(Cumhuriyet Gazetesi)
Basketbol dünyası efsane isimlerinden birini kaybetti. Amerikalı koç Bobby Knight aramızdan ayrıldı. Lakabı “General”di. Bu ismi, antrenörlük hayatına Kara Harp Okulu’nda başladığı için mi, yoksa büyük idolü olan General Patton’dan ötürü mü almıştı bilinmez ama modern basketbola değerli katkılarının olduğu kesindir.
Knight, kariyerinin zirvesine Indiana Üniversitesi’nde çıkmıştı. Aldığı başarılı sonuçlarla 1984 Olimpiyatları’nda Amerikan Milli Takımı’nın başına getirilmiş, o sene kadrosunda henüz 20 yaşındaki Michael Jordan‘ın yanı sıra Pat Ewing, Chris Mullin gibi isimlerin bulunduğu takımla altın madalyaya ulaşırken, seyir zevki de olağanüstü olan maçlar izletmişti bize… O takımdaki oyuncular sonraki yıllarda NBA‘i domine ederken, Knight “Gerçek Rüya Takım oydu” ifadesini defalarca kullanmıştı. Maçlara ceket kravatla değil, Indiana’nın rengi olan kırmızı v yakalı kazakla çıkması bile onu, diğerlerinden ayırırdı.
Peki neydi çoğu basketbol otoritesinin “yarı deli” dediği bu adamın özellikleri?
Öncelikle disiplin. Oyuncularına karşı inanılmaz sertti. Onun için takımın bütünlüğü ve başarısı, daima bireylerden önemliydi. Öfkesine gem vuramazdı; hakemlerle tartışmaları çoğu zaman bağrışmaya dönüşür (bir keresinde sahaya iskemlesini fırlatmıştı) sık sık oyundan atılırdı. Medyayla ilişkileri rezalet diyebileceğimiz seviyedeydi. Otoritesiyle yardımcılarının bile gözünü korkutmuştu.
Gençlerin, “Böyle bir karakter nasıl olmuş da efsane olmuş?” dediğini duyar gibiyim. Kısaca anlatayım: Sert ama sağlam bir eğitimciydi. Kolejler Ligi’nde en yüksek mezuniyet oranına sahip programlardan birini yönetmesi, öğrencilerini mezuniyet sonrası da ısrarla takip ederek, başları sıkıştığında yardıma koşması ve bunları duyurmadan yapma çabasıyla zaman içinde takdir kazandı.
Saha içinde çalıştırıcıdan çok mucit gibiydi. General’in 70’lerde kullandığı antrenman programları ve özellikle takım savunma prensipleri, bugün hâlâ çoğu koçun başucundaki notlarda yer alıyor. Zayıf taraf, kuvvetli taraf, top tarafı, topa ve pas kanallarına baskı gibi modern basketbolun olmazsa olmaz öğelerinin mucidi odur. Bu kavramları ortaya atmakla kalmış, inanılmaz bir çalışmayla altını doldurup geliştirmiştir. Savunmanın babası olarak kabul edilen Knight, 80’lerde bir hamle daha yaptı. Bu defa “motion offense” kavramıyla hücuma yeni boyut getirdi. Savunmanın okunması ve ona göre hareket edilmesine dayanan bu düzen önceleri yadırgandı ama sonra başarı kazandı. 90’larda Yalçın Granit ağabeyin desteğiyle Türkiye‘de ilk kez bu hücum düzenini uygulayan genç bir koç olarak, basketbolumuzda pek çok insana ışık tutmuş olmanın gururunu hâlâ taşıyorum.
Bobby Knight hakkında yazacak pek bir şeyim yok fakat değerli koç Erman Kunter’in hareketli hücum(motion offense) sistemini oynattığı takımı hayal meyal hatırlıyorum ve gerçekten çok hoş basketbol anıları gözümün önünde canlanıyor. Efes Pilsen’in koraç kupası kazandığı sezon olması lazım … ERman koç Darüşşafaka’nın başında… İsimlerini hatırlayamadığım iki beyaz Amerikalı getirmiş. Birisi uzun ince , öbürü hafif Amerikan güreşçisi gibi enine geniş … Birisi 2.03 , öbürü 2.00 m, ikisi de iyi şutör ve gerektiğinde gard gerektiğinde uzun forvet hatta pivot oynayabilirler. Üstüne takımın skorerliğine soyunmuş 2,03 boyunda Faruk Beşok. Pivot Recep Ertaş , bir tane adını hatırlayamadığım bir yerli forvet adı Mehmet olabilir… Ara sıra süre alırlar mıydı onu bilemedim Orhan Güler ile Mehmet -Ömer Kahyaoğlu kardeşler de vardı galiba. Daçka maçları HBB kanalında yayınlanırdı ve Erman Koç’un Daçkası, başka hiç bir takıma benzemeyen , rakipte eşleşme problemleri yaratmaya dönük, bazen pivotsuz bazen bütün oyuncuların oyun kurucu gibi oynadığı hareketli oyun tarzlarıyla çok takdir toplayıp bütün dikkatlerin Efes üzerinde olduğu sezonun sürpriz takımı olmuşlardı. Erman Kunter aynı hareketli hücum felsefesini ulusal takımın başına geldiğinde de uygulamış ve başarılı olmuştu(99 Eurobasket). Ne olursa olsun ulusal takımın başında daha fazla görevde kalması gerekiyordu bence…