Genç Dinozor kimdir? Basketbol ruhu genç ve enerjik olan, dinazor misali tecrübeli spor insanlarıdır.
Kadroda kimler var? Necip Kapanlı, Haydar Kemal Ateş, Cem Gökçe, Selam Gökçe, Fatih Söylemezoğlu ve zaman zaman “Genç Dinozor” konukları.
Amacı nedir?
Türk Basketbol Kamuoyuna ve özellikle veli, oyuncu, antrenör, yönetici ve tüm “Genç Öz kaynak” gruplarına gündemde ait basketbolun saha içi ve saha dışı olaylarını farklı ve geliştirici bakış açısıyla değerlendirmek ve basketbol kamuoyuna farklı düşünce pencereleri açmak.
VTB’DE YABANCILARIN DOMİNASYONU…
Runa Koçu konuğumuz Ertuğrul Erdoğan‘a genel sorular…
Genç Dinazorlar: Rusya rejim değişikliğinden sonra basketbola büyük düşüş yaşadı ve takımları yabancı oyunculara endekslendi. Rusya’da ne oldu?
Ertuğrul Erdoğan: 6 yabancı kuralı ve sahada 3+2 kuralı kalkınca yabancı oyuncuların dominasyonu olan bir lig haline gelmiş. Bu sezon benim gördüğüm; Rus takımlarının Avrupa Kupalarına katılmaması, yabancı oyuncular tarafından tercih edilen ligler sırasında aşağılara düşmesine sebep olmuş, ancak şu an bazı takımların Rus oyunculara şans vermeye başlaması ile savaş ve ambargonun negatif etkilerini basketbolda olumlu yöne çevirmeye çalışıyorlar. Bizim takımda da benim gelmemle başlayan VTB tecrübesi olmayan Rus oyuncuların süre almaya başlaması kulübün bu konudaki motivasyonunu arttırdı. Genelde Rus oyunculara karşı bir dönüş olduğunu söyleyebilirim. Aslında tüm liglerde olduğu gibi burada da yerel oyuncular ilk seçenek olmamış. Son bir buçuk senede bu olgu kırılmaya başlanmış ve Rus oyuncular önemli roller alması için alan açılmaya başlanmış. Bu Rus Milli takımına nasıl yansıyacak bilemiyorum. Önümüzdeki Şubat ayında hiçbir karşılaşmaları olmasa da milli takım kampı yapacaklar.
Necip Kapanlı: Bunun sadece savaşla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Yıllardır ne altyapıda ne de A milli takımda büyük bir hamleleri yok. Genç Dinozorlar olarak 1988 doğumlu Alexey Shved’Den sonra oyuncu saymakta zorlanırız. Dışarıdan bakınca büyük bir çöküş içerisindeler.
TÜRKİYE İLE BENZERLİK
Ertuğrul Erdoğan: Daha önce de söylediğim gibi uzun dönemler yabancı dominasyonunda olan takımlar kurulup, Avrupa Kupalarında şampiyonluk hedeflenmiş. Ben bizim genç takımı takip ettiğim için çokça altyapı maçı seyrettim. Deplasmanlı bir gençler ligi var, bir şehre gittiklerinde arka arkaya iki maç yapıyorlar. Yarışma, oynanan basketbol ve sertlik olarak üst seviye ama Sırpların büyürken öğrendikleri basit basketbol oyun bilgisi ile ölçtüğümüz zaman daha gelişmeleri gerektiğini söyleyebilirim. Gençlerin üst lige geldiğinde en büyük eksikleri de bu oyun bilgisi konusunda kendini gösteriyor. Shved gibi oyuncular yetiştirebilmek için büyük bir yatırım olduğunu da gözlemlemedim. Uluslararası oyuncu çıkartmakta Türkiye gibi zorlanıyorlar. Bu markette oyuncu için büyük para var. Benzer sorun Türkiye’de de var. Başka liglere gidip sorumluluk almak yerine kendi liglerinde daha fazla para kazanıp kalmayı tercih eden oyuncular yedek oyuncu olmaktan öteye gidemiyorlar. Bu noktada ülkemizle büyük benzerlik taşıyorlar. Bununla beraber savaştan sonra Rus oyunculara bakış açısı değişmiş ve yeni bir dinamizm gelmiş. Buz hokeyi Rusya’da birinci spor, futbol arkasından geliyor. CSKA‘yı ayrı bir yere koyalım, Rus basketbolunda altyapıya yeterli yatırım olduğunu gözlemlemedim. Bu konuda da ülkemizdeki anlayış biraz olsa da benziyor.
Selam Gökçe: Ligde Rus koç sayısı nasıl?
Ertuğrul Erdoğan: Ligdeki en kariyerli Rus koç Pashutin, iki Eurocup Şampiyonluğu ve bir Euroleague Final Four’u var. Karasev var, o da Rus oyunculardan kurulu ve yabancı oyuncusu olmayan bir takımı çalıştırıyor. VTB liginde 14 takım var. Bu takımlarda Hırvat, Sırp, Belaruslu koçlar var. Bu sene ben ve Murat Bilge gelip Türkiye’yi temsil etmeye başladık. Küme düşme gibi bir baskı unsuru olmayan lig olduğu için şunu söyleyebilirim; oyuncu ve antrenörün yetişmesi ve planlı projeli işler yapmak için ideal bir yapı var aslında.
TÜRK ANTRENÖRÜN KALİTESİ POLONYA VE RUSYA’NIN ÜZERİNDE
Necip Kapanlı: İki yıldır yurt dışında çalışıyorsun. Dışarıdan bakınca Türk Basketbolu nasıl gözüküyor?
Ertuğrul Erdoğan: Son iki sezonda Polonya, sonrasında da buraya geldim. Türk antrenörlerinin kalitesinin her iki ülkenin de önünde olduğunu düşünüyorum. Oyuncu yetenek seviyesi ve fiziksel özellikleri anlamında bu iki ülkenin gerisinde olabiliriz ama oyun bilgisi, oyuncu yetiştirme, oyuncuyu yetiştirirken doğru pozisyonlara doğru oyuncuları yerleştirme konusunda daha iyiyiz diye düşünüyorum. Bizdeki sorun; bu oyuncuları belli bir yaştan sonra bu çarkın içinde belli rollerde kullanamıyoruz. Bu kadar az proje üretilen, bu kadar az bilerek yöneten insanların olduğu ülkede Polonya ve Rusya’nın önünde olmak bana göre ayrı bir başarı hikayesi. Polonya ve Rusya’da sokakta, metroda gençlere baktığınızda sporcu olabilecek muazzam fizikte insanlar görüyorsunuz. Ama basketbola yapılan yatırım aynı ölçüde değil. Dolayısıyla, biz bu şartlarda iyi iş çıkartıyoruz. Diğer ülkelere göre biz kendimizi Türkiye dışına kapattığımızı görüyorum. Biz kimseden geride değiliz, çünkü herkesin kendine göre majör problemleri var.
MURAT BİLGE İLE FARK YARATTIK
Genç Dinazorlar: Yabancı antrenör olarak Ertuğrul Erdoğan’a bakış açıları ve iletişimleri nasıl? Türk koçlara yabancıların bakış açısı nasıl? Seni rahatsız edecek bir dil sorunu var mı?
Ertuğrul Erdoğan: Sondan başlamak istiyorum. Kulübümüz içinde konuşulan dil İngilizce, bu çok değerli. Ben de Rusça öğrenmek için çabalıyorum ama bu olmayacak gibi. Ben oldukça rahatım, çünkü kulüp 8 senelik bir kulüp. Genel menajerimiz genç birisi, ailesi işin içinde. Sponsor da aileye çok yakın. Aslında biz burada çok özel bir iş yapıyoruz. İlişkiler çok daha samimi ortamda gidiyor. Polonya’da da, burada da büyük bir sıkıntım hiç olmadı. O yüzden Türk antrenörler olarak kabuğumuzu kırıp ülkemizden dışarı çıkarsak gerçek değerimizi göreceğiz. Burada bana bakış geldiğimden beri oldukça pozitif, Rusya’nın da Türkiye’ye bakışı olumlu anlamda farklı. Takımda sakatlıklar başlayana kadar sezona iyi bir başlangıç yapmamızın da kulüpteki pozitif havada katkısı olduğunu düşünüyorum.
Burada çok konuşulan bir kulüp, bir ekip haline geldik. Bunlar benim adıma hep artılar oldu. Burada Murat Bilge’ye de bir parantez açmam lazım; kalitesi tartışılmaz, kendisini geliştirmiş, yetiştirmiş. Sadece Beşiktaş’ta değil, Baskonia‘da da çok tecrübe kazanmış. Bu anlamda kendi ölçeğimizde bir fark yarattık diyebilirim. Hiçbir yerde görmediğim kadar saygı görüyoruz. Bu da insanı daha fazla konsantre olmaya, kulübü daha fazla sahiplenmeye itiyor. Burada yabancı antrenör olmamın bir avantajı varmış elbette, çünkü insanlar seni eleştirirken farklı bakıyorlar. Bir de bu sosyal medya ile ilgilenmemek, insanların benim hakkımda neler yazdığını anlamamak benim için avantaj oluyor ve rahat çalışabiliyorum.
Türkiye’de olsa üç kişi yazmaya başlıyor, zaten klavyeyi alan hemen sosyal medyada konuya giriyor, olay büyüyor. İnsan iyi yaptığına inandığı bir şeyin değer görmesini bekliyor. Ben Türkiye’de çalışırken şöyle bir şey vardı; herkes kendini büyük ve önemli kulüp görüyor. Elindeki bütçeden, kadrodan ve organizasyondan bağımsız olarak… Burada ise insanların biraz daha hedeflerine göre beklentileri oluyor, sen o beklentileri karşılayınca işin yapmış oluyorsun. Dolayısıyla, iki ülkenin basketbol yönetimindeki en önemli farklılık bu noktada ortaya çıkıyor.
NE KÜFÜR, NE KÖTÜ SÖZ…
Maçlardan sonra ben VİP alanına gidiyorum, sponsorlar mutlaka orada oluyor. Onlarla sohbet ediyorsun, sorular soruyorlar, sen cevap veriyorsun. Herkes sırtını sıvazlıyor, fotoğraflar çekiliyor ve herkes evine gidiyor. Maçı kazansan da kaybetsen de bu bir rutin olarak devam ediyor. Ne bir küfür var, ne bir kötü söz var.
Genç Dinozorlar: Sence bu iletişim şeklindeki farklılık nerden kaynaklanıyor?
Ertuğrul Erdoğan: Basketbola bakışları çok farklı. Mesela Kazan takımını deplasmanda yendik, kulüp ve aile için tarihi bir an olarak değerlendirildi.
Kulübün beklentisi şu; biz bu sene olabildiğince VTB Liginde iyi bir görüntü verelim, bu bizim ilk yılımız. Sonra da yavaş yavaş kulübü büyütelim. Kurumsal anlamda geliştirmemiz gereken yönlerimiz var, benden de bu konuda rehberlik etmemi istiyorlar. Genç bir kulüp olmalarına rağmen ciddi bir altyapıları var. Bizim genç takımımız ligde önemli bir konumda, sadece aldığı galibiyetlerden değil. Genç takımdan 19 yaşında 2.17’lik bir oyuncuyu A Takım kadromuza aldık. Aynı zamanda takımda 3-4 tane daha yetenekli oyuncu var. 8 yıllık bir kulübün bünyesinde bu sayıda yetenekli genç oyuncu bulunması önemli bir şey.
Biz önce VTB’ye girelim sonra organizasyonumuzu yaparız diye bir cümle yok burada. Önce kulüpte organizasyonu yapmışlar, sonra da 7. yılın sonunda VTB’ye gidip biz bu ligde oynamak istiyoruz demişler. Bizim ülkemizde genelde olduğu gibi “kervan yolda düzülür” deyip bazı düzenlemeleri daha sonra da yapsak olur demiyorlar. Rusya’daki genel hayattaki düzenin spor alanına da yansıdığını düşünüyorum.
Haydar Ateş: Bu ligdeki hakemlerin durumu nedir?
Ertuğrul Erdoğan: Bir defa çok profesyonel çalışıyorlar. Ama savaştan evvel, maçları Euroleague hakemleri yönetiyordu. Şimdi ise Süper Ligi yöneten (bizim TBL gibi düşünebilirsiniz) hakemler VTB’de maç yönetiyor. Çok hata yapılıyor, her maç bir antrenör atılmaması bir mucize diyebilirim. Herkes bunu kabullenmiş ama sıkıntı var. Savaş belki de yeni hakemlerin yetişmesine ve gelişmesine sebep olacak, çünkü bu konuda oldukça disiplinli ve planlı çalışıyorlar. Şu an itibari ile hakemlik seviyesi ligin gerisinde.
Selam Gökçe: Rusya Liginde yabancı oyuncu oynayabiliyor mu?
Ertuğrul Erdoğan: Rusya 1. Liginin adını değiştirip Süper Lig yapmışlar. O ligdeki takımların iki yabancı oyuncu hakkı var. Aynı bizim TBL gibi. O ligde 34-35 yaşında çok sayıda veteran oyuncular var, dolayısı ile gençlere pek yer yok. Polonya’da da böyle bir lig var, orada da veteran oyuncu sayısı çok fazlaydı. İki ülkede de Türkiye ile benzer sorunlar var aslında. Basketbolda işler sadece Türkiye’de değil galiba Avrupa’da da kötüye gidiyor. Üretken takım sayısı da çok fazla yok gibi.
RUSYA’DA ÇALIŞMAK DAHA RAHAT…
Haydar Ateş: Polonya’da mı? Rusya’da mı çalışmak daha rahat?
Ertuğrul Erdoğan: Burada çalışmanın daha rahat olduğunu düşünüyorum. Polonya’daki kulüp 100 yıllık, oranın Galatasaray’ı gibi düşünebilirsiniz. Polonya’ya göre organizasyon açısından Rusya’da daha rahatım. Şehir olarak Polonya’da yaşadığım şehir ufaktı ama güzeldi. Moskova ise Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri, ben Khmki’ye yakın bir yerde yaşıyorum. Ama günlük hayat Polonya’da daha rahattı benim için, her şey yürüme mesafesindeydi. Kulüp organizasyonu ise burada daha iyi.
Rusya’da önemli bir şey daha var; işin güzel gözükmesine çok değer veriyorlar. Maç öncesi yapılan gösteriler oldukça güzel, bu etkinliklere iyi bir bütçe ayırıyorlar. Sosyal medyaya da iyi bir bütçe ayırıyorlar. Kulübün medya tarafında basketbol operasyonundakilerden daha fazla insan çalışıyor.
Necip Kapanlı: Rus takımlarının Euroleague’de ve Eurocup’ta olmamasının basketbola nasıl bir etkisi olmuş?
Ertuğrul Erdoğan: Genel anlamda basketbolu aşağıya çekmiş. Yaşanan süreçte yabancı kalitesi de eskisine göre aşağıya inmiş. Ben bunu yazın takımı kurarken yaşadım, istediğin her oyuncuyu alamıyorsun. Çünkü savaş konusu oyuncuların kararlarını çok etkiliyor. Bunun yanında Kazan takımına bakıyorsun, Euroleague oyuncuları var. Zenit, Petersburg, Lokomotiv, CSKA’da öyle. Ama yine de standart oyuncuların bir ölçü aşağı seviyesine düştüğünü görüyoruz. Bununla beraber hakemlerin performansı da ligin evvelki seviyesinin altında gözükmesine bir etken. Bunun yanında 8 tane takım altıncılık için yarışıyor. Çok yarışmacı bir lig olduğunu da belirtmem lazım. VTB’nin kendi aplikasyonları üzerinden yayın yapan televizyonları var, maç yayınlarını oradan yapıyorlar. Bu platformdan gelen olumlu veriler sebebiyle VTB Ligi organizasyonu süreçten ve ligden memnun.
BURADA ANTRENÖRÜN GÜVEN SORUNU YOK
Genç Dinazorlar: 2 senelik yurt dışı tecrübelerinden kazanımlarının ne olduğunu düşünüyorsun? Bir koç olarak sözleşmenin sonuna kadar görevde kalmak açısından kendini orada daha güvende hissediyor musun? Ligde çok koç değişikliği oluyor mu?
Ertuğrul Erdoğan: Burada bir güven sorunu yok. Her ülkede paran kalabilir, burada da kalabilir. Ama sözleşmem ile ilgili bir sıkıntı yaşamıyorum. Bu konuda çok profesyoneller ve iyiler.
Bu sezon şu ana kadar sadece iki koç değişikliği oldu, koçlardan biri ayrıldı ve ligin diğer koç değişikliği yapan takımının yeni koçu oldu. Belki bu durum ambargonun getirdiği bir süreç de olabilir. Burada yabancıların çalışması ile ilgili oldukça yoğun ve zor bir bürokrasi var. Bunları tamamlayarak yeni bir yabancı oyuncu ya da koç getirmek o kadar kolay değil. Bu da bir etken olabilir. Belki de özellikle bu sene koçlar adına bir şans bu.
KEŞKE 6-7 YIL ÖNCE YURT DIŞINDA ÇALIŞMAYA BAŞLASAYDIM…
Ülke dışında çalıştığım bu süreçte yurt dışında çalışmak için geç kaldığımı gördüm. Biz Türk antrenörler lokal olmaktan global olmaya geçmemiz lazım. Keşke 6-7 yıl önce böyle bir şansım olsaymış. Bununla beraber para da önemli bir faktör. Türkiye’de oyuncu da, antrenör de daha çok para kazanabiliyor. Fransa‘ya gitsen, Polonya’ya gitsen bu paralar dramatik olarak daha aşağılara düşüyor. Aynı şey Rusya için de geçerli, büyük paralar harcanıyor. Kimse kalkıp da örnek olarak söylüyorum; İtalya’ya kimse üçte bir fiyata gitmiyor. Mesela Shved bu sene hiçbir yerde iş bulamadı. Çünkü istediği paralar inanılmaz seviyede. Burada konuşulan, daha önceki sezonlarda (6-7 yıl evvel) oynarken 3,5 milyon Euro civarına sözleşmeler yaptığı. İnanılmaz rakamlar.
Netice olarak son çalıştığım bu iki ülkede de tecrübe anlamında kısa sürede birçok şey öğrendim. En önemli kazanınım da, insanların artık seni Avrupa’da her hangi bir ülkede koçluk yapabilecek birisi olarak görmesi. Çünkü daha önce bu konuda karşılaştığım sıkıntılar oldu, birçok işi bu yüzden kaybettim. Örneğin Fransa’da bir takım ile anlaşacakken yurtdışı tecrübem olmadığı için iş başkasına verilmişti. Türk antrenörler teknik bilgi ve birikimleri ile bunu başarabilecek yeterlilikte. Dolayısı ile bu işin arkası gelmeli. Yeni jenerasyonun hedeflerinin artık bu doğrultuda olması gerekir. Bir şekilde antrenörlerimizin yurtdışı pazarına yönelmesi gerekir.
GENÇ KOÇLARA ÖNERİLER…
Genç Dinozorlar: Genç bir antrenörün bu söylediklerini yapabilmesi için nasıl bir yol izlemesi gerekir?
Ertuğrul Erdoğan: Bu sorunun aslında tek bir cevabı var. O da iletişim. Ben gençlik yıllarımdan beri dünyanın her yerinden meslektaşlarımla iletişim halindeyim. Bunu da böyle bir beklenti ile yapmıyorum. Ama gün geliyor o network belli yerlerde size bir geri dönüş sağlıyor. Bu bazen bir oyuncu transferinde işinize yarıyor, bazen oyuncuyu ikna etmek için fayda sağlıyor. Bazen de yurtdışında çalışabilmeniz için bir imkân sağlıyor. Bu network’ün nerede ne zaman işe yarayacağınızı bilemezsiniz, burada tabii ki dil bilmek çok önemli. Sohbet ettiğiniz insanın ülkesine ait basketbol ile ilgili bilgiye sahip olmanız önemli. Genç antrenörlere önerilerinden bir tanesi saha içi tabii ki önemli ancak, saha dışına da biraz bakmaları lazım ilişkiler ve iletişim anlamında.
Özellikle uluslararası seminerlerde birçok insanla tanışıp network’unuzu genişletme imkânı buluyorsunuz. Örneği burada Kuzey adında genç bir arkadaş var. Yıllar önce bir şekilde Xavi Pascual ile tanışmış ve iletişimini geliştirerek devam etmiş. Şu an Zenit takımının scouting işinin başında ve çok önemli bir pozisyonda. Daha 23 yaşında.
Aslında benim Polonya’da çalışmaya başlamam buna benzer bir hikayedir. Daha önceden oradaki başkanla benim bir arkadaşlığım, tanışıklığım vardı. Ayrıca oradaki başka kişilerle de iletişimim vardı. Dolayısıyla arada menajer bile olmadan o iş kendiliğinden oluştu. Burası da aslında menajer ile gerçekleşmedi. Lokomotif takımının menajeri ile her zaman iletişimim, fikir alışverişlerim vardı. Kendisi daha sonra buraya sportif direktör oldu ve zaman içerisinde bu iş gerçekleşti. Dolayısı ile netwok’unuzun sizi nereye götüreceğini bilemezsiniz. Dolayısı ile gençlerin bunlara önem vermesi lazım.
Cem Gökçe: Ertuğrul’un söylediklerinden şöyle bir şey çıkarıyorum. Antrenör ve oyuncular için, eğer kazancınızı düşürmeyi göze alırsanız iş var, değilse yok gibi. Hep konuştuğumuz şey, oyuncu oynayacağı yeri tercih edeceğine parayı tercih ediyor ve kendisine yazık ediyor. Görünen o ki, bu konuda da bunu kırmadan bu kapı açılamayacak gibi görünüyor.
İkinci mesaj olarak da şunu anlıyorum. Seminerlere giderken ben zaten her şeyi biliyorum diye gitmek doğru değil. Çünkü orada öğrenecekleri farklı bir iki şey, ya da iletişim kendileri için kapıların açılmasını sağlayabilir.
Selam Gökçe: Senin oyun ile ilgili bir yaklaşımın var ve orada da bir Rus basketbolcu topluluğu var, dolayısı ile kafandaki oyun tarzını onlara oynatabiliyor musun, yoksa başka bir yaklaşım gerekiyor mu?
Ertuğrul Erdoğan: Açıkçası çok zorlandık. Bu nedenle süreci biraz anlatmam gerek. Biz takımı oluştururken çok kolay transfer yapamadık. Ama şansımız yaver gitti ve düzgün sporcular aramıza katıldı. Biz de 4 tane Amerikalı oyuncu var. İkisi tecrübeli, diğer ikisi ise G-League’den gelen tecrübesiz oyuncular. Dolayısı ile bunlara Avrupa’da oynanan basketbolu öğretmen gerekiyor. Bunların dışında bir Sırp, bir de Karadağlı oyuncu aldık. Dolayısı ile orada böyle bir kültürel kombinasyon var ama diğer taraftan böyle bir ekibe “ben bu basketbolu oynamanızı istiyorum” diye dikte etmek çok zor. Genç bir ekip olduğumuz için de, açık sahayı tercih eden, aynı zamanda topa fazla baskı yapmaya çalışan bir basketbol oynamaya çalışıyoruz. En zorlandığımız şey ise, rakibin zayıf yönlerine hücum etmeye çalışmak. Çünkü bu bilgi ve tecrübe gerektiriyor. Burada çok hata yapıyoruz. Öyle ki ligin en çok top kaybı yapan takımı durumundayız şu an. Bunu gidermeye çalışıyoruz ama burada genç ve tecrübe eksikliğimiz bizi zorluyor. Neticede hızlı bir basketbol oynamaya çalışıyoruz. Tam olarak kafamdaki oyunu oynatamamakla birlikte biraz ben, biraz onlar yaklaşarak mücadeleye devam ediyoruz.
Selam Gökçe: Peki bu takımda birkaç sene daha kalıp tamamen kendi sistemini oynatabileceğin bir yapı kurmayı ister misin?
Ertuğrul Erdoğan: Aslında yılbaşı öncesi yönetim ve büyük sponsor ile bu konuyu konuştuk. Onlar kontratı uzatmak istediler. Ama sene sonu bunu yeniden karşılıklı olarak değerlendireceğiz.
MUTLU OLDUĞUM YERDE ÇALIŞIRIM…
Selam Gökçe: Tekrar Türkiye’de çalışmak için birtakım şartların var mı? Yoksa her durumda kendi ilkelerinden şaşmadan BSL’den gelecek bir teklifi kabul eder misin? Daha iyi koşulları olan ülkelerden teklif alsan ne düşünürsün?
Ertuğrul Erdoğan: Öncelikle bu tip yaşam hiç kolay değil. Ben de keyif almayacağım, ailemin de rahatsız olacağı bir noktada bu işi yapmak istemem. Aslında BSL’den de farklı takımlardan daha önce teklifler aldım, ama önceliklerimi göz ardı etmeden kararlar verdim.
Bence konu şu, bunun BSl’si, Rusya’sı falan yok. Her antrenörün meşrebine göre rahat çalışacağı organizasyon ve insanlar. Ben doğrusu buna önem veriyorum, karar verirken. Kriterim bilmem kaç bin dolar değil. Kendimi keyifli, mutlu hissedebileceğim, kullanışlı hissedebileceğim, katkı verebileceğim yerde olmak istiyorum. Bu BSL’de olur İspanya’da olur fark etmez. Tabii bu arada İspanya ligi çok özel bir lig orada olsam başka alternatif düşünmezdim.
Selam Gökçe: Peki Türkiye’de bu anlamda bir ışık görüyor musun?
Ertuğrul Erdoğan: Maalesef Türkiye’de herşey dönemsel, kişilere bağlı. Örneğin CSKA’nın son 15 yılında aynı yöneticiler ve aynı başkan var. Ondan önceki 15 yıl da, şu an VTB’nin başındaki insan başkandı. Dolayısıyla bir devamlılık var. Bu devamlılıkta zaman içerisinde kurumsal bir yapıya devşiriliyor. Biz de ise her iki yılda bir her şey değişiyor. Hal böyle olunca da bir projenin ya da sağlıklı bir yapının bu bakış açısı ile biz de yürümesi mümkün değil.
Tüm bunların yanında bizim işimiz bu. Eğer hiçbir yerde iş bulamazsak da, prensipler falan biraz arka planda kalıyor. Hayatın da gerçekleri var, çalışmak gerekiyor. Bu anlamda şu an için kendimi biraz şanslı hissediyorum. Çünkü benim pazarım biraz daha yurt dışına çıktığı için biraz daha lükse sahibim diye düşünüyorum.
TÜRK ANTRENÖRLER İŞ BEĞENMİYOR MU?
Olaylara böyle bakınca da şöyle bir söylem çıkıyor ortaya, “Türk antrenörler iş beğenmiyor” diye. Halbuki öyle değil, Türk antrenörler kendilerini güvende hissetmek istiyor. Sen sezon ortasında çağırıp, sezon sonuna kadar antrenörün ve yönetimin yaptığı hataları gel temizle, sezon sonrası ilerisi için bakarız dersen bu olmaz. Sen hiç mi tanımıyorsun beni? Ben yıllardır bu ülkede antrenörlük yapıyorum, niçin sene sonu bakarız? Dolayısıyla antrenörlerin neler yapmaları gerektiğini konuşuyoruz ama, Türkiye’de yöneticilerin de değişmesini konuşmamız gerek. Başta yönetenler bakış açılarını değiştirmediği sürece de bu durum hep böyle gidecek gibi gözüküyor.
Necip Kapanlı: Rusya’da oyuncu ücretleri ne civarda?
Ertuğrul Erdoğan: Savaş öncesi ciddi rakamlara ulaşmış ancak şimdi o anlamda da bir değişim var. Bizim gibi düşük bütçeli takımlarda Rus oyuncuların yıllık ücreti 25 bin dolar civarında. Amerikalılar ise 250 bin dolar civarında. Tabii bunun yanında Rusya’da çok yüksek ücretler alan Rus oyuncular da var.
Selam Gökçe: Liginizde kadro kriterleri var mı? Şu kadar genç oyuncu kadroda olmak zorunda, ya da şu kadar Rus oynamak zorunda gibi?
Ertuğrul Erdoğan: Hayır yok, tek kriter 12 kişilik kadronun 6’sı Rus, 6’sı yabancı olabilir.
Fatih Söylemezoğlu: VTB liginin idari anlamda yönetimi ile bizimki arasındaki gözlemlediğin farklar nelerdir?
VTB CİDDİ VE KURUMSAL BİR ORGANİZASYON
VTB özel kapalı bir lig olduğu için bir şirket gibi yönetiliyor. İşin başında daha önce CSKA’da 15 yıl başkanlık yapmış tecrübeli birisi var. Dolayısıyla organizasyon oldukça farklı. Örneğin medya günleri çok farklı, aplikasyon üzerinden yapılan etkileşimler farklı, kendilerine ait bir televizyonları var, basında oldukça etkililer. Ligin ana sponsoru VTB (Rus bankası), bunun dışında başka daha küçük sponsorlar da var. Takımların ayrıca sponsorları var. Lig yönetimi işi kriterler anlamında sıkı tutuyor. Bu nedenle genelde güzel salonlara sahipler. Özellikle taraftarı eğlendirecek ve salonlara çekecek organizasyonlar çok önem veriyorlar. Her takımın bir amigo kızlar organizasyonu var ama iş sadece bu değil. Maçlarda tribünün arka tarafında çocuklara ve ailelere özel yapılan organizasyonlar çok güzel ve buna çok önem veriliyor. Özel alanlarda çocuklara Play Station’dan Lego’ya kadar her şey sunuluyor. Dolayısıyla çocuk oraya gelmek isteyince aileyi de içeriye çekmiş oluyorlar. Bunların hepsi kulübe bırakılmış şeyler değil, VTB’nin istediği organizasyonlar. Bu anlamda Euroleague’e neredeyse yakın bir organizasyon. Dolayısıyla bizim ligle kıyasladığınız zaman, bizimki biraz amatör kalıyor. Burası çok ciddi ve kurumsal bir organizasyon.
Hakemler her iki ligde de maç yönetiyor. Ancak VTB’nin hakem işlerinin başında eski Yunan hakem Pitsilcas var. Senede 2 kez geliyormuş ama oradan yönetiyor ve kısa süre içerisinde iyi hakemler yetiştireceklerini söylüyor. Şu an için hakemlk seviyesi bizim ligimizin çok altında.
Fatih Söylemezoğlu: Peki bizde olduğu gibi orada da sürekli bir illegal bahis iddiaları oluyor mu?
Ertuğrul Erdoğan: Hiç bilmiyorum, Rusça bilmemenin en büyük faydalarından birisi de bu sanırım. Ama her yerde olduğu gibi muhakkak burada da vardır.
Genç Dinozorlar: Bunca yoğunluk içerisinde bize vakit ayırıp tecrübelerini paylaştığın için çok teşekkür ederiz. Bu vesile ile yeni yılın sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini dileriz.
Bu haftalık da bu kadar…
“Uluslararası oyuncu çıkartmakta Türkiye gibi zorlanıyorlar. Bu markette oyuncu için büyük para var. Benzer sorun Türkiye’de de var. Başka liglere gidip sorumluluk almak yerine kendi liglerinde daha fazla para kazanıp kalmayı tercih eden oyuncular yedek oyuncu olmaktan öteye gidemiyorlar. Bu noktada ülkemizle büyük benzerlik taşıyorlar.” Ertuğrul Erdoğan’ın sözleri Alimpijevic’in söylediklerini doğruluyor, aklın yolu bir.