Yaklaşık beş yıl önce yazdığım bir yazıyı bugün tekrar yayına veriyoruz… Nedeni, bu kadar yıl geçmiş olmasına karşın, yazdığım konularda ilerleme kaydedilmiş mi, önlemler alınmış mı , yani hatırı sayılı bir değişiklik olmuş mu diye belirlemek içindir…
İşte 23 Nisan 2019 tarihli yazım…
SEYİRCİLER GİBİ SEYREDERSEK SEYREDECEK BİRŞEY KALMAZ…
Ne zaman haklı olduğumu düşündüğüm bir konuyu anlatmaya başlasam benim sevgili eşim, “Lütfen dünya ateşten bir toptu diye başlama” uyarısını yapar. Ben yine de onu dinlemeyeceğim. Ancak bazı konulara hakikaten geçmişten girmek gerekiyor. Aksi takdirde konu sanki sadece bugünkü bir mesele imiş izlenimini uyandırıyor ki bu da meselenin derinliğini kaybettiriyor.
Bazı problemler bağıra bağıra gelir, geldiğini hissedersin, bilirsin, korkarsın, ancak yine de önlem almazsın.
Örneğin, “Marmara’da deprem” geliyor işte, lamı cimi yok. Olasılığı nerede ise yüzde yüz. Herhangi ciddi bir önlem var mı? YOK. Sadece lafta.”Geldi geliyor, oldu olacak”.
Bütün” toplanma alanları “çoktan” ranta kurban girmiş. Dönüşüm ticarete dönmüş.
Örneğin iklim değişiklikleri. Basketbol dışı, diğer mesleğim gereği, yıllarca (Yaklaşık 30 yıldır) yazdık, çizdik, seminerlerde, TV programlarında konuştuk. Birçok meslek erbabı insan tarafından da yazıldı çizildi. Ne dendi kardeşim, “Gezegenimize iklim değişiklikleri ile gelecek olan susuzluk ve kıtlık, diğer bütün sorunların önüne geçecek”. Ne spor, ne siyaset, ne beka vs. kimsenin umurunda olmayacak. Türkiye olarak gerekli bütün önlemleri alalım diye yırtındık, ancak gün olarak anlattıklarımıza dair hiçbir belirti göremeyen görev başındakiler senelerce “benden sonra tufan” dercesine görmemezlikten geldiler. Ancak ne oldu kardeşim? Korkulan çabuk geldi, senden benden sonraya kalmadı. Artık 10-15 sene ile telaffuz edilebilecek kıtlık ve susuzluk fena vuracak. Allah çocuklarımızı korusun.
Yukarıda bahsettiklerim başka bir tartışma konusu, gerçi artık tartışacak vakit de kalmadı ya. Yalnız, bu anlattıklarımın genel olarak sporumuzda, spesifik olarak basketbolumuzda şu an itibarı ile neredeyse birebir aynı olduğu gözüküyor.
Senelerdir şahsım adına yazdığım yazılarda hep başımıza gelebilecek ve geldiği zamanda hakikaten tabiri caizse bir çöküşe neden olabilecek şeylerden bahsettim.
Benim gibi bu işlerle ilgilenen değerli arkadaşlarım büyüklerim sürekli söylediler, yazdılar. Ancak o günler geldi, kapıyı çaldı ve biz içeride hala ağzımız ve beynimiz mühürlü bir şekilde, cılız bir sesle “kim o” diyoruz. “kim o” işte geldi… Ne yapacaksın.
Gezegenimiz “global ekonomi” krizi yaşarken, “Biz Türküz, bize birşey olmaz” mantığı ile horlamaya devam ettiğimiz yıllarda, aynı vurdum duymazlık maalesef basketbolumuzda da yaşandı. O günlerde hepimize cazip gelen, kadro zenginlikleri ile (Yabancı oyuncu, yabancı teknik adam, olmayan altyapı ve en önemlisi dev bütçeler) seyir zevki aşkına geleceğimizi rehin altına alan sistemlerle geldiğimiz nokta… Onlarca küçük büyük belediye kulüpleri… Hesapsız kitapsız bu işe balıklama dalan gençlik kulüpleri… Altyapısız, plansız günübirlik heveslerle camialara değil kişilerin zevkine endeksli kurulan kulüpler… Sonunda bu sene patladı. Son 5-6 senede BSL‘de yer almış birçok kulüp ya kapandı ya da faaliyetlerini durdurdu.
İşin en acı tarafı da bu tanımlamalara hiç de uymayan “Banvit” kulübü de çok zor bir sürece girdi. Hakikaten organizasyon yapısı ile dört dörtlük olan bu kulübümüz, başka sebeplerle gün itibariyle zor durumda. Bugün alkışladığımız oyuncuların birçoğu bu oluşumdan yetişmiştir.
Bu nedenle mali disiplin konusunda federasyonumuz mutlaka gerekli çalışmalar yapması ve uygulanabilir, hiç açığı olmayan önlemler alması gerekiyor. İnşallah önümüzdeki sene bütün kategorilerde uygulamaya alınır. Aslında biz eski federasyonların da yok saydığı ve en ufak bir sorumluluk duymadığı bu konuda, Avrupa’da en geri kalmış ülkelerden biriyiz. Sonra da ligimiz Avrupa’da bilmem kaçıncı, Final Four’dayız falan filan. Temelde biz hiçbir zaman Avrupalı olamıyoruz.
Hala “şu” şampiyon olacak, “bu” Final Four oynayacak diye konu başlığı atılacaksa ve bu gibi günlük konularla idare edilecekse, gerçekler görmezlikten gelinecekse “yandı gülüm keten helva”.
Basketbol izleyicileri için bu konular ve yukarıda verdiğim karamsar tablo pek önemli olmayabilir ve pek tabii basketbolu kendi pencerelerinden görmek istedikleri şekilde ve en yoğun seyir zevkini tadarak izlemek için çeşitli beklentilerde olabilirler. Ancak biz basketbol emekçileri, faal oyuncular, genç yöneticiler ve makam sahibi olup bu konularda yetkili olan şahıslar, olaylara, bugüne ve geleceğe, seyirciler gibi bakamayız. Seyirciler gibi sadece seyredersek, yakında seyredecek birşey kalmaz.
Bizim (Topyekün basketbol camiası) olanları gözlemlememiz, teşhis koymamız, çare üretmemiz ve üretilenleri uygulamamız gerekiyor.
Burada nokta koymak zorundayım,yazı fazla uzun olmasın, yoksa yarıda bırakan çok oluyor.
Sağlık ve mutluluk dilerim.
Sevgili Haydar, eline sağlık. İşte o yazın uzun olmasın diyenlere aslında diyecek çok şey var. Onlar yüzünden buralara geldik.