyen, çocuğunun başarısını doğru geri bildirimle besleyen, çocuğu başarısız olduğunda “yeterince çalışırsan başarılı olursun” sözleriyle yüreklendiren ailelerin çocukları daha başarılı.
Bu arada ailelerin okulla iletişime geçtikleri nedenlerin şu durumlar olduğu ortaya çıkmış: Küçük yaştaki öğrencilerin aileleri çocuğun tuvalet alışkanlığı, sınıfta oturduğu yer, önündeki çocuğun kendinden uzun olması gibi konularda görüştükleri ortaya çıkıyor.
Üst sınıflarda konuşulan konular ise sırasıyla şöyle: Dersler, davranış bozuklukları ve ahlaki gelişim oluyor.
İlk dört sınıfta sosyallik ve derse katılım konuları ağırlıkta. Dördüncü sınıftan sonra akademik başarı ve sınavlar ön plana çıkmaya başlıyor.
Değerli Antrenör, Öğretmen, Yönetici Arkadaşlarım ve Okurlarımız,
Aileler okullara iki çeşit ‘çıkartma’ yapabiliyor: Çocuğun potansiyelini ortaya çıkartmak ya da ‘SORUN ÇIKARTMAK’ için!
Sevgili anne ve babaların bilmesi gereken önemli bir durumun şu olması gerekiyor: Çocuklarının durumuyla sadece “SORUN ÇIKTIĞINDA” ilgileniyorlarsa geç kalmışlar demektir.
Velilerimizle ilgili ülkemizde görmüş olduğum önemli sıkıntılardan biri, velilerimizin okullara sorun çözmek, destek almak yerine, sorun çıkartmak ve köstek olmak üzere geldikleridir.
Önemle de çocuklarının derslerine giren öğretmenleri ile girmiş oldukları olumsuz diyalogların öğretmenlerin motivasyon ve şevkini ciddi bir şekilde olumsuz olarak etkilediğini anne ve babaların bilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Çocuğun okuluyla ilgilenmek çoğu zaman yanlış anlaşılabiliyor. Çocuğun ödevlerini onun yerine yapmak, kendini ifade etmesine imkân tanımadan avukatlığını üstlenmek, her sorunu onun adına çözmek gibi davranışlar “ilgili aile” değil “helikopter aile” kategorisine giriyor! İlgisizlik kadar “helikopterlik” de çocuğun gelişimini güdük bırakıyor.
Anne ve babalar çocuklarının içindeki en iyiyi ortaya çıkartmayı başardıkların da sorun çıkma oranının da azaldığını göreceklerdir.
Araştırmalar, “okul-aile iş birliği”nin çocuğun başarısında en ideal çözüm modeli olduğunu gösteriyor.
Sevgili Anne ve babaların unutmaması gereken bir durum “önleyici müdahale, bilge insanların yoludur”
2024-2025 Eğitim Öğretim yılının ülkemize hayırlı uğurlu olması dileğiyle…
Saygılarımla…
Kaynak: Çocuklar Nasıl Başarır 2 s:67-70 Bahar Eriş-Mümin Sekman